Yakın zamanda kaleme aldığımız iki yazıda Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli tarafından açıklanan teşvik paketini ve "varlık barışı"nı irdelemiştik. Başbakan Binali Yıldırım tarafından Ramazan Bayramı arefesinde açıklanan paket büyük oranda kaleme aldığımız iki yazıdaki konularla örtüşüyor; ancak yine de içinde sürpriz olan ve ses getirecek kalemler var. Şimdi ana hatlarıyla bu hacimli pakete bakalım;
Ticari taşıt sahiplerine ÖTV müjdesi!
Açıklanan paketin içerisinde en dikkat çekici teşvik önlemi hiç şüphesiz ticari taşıt alımlarında Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) alınmayacağına yönelik atılacak adım. Konuyu biraz daha anlaşılır kılmak için bazı rakamlar verelim.
2015 bütçe gerçekleşmelerine göre 407,4 milyar lira tutarındaki vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 26'sı ÖTV'den geliyor; dahası toplam vergi gelirlerinin yüzde 4,18'i tek başına motorlu taşıtlardan alınan ÖTV'den oluşuyor. ÖTV'nin KDV'nin matrahına girdiğini ve bunun üzerinden ayrıca yüzde 18 oranında bir KDV de hesaplandığını düşünürseniz, motorlu taşıt vergilerinin bütçe açısından önemi daha da ortaya çıkıyor.
Hükümet açıklamasına bakılırsa; ticari otobüs, taksi, minibüs, dolmuş, kamyon, kamyonetini yenileyecekler, satın alacakları yeni taşıtları için ÖTV ödemeyecekler.
Şu an binek taşıtlara motor hacmine göre yüzde 45, yüzde 90 ve yüzde 145 olmak üzere üç ayrı ÖTV oranı uygulanıyor. Motor hacmi 1600 CC’ye kadar olan araçlara satış bedelinin yüzde 45’i; motor hacmi 1600-2000 CC’ye kadar olan araçlar için yüzde 90’ı; 2000 CC’nin üzerinde motor hacmi olan araçlar için de yüzde 145 oranında ÖTV uygulanıyor.
85 bin 550 liralık bir takside
26 bin 550 lira indirim
Getirilen muafiyetin önemini göstermesi açısından bir örnek verelim. Şu anda motor hacmi 1600 CC'yi geçmeyen, vergiler öncesi satış bedeli de 50 bin lira olan binek otomobile 22 bin 500 TL ÖTV uygulanıyor. ÖTV ile 72 bin 500 TL’ye çıkarılan bu bedel üzerinden ayrıca yüzde 18 oranında KDV alınıyor. Böylece vergiler öncesi satış fiyatı 50 bin lira olan aracın satış fiyatı 85 bin 550 TL’ye ulaşıyor.
Başbakan Yıldırım’ın ticari araç yenilemeleri için açıkladığı ÖTV istisnası sonucunda ise, söz konusu rakam, satış fiyatına sadece yüzde 18 oranındaki KDV’nin eklenmesiyle, 59 bin TL’ye düşmüş olacak. Ayrıntıları henüz görmemekle birlikte; ticari aracını yenileyecek taksiciler; 1600 CC’ye kadar motor hacmi ve fiyatı 50 bin TL olan araçlarda 26 bin 550 TL ÖTV ödemekten kurtulacaklar.
Aynı binek otomobil (taksi) örneğini motor hacmi 1600-2000 CC arasında ve 2000 CC’nin üzerindeki araçlarda da yineleyebilirsiniz. Ancak, ticari taksilerin tamamına yakın bölümünün 1600 CC’ye kadar olan araçlar olduğunu, uygulamanın da büyük ihtimalle bu hacimle sınırlanabileceğini söyleyebiliriz.
İstisna edilecek ÖTV oranları çekici, otobüs, minibüs vb. için de farklı uygulanıyor. Hâlen çekicilerde yüzde 4, otobüslerde yüzde 1, midibüslerde yüzde 4, minibüslerde yüzde 9, eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlarda da (kamyon, kamyonet vb.) -başta silindir hacmi olmak üzere çeşitli kıstaslara göre- yüzde 4 ila 75 arasında muhtelif düzeylerde ÖTV uygulanıyor. Yukarıdaki örneğimizi, bu oranlar üzerinden de hesaplayabilirsiniz.
