Doğan Akın

06 Ağustos 2012

Hilmi Özkök'ün soruşturmadığı cuntaları Başbakan da biliyor muydu?

Sivil otorite ve parlamentoya müdahale eğilimlerine karşı tanık olduğu bazı girişimleri anlatan Özkök, “neden Genelkurmay Başkanı olarak soruşturma yaptırmadığı” sorusuyla karşı karşıya...

AKP iktidarına ilişkin en kritik atamanın, AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden yaklaşık üç ay önce yapıldığı konusunda artık bir kuşkumuz bulunmuyor.

Hilmi Özkök’ün, Ağustos 2002’de Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasından ve başı sonunda anlaşılan yollardan söz ediyorum. Bülent Ecevit liderliğindeki DSP-ANAP-MHP koalisyonu ve o koalisyonun kararını onaylayan dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, selefi Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun önünü kesmeye çalıştığı Hilmi Özkök’ü Genelkurmay Başkanlığı’na taşırken üç ay sonra yapılacak seçimleri düşünmemişti elbette.

Evet, Hilmi Özkök, 2002 yılında çıktığı yolun sonuna kadar yaşadıklarını, geçen hafta Ergenekon davasında “kendisine sorulan sorular ölçüsünde” anlattı. Sivil otorite ve parlamentoya müdahale eğilimlerine karşı tanık olduğu bazı girişimleri anlatan Özkök, “neden Genelkurmay Başkanı olarak soruşturma yaptırmadığı” sorusuyla karşı karşıya.

 

‘Tanık Özkök’ün ifadesinde öne çıkanlar

 

Soru önemli. Ancak önce Özkök’ün, Silivri’de iki gün boyunca tanık olarak anlattıklarında öne çıkan noktaları sıralayalım:

- Özkök’ün açıklamalarına göre, TSK içinde “hükümete muhtıra vermek” de konuşuldu, Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, 3 Aralık 2003’te yapılan toplantıda, “resmî bir teklif” olarak değil, “bir hareket tarzı” olarak “hükümete muhtıra verilmesini” önerdi.

- Özkök, muhtıra açıklamasıyla Özden Örnek günlüklerini kritik bir noktada teyit etmiş oldu. Nitekim Özkök, muhtıra toplantısında konuşulanların Örnek’in günlüklerinde aktarılanlara – birebir olmasa da – genel olarak uyduğunu not etti.

- “Muhtıra teklifi”nin teyidinin yanı sıra Özkök’ün iki gün süren tanıklığı boyunca kayıtlara geçirdiği en önemli ifade, Balyoz darbe planı  davasına dayanak olan plan seminerine ilişkin açıklamaydı. Özkök, o sırada Çetin Doğan’ın komuta ettiği 1. Ordu Komutanlığı’nda 5-7 Mart 2003’te düzenlenen plan seminerinde “amacın dışına çıkıldığını” açıkladı. Sadece senaryoların tartışılması gereken seminerde “gerçek siyasi kişiler ve olaylar örnek verilerek tehlike değerlendirmesi yapıldığını” anlatan Özkök, 1. Ordu’nun bağlı bulunduğu Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman’a semineri incelemesi için talimat verdiğini duyurdu.

- 1. Ordu’nun Selimiye Kışlası’nda yaptığı bu seminerle ilgili iki not. Birincisi; ne Özkök’ün duyurduğu; ne de Balyoz darbe planı iddiaları Taraf gazetesinde yayımlanınca dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un başladığını ilan ettiği “Kara Kuvvetleri Komutanlığı incelemesinin” sonuçlarını hâlâ bilmiyoruz. İkinci not şu: Plan seminerine ev sahipliği yapan 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın, ses kayıtlarıyla saptanan ve “Evet, bu sözler bana ait” dediği konuşmada,  “senaryonun güncel gelişmelere uyduğunu,  Genelkurmay Başkanı’nın Meclis ve hükümete ültimatom vererek ‘Bu işin sonu boktur’ demesini beklediğini, bu doğrultuda teklifte de bulunduğunu ve (AKP yerine – D.A) bir millî mutabakat hükümeti kurulması gerektiğini” söylediğini biliyoruz.

- Hilmi Özkök, “asker elinden çıkmış olduğunu” düşündüğünü söylediği Ay Işığı ve Yakamoz darbe planları sunumlarının bir CD olarak kendisine ulaştığını açıkladı. Bu darbe planlarını Kara Kuvvetleri Komutanı Yalman’a ve müdahale eğiliminde en öne çıkan isim olarak görünen Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’a sorduğunu duyuran Özkök, iki ismin de “bilgisi olmadığı” gibi bir cevap verdiğini duyurdu. Özkök, darbe planları hakkında “meşru bir belge gibi görünmediği ve dezenformasyon olabileceği” gerekçesiyle soruşturma açtırmadığı mesajı da verdi.

- Özkök, MİT’in 2003 yılında gönderdiği Ergenekon yapılanmasına ilişkin dokümanı da ciddi bulmadığını belirterek, incelettiğini, ancak soruşturtmadığını açıkladı.

- Özkök, kuvvet komutanlarının kendisini zaman zaman sıkıştırdığını, onları “sıkılarak dinlediğini” de kayıtlara geçirdi.

