Doğan Akın

22 Eylül 2010

Ne zaman adam oluruz Fatih Altaylı?

AKP'ye karşı yeminli bir muhalif tavrı olan Bekir Coşkun, referandumdan önce yazılarına ara verdi...

Toplumun duygularını inciten olay veya durum, kepazelik, maskaralık, rezillik...
“Rezalet” için Türk Dil Kurumu'nun yaptığı tanım bu.
Maskaralık için sözlükte “soytarılık” yazıyor.
“Soytarı” hile ve yaltaklanmayı, “kepaze” değersizliği ifade ediyor...
Skandal; utanç verici, küçük düşürücü.
Bayağı; aşağılık, pespaye.
Pespaye; alçak.
Ve iğrenç; tiksindiren, iğrenme duygusu uyandındıran, müstekreh!
Türk basınının Bekir Coşkun olayının altına çektiği toplam çizgisinin altında kalanları okumaya çalışıyorum; kepazelik, rezalet, soytarılık, maskaralık, skandal, pespaye, bayağı, iğrenç... 

'Bekir Abi canım ciğerim, haberler deli saçması'  

Baştan alalım.
AKP'ye karşı yeminli bir muhalif tavrı olan Bekir Coşkun, referandumdan önce yazılarına ara verdi. “Habertürk'teki köşesi kapatıldı” haberleri üzerine, Bekir Coşkun'un 11 Eylül'de yaptığı “zorunlu açıklama” şu ifadeleri taşıyordu:
"Bazı gazete ve internet sitelerinde benimle ilgili haberler çıktı ve ben bu açıklamayı yapmak zorunda kaldım. Sanırım iznimin kullanılan zamanıyla ilgili yanlış anlaşılmalar oldu. Ben gazete yönetiminden bayram izni istemiştim, uygun görülmemişti. Daha sonra bana izin yapabileceğim bildirilince kamuoyuna olay böyle yansıtıldı. Habertürk, çok geniş kitlelerin okuduğu bir gazetedir ve etkilidir. Okurlarım okuduğu sürece burada yazı yazmak isterim. Yazılarıma devam edeceğim."
Coşkun'dan 4 gün sonra, 15 Eylül'de, Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'nın Habertürk TV'de yaptığı kesin açıklama geldi:
"Bu söylentiler komedi, deli saçması. Bekir Abi benim canım, ciğerim. Bizi yıpratmak için böyle söylentiler çıkarıyorlar. Referandum öncesi Bekir Abi beni aradı ve 'Ben biraz izin yapayım, dinleneyim' dedi. Ben de 'Referandum öncesi izin yapma, yanlış anlaşılabilir' dedim. Anlaştık, referandumdan sonra yapacaktı. Sonra referandumdan iki gün önce bir daha aradı ve 'Referandumdan önce başlayayım iznime, nasıl olsa seçim yasakları var. Bir şey de yazamayacağız' dedi. Ne diyecektim bunun karşılığında? 'İlla da yaz' mı diyecektim? İki gün yazmayınca kıyamet koptu. Ben Bekir Coşkun'un bu gazetede yazmasından mutlu oluyorum. Türkiye'nin bana göre en iyi yazarı. Dili çok iyi, kalemi kıvrak. O yüzden bütün bunlar deli saçması. Ayrılması söz konusu değil." 

Altaylı, Coşkun'u işten çıkaracağını bilmiyordu!

Geldik önceki güne. Habertürk Gazetesi, Genel Yayın Yönetmeni Altaylı'nın açıklamasından beş gün sonra “Türkiye'nin en iyi yazarını” işten çıkardı. Coşkun'un,  çıkarılma nedenine ilişkin olarak ANKA ajansına yaptığı açıklama da şöyle:
“Altaylı, editörler ve Habertürk'ün sahibinin işime son verilmemesi konusunda son derece çaba sarf ettiğini biliyorum. Ancak, baskı çok yoğundu, yapılacak bir şey yok.
İlk bertaraf olan ben oldum. Bir ormanda yangın çıkarsa, o ormanda hiçbir canlı kalmaz, bütün canlılar yanar. Türkiye'de de bir orman yangını var. Bunu hep söyledim. Bu yangın devam ediyor, bu gidişle de ormandaki yangın gibi herkesi yakacak.”
Fatih Altaylı'nın, “canım ciğerim, Türkiye'nin en iyi yazarı” dediği Bekir Coşkun'u birkaç gün sonra işten çıkarmak zorunda kalacağını bilmediği anlaşılıyor.
Oysa Bekir Coşkun “büyük transfer” olarak Hürriyet'ten Habertürk'e alındığında kim olduğu biliniyordu. Habertürk'te de değişmedi Coşkun, AKP'yi hedef alan Hürriyet'teki yazılarını yeni gazetesinde de sürdürdü. 
Peki ne değişti?
“Değişen” demeyelim de, ayarı yapılan taraf sözüm ona “gücü özgürlüğünde” diye tanıtılan Habertürk oldu. Coşkun, gazetenin editörlerinin yanı sıra Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı ve patron Turgay Ciner'e rağmen işten çıkarıldığını açıkladığına göre, Habertürk'e, gücünün “özgürlükte” değil -zaten öyle olamazdı- nerede olduğuna dair bir netlik ayarı yapıldığını söyleyebiliriz. 