Düzenlemenin ayrıntılarını henüz görmemekle beraber, atılacak adımla otomotiv sektörü ve KOBİ'ler için önemli bir dinamizm yaratılacağını söylemek mümkün. Kanımızca, ekonominin kısmen yavaşladığı bu dönemde, ÖTV muafiyeti tüm taşıtlar için düşünülseydi daha yararlı olabilirdi. Bu adımla, bir miktar bütçe açığı ve cari açık sıkıntısı ile karşılaşılabileceği söylenebilir; ancak yaratılacak ekonomik hareketlilik bu aşamada Türkiye için daha kıymetli görünüyor.
Terörle mücadelede şehit düşenlerin bir yakınına da ÖTV olmadan taşıt alma hakkı tanınacağını da vurgulayalım.
Bu konuda son bir not; belki yakın zamanda "emisyona dayalı" bir ÖTV sürprizi ile de karşılaşabiliriz.
Damga vergisi için
önemli değişiklikler gündemde
Hem Sayın Başbakan’ın açıklamalarından, hem de yakın zamanda TBMM'ye sevk edilen önemli düzenlemeler içeren torba yasadan anladığımız kadarıyla, ulusal ve uluslararası yatırımcı bakımından ciddi bir maliyet baskısı yaratan, ekonomik aktörleri kayıt dışı işlem yapmaya zorlayan ve ekonomik sistem içinde sözleşme hürriyetine ciddi zarar veren “damga vergisi” önemli bir revizyona giriyor.
Bütçe içerisinde 11-13 milyar TL civarında bir ağırlığı olan “damga vergisi”nin revizyonunun -mali dengeler bağlamında- kolay olmayacağını belirtelim. Ancak yapılacak revizyonun yaratacağı ekonomik kazanımların (yatırımları teşvik, kayıt dışı sözleşmelerde azalma vb.) mali kayıplardan kat kat fazla olacağını da gözden uzak tutmamak gerekiyor. Özetle;
- Yatırım teşvik belgeli yatırımlar kapsamında tedarikçilerle yapılan sözleşmelerden damga vergisi alınmayacak. Bu kapsamda, sabit yatırımların inşası ile bu inşaatlara ilişkin teknik müşavirlik sözleşmeleri de damga vergisinden muaf olacak.
- Teşvik belgeli yatırımlar kapsamında satın alınan veya kiralanan “gayrimaddi haklar” için damga vergisi alınmayacak.
- Damga vergisinin, bundan böyle sözleşmelerin düzenlenen “tek nüshası”ndan alınması sağlanacak. Bu sadece "nispi” (oransal) damga vergisi için geçerli; "maktu" vergi için geçerli değil.
- Üst limitten damga vergisi alınan sözleşmelerden, bedel artışı durumunda tekrar damga vergisi alınmayacak.
- Yüksek ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin üretimiyle ilgili işlemlerle ilgili kâğıtlar damga vergisinden muaf olacak.
- Gemi inşa, bakım ve onarım işlemleriyle ilgili kâğıtlardan damga vergisi alınmayacak.
- İptal edilen kamu ihalelerinde ödenen damga vergisi mükellefe iade edilecek.
- Yurtdışından teknoloji edinmeye yönelik şirket satın almaları da damga vergisinden ve harçlardan muaf tutulacak.
Atılacak adımlar oldukça önemli ve devrimsel nitelikte. Bu adımların özellikle kayıt dışı ekonominin azaltılması ve yatırım maliyetlerinin düşürülmesi bağlamında ciddi etkileri olacağını öngörebiliriz.
Belirtmemizde yarar var; sözleşmeler üzerinden alınan damga vergisi oranın (binde 9,48) ve bir kâğıttan alınabilecek azami damga vergisi tutarı (yaklaşık 1,8 milyon TL) hâlâ çok yüksek. Bu oran ve tutarının düşürülmesi de yatırım maliyetlerinin düşürülmesi ve kayıt dışılığın önlenmesi bağlamında önemli.
Uluslararası yatırımcılar
ve ihracatçılara önemli destek
Türkiye ve gelişmekte olan diğer ülkeler özellikle son birkaç yıllık dönemde doğrudan uluslararası yatırım çekmek bakımından ciddi bir sıkıntıya girmiş durumdalar. Dört saatlik uçuş mesafesi içinde bulunan yaklaşık 60 ülke ve 2 milyar insanla Türkiye uluslararası yatırımcı için oldukça önemli bir çekim merkezi; ancak elbette bu yeterli değil. Bu kıymetli coğrafi konumun, ekonomik ve siyasi istikrar, hukuk güvenliği ve cazip yatırım teşvik imkânları ile desteklenmesi gerekiyor.
