Doğan Akın

18 Mayıs 2009

Türkan Saylan için üzülmeyin

Nüfus kaydı 74 yaşında kaybettiğimizi gösteriyor, ama sizce Türkan Saylan kaç yaşındaydı?

Hayatın amacı nedir? Mutluluğa ulaşmaya çalışmak mı?
Peki mutluluk ne, çok yaşamak mı?
Yanıtlarımız pek bir şeye benziyor mu emin değilim, ama biliyorum birbirine çok benziyor.
Oysa ne kadar yaşayacağınıza siz karar verirsiniz. Size açılan parantezin içini ne kadar doldurursanız o kadar yaşarsınız. Uzun süre hayatta kalıp pek yaşamamış olmak da var, erken veda edip çok yaşamak da!
Nüfus kaydı 74 yaşında kaybettiğimizi gösteriyor, ama sizce Türkan Saylan kaç yaşındaydı?
Saylan için hayatın amacı mutluluğa ulaşmak değildi. Elbette karış karış dolaştığı Anadolu’yu cüzzam taramasından geçirirken de, işçi sağlığı sorunlarıyla mücadele ederken de, binlerce yoksul kız çocuğunu okula kavuşturmaya çalışırken de çok mutluydu.
Ama Saylan’ın amacı, öylesine yaşamak değil “var olmak”, hayata “anlam” katmaktı. O “anlam”ı ararken, hayal ettiğiyle acısını çektiği dünyaların arasındaki uçurumdan korkmayan… Olması gerekenle olan biten arasındaki mesafeye meydan okuyan… Nihayet, karşıtlarının üzerinde bile saygı uyandıran bir hayattan söz ediyoruz.
Ölmeden 37 gün önce, tedavisi için kan verdiği sırada, Ergenekon savcılarının talimatıyla evine düzenlenen polis baskınını da bu hayata armağan edilmiş saymak gerekir. Çünkü Saylan’ın kişiliği üzerinden o baskın; toplumsal hoyratlığımızın üç boyutlu filmini çekip elimize tutuşturdu. Ve Saylan’ın hayatı, kayıtsız kalmak isteyenleri bile bu hoyratlığın karşısına dikerek, kendisiyle tutarlı bir “anlam”a daha kavuştu.
Türkan Saylan’ın çizgisinde kalpten kalbe bağlar kuran tavır “çıkarsızlık”tır. Erken yaşlarında “efsaneleşmiş bir hekim” olan Saylan’ın kişisel serüvenini toplumsallaştıran tavır da bu noktada belirginleşiyor.
Evet, Türkan Saylan’ın yaşını, son günlerinde kameralara karşı sallamak zorunda kaldığı doğum kayıtlarında yazan rakamlardan ibaret sayamayız.
Şimdi derin bir nefes alıp onun yaptıklarını ve ona yapılanları düşünmeliyiz. Ancak asla Saylan için üzülmemeliyiz.
Ödünç verilen o hayatı kaybeden Saylan değil çünkü, “biz”iz…