Eren Topçu

08 Ağustos 2013

Akın var güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın!

Babacığım Eyyüp Topçu’ya ve sevdiği arkadaşı Merdan Yanardağ’a ve ismi sayfalarca sürecek diğerlerine ithafen

 

Babacığım Eyyüp Topçu’ya ve sevdiği arkadaşı Merdan Yanardağ’a ve ismi sayfalarca sürecek diğerlerine ithafen.

 

Güneş’in ülkesindeyim, Mısır’da bir kafede, twitter’dan okuyorum memleketimde bugün olan biteni.

Bir tweet’le birlikte gözlerim doluyor:

"Karanlıklara sakın aldanma kızım! Bu güneşten önceki son bulutlar"

Tuncay Özkan, kızına söylüyor.

Sondan bir önceki 1 Mayıs’a dönüyorum gerisin geri, Cerrahpaşa’ya.

Boğaza girmek üzere bekleyen gemilere bakıyordu odamız.

O sabah erken gitmiştim babacığımın yanına, şehirde sükun bir neşe vardı, hazırlıklar yapılıyordu, yoldan haberlerle birlikte gazetesini götürmüştüm ona.

Tüm gün televizyon seyretmiş, nihayet nefes almıştı babacığım; kanlı 1 Mayıs’ta pek çok arkadaşını kaybederken kurtardığı 33 yıllık canı boyunca. Nihayet Taksim açılmıştı…

Karanfil aldırdı bana, bir de tatlı, hastane personelinin bayramını kutladık.

Bir yıl sonra, son 1 Mayıs’ta yine buradayık, bu sefer limana çekilmiş gemilere bakıyordu odamız.

Televizyonu açıyordum, kapat diye işaret ediyordu canımın içi, haber okuyordum, yeter diyordu eliyle, karanfil alayım mı babacığım? Hayır derken eli, buruşuyordu yüzü, artık içi kaldırmıyordu.

Taksim kapanmıştı…

Gece geç saatte yatağından kalkacak gücü buldu günler sonra ilk defa.

Sesi çıkıyordu azıcık şimdi, Tripodu diyordu, oraya koy, kamerayı da yerleştir, sandalyeyi de şuraya. Bire bir yapıyordum ne çıkarsa ağzından. Onu kamerasının başına geçiriyordum. Uzun süre ayar yaparken kahvaltısını ediyordu güzelce ve sonra güneşin doğmasını bekliyorduk.

Alacakaranlıkla şafağın arası dakika değildi, o vakit: Beni kanepeye geçir dedi, geçtik.

Bir sessizlik oldu, içinde derin sesler olan sessizliklerden, sonra:

"Kamera sana emanet, ben artık kullanamam.

Şuradan doğacak güneş, yavaşça çevirerek tripodun kolunu, adaların üzerine yükselinceye kadar çek şimdi.

Beni yatağa geçir."

Bulutluydu o gün hava, güneş gecikti, ama doğdu her zaman doğacağı gibi, sonra, adaların üzerine doğru yükseldi kırlangıçların neşeli geçişlerinin ardında.

Babacığım kapattı gözlerini, yükselen güneşi görmeden uykuya daldı, alnından öpüverdim ofise geçmeden, son defa.

Babamınki ile birlikte ne yaşamlar kapandı bu davanın ardından, güneşin topraklarında. Ülkesini seven nice insanlar kattı bedenlerini bu toprağa.

Bedenler geçti ama işte: şu güneşten düşen ateşte milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Çok severdi rahmetli rahmetliyi, en çok da meşhur dizesini. Biz de o dizeyi yazdık fotoğrafının altına, uğurlarken:

… bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine…

Son günüydü Mayıs’ın, son günümdü ofiste. Adımımı attığım gibi Sıraselviler’e, gaz bulutunun içinde buldum kendimi.

Belki babamın yaşamını bürüyen derin hüzne dayanamadığımdan, belki de yalanın insana yaptığına, hiç politik olmadım.

13 Aralık’ta, takati tükenmişken, elinde bastonuyla o buz gibi havada Silivri’ye giderken eşlik etmemi istediğinde babacığım, ona eşlik etmemiş olmam da bu yüzden.

İçimi en çok bu burktu babam gideli beri, bugün haberi okuduğumda olduğu gibi.

Yine, belki bu yüzden, 31’inde kabaran yüreği gördüğümde Taksim’de, emin olduğum tek şey vardı; orada olmak istediğim; içimde babam, elimde kamerası. ve tüm kardeşlerim, yaşadık bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine. Ve bu dize sardı dünyayı tweetlerde.

Koca bir ay sanki 1 Mayıs’tan 31’ine tam 33 yıl süren.

Taksim gibi Gezi de bir açıldı, bir kapandı, ama bir ağaç öldü, bir halk uyandı.

Artık sokaklarda yüreğimiz, hem 1 Mayıs’ları, hem ağaçları hem de adaleti beklemek üzere. Nazım da bizimle, Deniz de ve Güneş de.

Şimdi Nazlıcan, pek severdi babam babasını: ‘Soruşturma açılan bu nanedir bizi ayakta tutan. Başıma jandarmalar dikseniz de yumruğum her zaman havada olacak!’ diyor.

Servisten çocukluk arkadaşım Kiraz da: ‘Babama Ağlamadım.’ Demiş babası Perinçek için.

Ve babamın kızı ben, gülümsüyorum babama:

"Bulutlara sakın aldanma baba! Ardından göründü güneş sen gittikten sonra"

Biz, güneş’in çocuklarıyız hepimiz. Ufakça farklı olsa da babalarımız gibi yöntemimiz, babalarımız gibi hesab-ül kader yoldaş.

Ve şimdi sen okuyorsun ya bu satırları,

Sen de çıkar göğsünün kafesinden yüreğini; şu güneşten düşen ateşe fırlat; yüreğini yüreklerimizin yanına at!