Mevcut mevzuatımıza göre, uluslararası şirketler Türkiye’ye bir “bölgesel yönetim merkezi” açarak buradan Türkiye’deki ve dünyanın çeşitli yerlerindeki birimlerini yönetmek imkânına sahipler; ancak karşılarında vergisel kimi gri alanlar bulunuyor. Bu noktayı açarsak; bölgesel yönetim merkezlerinin faaliyetlerinin vergisel açıdan bir “iş merkezi” oluşturması ve vergiye tabi tutulmaları konusunda Gelir İdaresi Başkanlığı’nın uygulama ve görüşleri tam anlamıyla berrak olmadığı için yatırımcılar bölgesel yönetim merkezi konusuna sıcak bakamıyorlardı.
Başbakan Yıldırım’ın açıklamaları ve TBMM'ye sevk edilen torba yasa tasarısından anladığımız kadarıyla, bölgesel yönetim merkezlerine bir kurumlar vergisi muafiyeti yolda. Hâlihazırda, ödenen ücretler üzerinden gelir vergisi stopajı muafiyetinden yararlanabilen bölgesel yönetim merkezleri, verilecek kurumlar vergisi muafiyeti ile çok çekici hâle gelecek. Bu adımın orta ve uzun vadede ülkemize üretim ve ihracat bağlamında büyük kazançlar sağlayabileceğini söyleyebiliriz.
Sn. Başbakan tarafından belirtilmese de torba yasa tasarısında yer alan “Bölgesel Hizmet Merkezi” konusu da bir diğer önemli başlık. Bölgesel hizmet merkezlerini, “uluslararası sermayeli bir şirketin küresel organizasyonu altında bulunan ve çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren işletmelere “mimarlık, mühendislik, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi” vb. hizmetleri sağlayan ortak hizmet birimleri” olarak tanımlayabiliriz.
Türkiye, hizmet merkezi olma yolundaki en önemli adımlardan birisini Haziran 2012’de Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10. maddesine eklenen bir bentle attı. Buna göre, Türkiye’de yerleşmiş olmayan kişilerle, işyeri, kanuni ve iş merkezi yurt dışında bulunanlara Türkiye’de verilen ve münhasıran yurt dışında yararlanılan bazı hizmetlerden elde edilen kazancın yüzde 50’sinin beyan edilen kurum kazancından indirilebileceği hüküm altına alınmış oldu. Bu hizmetlerin -bazı tartışmalı noktalar dışında- KDV’ye de tabi olmayacağı düşünülünce, hizmet ihracatı merkezi olmak bakımından önemli bir adım atılmış olduğunu söyleyebiliriz. Bu önemli vergisel destekten yararlanabilecek hizmetler mimarlık, mühendislik, tasarım, yazılım, tıbbi raporlama, muhasebe kaydı tutma, çağrı merkezi, veri saklama, eğitim ve sağlık hizmetleri olarak tespit edilmiş durumda.
Bu konuda 2012’de atılan bu önemli adımın meyveleri, hizmet merkezlerinin “operasyonel maliyetlerinin” düşürülmesine yönelik teşviklerin yokluğu nedeniyle toplanamamıştı. Yeni paketle, özellikle istihdam edilen personele ilişkin maliyetlerin düşürülmesi yolunda önemli bir adım atılacağı anlaşılıyor. Buna göre elde ettiklerin gelirin en az %85’i yurtdışına verilen hizmetler olan şirketlerin çalışanlarının ücretleri üzerinden gelir vergisi stopajı yapılmayacak. Bu adımın da Türkiye’nin hizmet ihracatı bağlamında köklü olduğunu belirtebiliriz.
Yabancı çalışanlara kolaylıklar geliyor!
Paket’te yer alan önemli başlıklardan birisi de yabancı çalışanlara ilişkin. Buna göre “nitelikli” olarak belirlenen yabancı çalışanların çalışma izinleri kolaylaştırılacak. Bu çalışanlara uzun süreli çalışma ve oturma hakkı veren “Turkuaz Kart” da hayata geçiriliyor. Ek olarak şirket ortaklarının çalışma izni almalarının kolaylaştırılacağı da vurgulanmış. Tüm bu adımların da özellikle doğrudan uluslararası yatırımlar ile katma değerli üretim ve ihracat için hayati önemde olduğu söylenebilir.