Ciner'in önünde de vergi dosyaları mı var?


Bu netlik ayarı nasıl yapıldı, Doğan grubuna ilişkin vergi incelemesine benzer -misal Ciner grubu şirketleri arasında da ilmühaber yoluyla hisse devri yapılmış olabilir- havuçlar mı dolaştırıldı ortalıkta, şimdilik bilemiyoruz.
AKP, işten çıkarılan Bekir Coşkun'un işaret ettiği gibi, Habertürk'teki operasyonun iktidar baskısıyla yapıldığı iddiaları konusunda açıklama yapacak mı, onu da bilmiyoruz. Bildiğimiz, AKP iktidarının en sorunlu dosyasının kapağında “medya” ve “tahammül” yazdığı.
O dosyanın sayfaları, yerleşmiş bir demokraside mutlaka sorgulanması gereken, yerleşmiş bir demokraside vergi mükelleflerinin mutlaka hesabını soracağı bir satış öyküsünü de içeriyor.
Hatırlayalım. Sabah-atv grubu Başbakan'a en yakın işadamı olan Ahmet Çalık'a satıldı. Çalık Holding'in genel müdürlüğüne AKP iktidara geldikten sonra Başbakan'ın damadı Berat Albayrak oturtuldu. Başbakan'ın damadının kardeşi Serhat Albayrak Çalık Holding'in medya grubu başkanlığına getirildi. Ve Ahmet Çalık'a, Sabah-atv grubunu satın alması için Halkbank ile Vakıfbank'tan 375'er milyon dolar olmak üzere toplam 750 milyon dolar kamu bankası kredi verildi!
Star-Kanal24 grubu, kurucusu Ethem Sancak'ın ifadeleriyle “Başbakan idolüm, bu adama sevdalıyım” yayınları yapıyor. 
Yeni Şafak ve Zaman'da hükümetin hoşuna gitmeyecek tek satır haber yayımlanmıyor. Doğan grubu profil düşürmeye zorlandı.
Gazete kanadında olabildiğince ölçülü giden Ciner grubunun da, “sıradaki” olarak daha bir uygun adıma zorlandığı anlaşılıyor. 
Bütün bir basın “iliştirilmiş” hale getirilebilir mi, iktidar bağımlısı üç-beş medya baronuyla Türkiye susar mı, göreceğiz.
“Medya patronu” olamayan patronların bu sektörde ne kadar itibar kazanabildiklerini de göreceğiz.
Şimdilik Habertürk'te daha önce ne olmuştu, onu hatırlatalım.

Çiğdem Toker ne yapmıştı, hatırlayan var mı? 

Gazete yayına başladıktan 40 gün sonra, Ankara Bürosu'nu kuran ilk Ankara Temsilcisi Çiğdem Toker istifa etmişti.
Neden?
Çünkü İstanbul'dan Toker'e, işe yeni başlattığı Veli Toprak'ı işten çıkarması söylendi. Yani daha önceki işini bırakıp Habertürk'e güvenen Toprak'ın, Toprak'ın küçük çocuklarının babasının işsiz bırakılması emredilmişti Toker'e. 
Evet, Toker Veli Toprak'a, “İstanbul seninle çalışmak istemiyor” dedi. Ama İstanbul'a dönüp, “Ben de sizinle çalışmıyorum” diyebildi. Editoryal bağımsızlığı savunmak ve insan olmanın ortak paydasında yazan işsizliğe cesaret edebildi. 12 Eylül 1980'den beri darbeciler dahil her iktidarın emrindeki başyazarlık köşelerinde bile göze alınamayan işsizliği, onurla kuşanabildi.
Bugün Akşam gazetesinin Ankara Temsilcisi olan Çiğdem Toker, Ankara'nın en saygın, en güvenilen birkaç yöneticisinden biriyse, bunda, Veli Toprak'ın babaları işsiz kalan çocuklarının yanına, annelerini işsiz bıraktığı kendi çocuklarını katabilmesinin onurunu kazanmanın da payı var.
Bir de “ne zaman adam oluruz” meselesi vardı değil mi?
Habertürk'ün hikâyesindeki cevap, açık seçik önümüzde...

Medyayı yöneten erkekler, editoryal bağımsızlık konusunda Çiğdem Toker gibi kadınların cesaretinden bir nebze de olsa utandıkları zaman!..