Bu sefer vergisiz ‘varlık barışı’ geliyor!
Önceki yıllarda 5811, 6111 ve 6486 sayılı kanunlar ile gündeme gelen “Varlık Barışı” tekrar geliyor. Buna göre, gerçek veya tüzel kişilerin yurt dışında bulunan varlıklarının ülke ekonomisine kazandırılması ve bu varlıkların kayıt altına alınarak izlenebilir olması amaçlanıyor. Söz konusu kaynakların menşei konusunda yapılan etik odaklı tartışmayı ihmal ederek; ciddi tasarruf açığı ve kaynak ihtiyacı dikkate alındığında atılan adım oldukça önemli olduğunu belirtebiliriz.
Başbakan Binali Yılıdırım'ın açıklamaları ve TBMM'deki tasarıya göre, gerçek ve tüzel kişilerce yurtdışında bulunan;
• Para,
• Altın,
• Döviz,
• Menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları,
• Alacaklar,
• Varlığı kanaat verici bir belgeyle ispat edilen taşınmazlar
bankalar, aracı kurumlar ve vergi dairelerine (sadece taşınmaz ve alacaklar) bildirilecek. Bu varlıklar için “diğer kişilerin nam ve hesabına” da bildirim ve veya beyan yapılabileceğini de vurgulayalım. Diğer bir ifade ile bildirilen kaynağın kime ait olduğunun bir önemi olmayacak, kaynağı sorgulanmayacak.
Bu defa önceki varlık barışlarından farklı olarak bu varlıklar üzerinden bir vergi alınmaması öngörülüyor. En son varlık barışı düzenlemesi olan 2013 tarihli 6486 Sayılı Kanun’da varlıklar üzerinden yüzde 2 vergi hesaplanması öngörülüyordu.
Varlık barışından yararlanmanın mecburi olmadığını da vurgulayalım. Konuyla ilgili diğer Ayrıntılar için "Soru ve cevaplarla "Varlık Barışı" yazımıza bakabilirsiniz.
Yatırım teşvik sisteminde yenilikler
Elimizde henüz yasal bir metin yok; ancak Sn. Binali Yıldırım'ın açıklamalarından anladığımız kadarıyla teşvik sisteminde de önemli değişiklikler yolda. "Yatırım Teşvik Sistemi" 2012/3305 sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar çerçevesinde Ekonomi Bakanlığı tarafından idare ediliyor. Bu sistemin bugüne kadar yatırım ve istihdam bağlamında önemli yatırımları teşvik ettiğini; ancak bir revizyona da ihtiyaç duyduğunu söylememiz lazım. Sn. Başbakan'ın açıklamalarına göre;
- Orta ve yüksek teknoloji üretimine yönelik yatırımlar, her yerde 4. Bölge'ye sağlanan desteklerden yararlanacaklar. Burada bir küçük dil sürçmesi ihtimalini de vurgulayalım; bu yatırımlar "öncelikli yatırımlar" gibi 5. Bölge desteğinden de yararlandırılacak olabilirler.
- Mevcut durumda 2012/3305 sayılı teşvik kararnamesine göre 31/12/2016'ya kadar başlayacak yatırımlar daha yüksek vergi indirimi ve daha uzun süreli SGK prim teşviklerinden yararlanabiliyorlar. Yani yatırımınıza 01/01/2017'de başlarsanız daha düşük oran ve süreli teşviklerden yararlanabiliyorsunuz. Bu süre kısıtının tamamıyla kaldırılacağı anlaşılıyor. Böylece avantajlı süre ve oranlar sürekli geçerli olacak. Yani yatırıma hangi tarihte başlanırsa başlansın avantajlı süre ve oranlardan yararlanılacak.
- Proje bazlı teşvikler getiriliyor. Ayrıntıları açık olmamakla birlikte, yatırımcıların idareye sundukları bazı yatırım projeleri kamu tarafından desteklenip hayata geçirilecek.
Teşvik sistemine ilişkin adımlar son derece isabetli; ancak yeterli olduklarını söylemek henüz zor. Bu bağlamda "Yeni teşvik paketinde neler var?" başlıklı yazımızın sonunda vurguladığımız unsurların da sisteme dâhil edilmesi, teşvik sistemini etkinleştirecektir.
Taşınırların da kredi teminatı olması sağlanıyor
Hem 64. hem de 65. Hükümet'in eylem planında olan bu konu özellikle KOBİ'lerin finansmana erişimi bakımından oldukça önemli. Bu adımla birlikte taşıt, tezgâh vb. taşınırların da kredi teminatı olarak kullanılmaları sağlanacak, gayrimenkuller tek ve geçerli teminat olmaktan çıkarılacak.
Harçlar ve emlak vergisi teşviki
Teşvikli yatırımlar kapsamında inşa edilecek binalardan 5 yıl emlak vergisi alınmayacak. Ayrıca yatırımlara tahsis edilen araziler de belge süresince emlak vergisinden muaf olacak.
Şirket kuruluş sırasında tasdik edilen defterlerden ve yurtdışı fuarlara katılım amacıyla yapılan işlemlerden de harç alınmayacak.
Bu adımların da yatırım ve ihracat teşviklerinin etkinliğini artırma yolunda önemli olduklarını vurgulayalım.
Vergisel Ar-Ge teşviklerinde yeni dönem
Yeterli kazanç olmadığı için ilgili yılda yararlanılamayan Ar-Ge teşviki endeksleme ile gelecek yıllara aktarılacak. Bu da oldukça kıymetli bir adım ve bununla önemli bir adaletsizliğin de önüne geçileceğini belirtmek gerekli.
İhracatçıya yeşil pasaport,
gümrükte tek pencere
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından da uzun süredir dile getirilen bu adımla birlikte;
- Yapmış olduğu ihracat tutarı belirlenen limitlerin üzerinde olan,
- Adli sicile ilişkin belirlenen şartları sağlayan ihracatçılara belli süre için (iki yıl) yeşil pasaport verilecek.
Gümrüklerdeki "tek pencere" sisteminin de etkinliğinin arttırılması planlanıyor. Bu iki adımla ihracatın kolaylaştırılması hedefleniyor.
Bu konuya ilişkin Sn. Başbakan'ın açıklamalarının satır arasında yer alan "dış ticarette tüm yetkiler Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'na devrediliyor" ifadesi de dikkat çekici. Bu ifadenin arkasında, başta Ekonomi Bakanlığı'na bağlı İthalat ve İhracat Genel müdürlükleri olmak üzere bazı birimlerin Gümrük Bakanlığı'na devrinin olup olmadığını da zaman içerisinde göreceğiz.
Terör ve afet mağduru KOBİ'lere kredi
Başbakan Yıldırım’ın açıkladığı paketten terör ve afet mağduru olan KOBİ’lere 100 bin lira kredi desteği verileceği anlaşılıyor; ancak konu hakkında henüz ayrıntılar belli değil.
Ek olarak yerli makine alan KOBİ’lere, 300 bin liraya kadar faizsiz kredinin KOSGEB tarafından verileceği de anlaşılıyor. Bu adımın imalat sanayi bakımından önemli bir hareketlenme yaratacağı öngörülebilir.
Karşılıksız çek için hapis cezası
Yakın zamanda TBMM'ye sevk edilen torba yasa tasarısında bu konuya ilişkin ayrıntılar ortaya çıkmıştı. Sn. Binali Yıldırım açıklamaları ile konunun altını tekrar çizdi.
Karşılıksız çeklerin yaptırımlarının arttırılması yoluyla ekonomik işlemlerin rahatlayacağı öngörülüyor. Buna göre, ilk karşılıksız çek için parasal; müteakip çek için de bir hapis cezası getiriliyor. Sn. Başbakan ayrıca "karekod" uygulamasının da karşılıksız çek konusuna önemli bir çözüm olacağının altını çiziyor. Böylece cep telefonlarından da çeklerin güvenilirliği kontrol edilebilecek.
Paket'ten sonrası...
Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamaları ve TBMM'deki yasa tasarısı, önemli adımların arifesinde olduğumuzu gösteriyor. Bu adımları atılmasının ardından konunun peşinin bırakılması yerine; YASED, TÜSİAD ve TOBB gibi örgütler ve üniversitelerle işbirliklerinin devam ettirilmesi ve ihtiyaç duyulan (bazı yazılarımızda da kaleme almış olduğumuz) başka teşvik düzenlemelerinin de zaman kaybedilmeden tartışmaya açılması yararlı olacaktır. Elbette, GSMH'nın yüzde 25'i civarında seyreden kayıt dışı ekonominin de Türkiye ile ilgili en önemli handikaplardan birisi olduğu unutulmadan...