- Özkök’ün ifadelerinde öne çıkan bir nokta da, kendisinden bir dönem sonra Genelkurmay Başkanı olan İlker Başbuğ’un tutuklanmasına neden olan karargâhta kurulan internet sitelerine ilişkin görüşüydü. Özkök, Genelkurmay 2. Başkanlığı döneminde kurulmaya başlanan bu sitelerde sivil otoritenin hedef alınamayacağını, kendisinin de böyle bir emir vermediğini vurguladı.

- Nihayet Özkök’ün ifadelerinde kayıt düştüğü önemli bir gelişme, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in, Irak’I işgal edecek ABD askerlerinin Türkiye’den geçişine ilişkin 1 Mart (2003) tezkeresinin kabul edilmesi için askerin hükümete baskı yapmasını istediğini açıklaması oldu.

 

Tanık oldu, ama neden soruşturma açtırmadı?

 

Burada bir parantez açalım ve Özkök’ün tanıklığında adı geçen isimlerin eylemlerinin “görevi kötüye kullanmak” mı, “darbeye teşebbüs” mü, “darbeye nakıs teşebbüs” mü” sayılacağını ya da “uygulamaya konmamış fikirler suçun maddi unsurunu oluşturmamıştır” mı denileceğini ceza hukuku bağlamında ancak yargının cevaplayabileceğinin altını çizelim.

Evet, Hilmi Özkök’ün, “sadece sorulana cevap vermek” gibi bir tarzı olduğunu, eski Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’e İzmir’de verdiği ifadeden biliyoruz. Zira o ifadede Özkök, “Muhtıra teklifi oldu mu” sorusuna, “Hayır” cevabını vermiş, ancak daha sonra Radikal yazarı Murat Yetkin’e “Bana muhtıra teklifi soruldu, muhtıra görüşü sorulmadı” mealinde bir açıklama yapmıştı. Silivri’de iki gün tanıklık yaparken yöneltilen sorular Özkök’ün bu tarzını dikkate alan sorular mıydı, emin değilim.

Şimdi, baştaki soruya dönebiliriz; Özkök, sivil otoriteye müdahale yönünde tanık olduğu girişimler ve isimler konusunda neden bir soruşturma başlatmadı?

Bir önceki yazımda altını çizdiğim bir noktayı yineleyerek devam edeceğim. Özkök’ün, darbe eğilimlerini soruşturacak bir gücü yoktu. Ya da şöyle söyleyelim; böyle bir soruşturma girişimi, kendisine karşı bir araya gelmiş üç kuvvet komutanı ve Jandarma Genel Komutanı’na karşı kontrolü kaybetmesiyle sonuçlanabilirdi, yani zemin darbe girişimi soruşturmasına uygun değildi.

Böyle düşünmemiz için Hilmi Özkök’ün önümüze koyduğu somut bilgiler var. Örneğin Özkök, Silivri’deki ifadesinde, yasadışı dinleme de yaptığından kuşkulandığı Jandarma Genel Komutanlığı’nın (Şener Eruygur komuta ediyor) bilgisayarlarını kontrol edip edemeyecekleri sorusunu Genelkurmay Adli Müşaviri’ne yönelttiğini söyledi. Ancak, Jandarma idari açıdan  İçişleri Bakanlığı’na bağlı olduğu için bilgisayarları kontrol edemediklerini kayıtlara geçirdi. Ancak diğer yandan, Yakamoz ve Ayışığı darbe planları için dönemin Jandarma Genel Komutanı Eruygur’u “uyardığını” söyledi Özkök.

Özkök’ün, yukarıda özetlediğim Selimiye’deki plan seminerinde yaptığı konuşma için Çetin Doğan’ı eleştiren konuşmasını da hatırlayın. Hürriyet’ten Metehan Demir’e yaptığı açıklamada Özkök, hükümete ve parlamentoya ültimatom verilmesini isteyen bir komutanın “astlarını neye motive etmiş olacağını” sorgulamıştı. Aynı Doğan, aynı Özkök’ün “1. Ordu’da ihtilal hazırlığı mı yapılıyor” diye kendisini sorguladığını yazılı açıklamayla duyurmuştu.

 

Hükümet cunta planlarını biliyordu

 

“Emrindeki komutanları kendisine de ulaştırılan bazı darbe planları konusunda uyaran, Jandarma’nın bilgisayarlarını kontrol etmek isteyen, plan seminerinde amaç dışına çıkıldığını açıklayan ve hükümete muhtıra verilmesini önerildiğini açıklayan” bir Genelkurmay Başkanı neden soruşturma başlatmamış olabilir?

Sorunun, “soruşturma yapacak bir zemin ve olanak yoktu” dışında bir cevabı olabilir mi? Özkök, Silivri’de verdiği ifade sırasında darbe planlarının daha sonra yatıştığını belirtirken “Bu işlerin buradaki (plandakı) gibi cereyan etmesini engelledim mi bilmiyorum, ama komutanın görevi bir şeyin olmasını   engellemektir (de), Bunu yapmaya çalıştım” dediğine göre, olmalı.

Darbe / müdahale / muhtıra hevesine bu kadar yakından tanık olan ve bunu kendi ölçüleriyle mahkemede anlatan Özkök, bu konuda hükümetle birlikte hareket etmiş olabilir mi?

Başbakan Tayyip Erdoğan, dün akşam atv’de soruları yanıtlarken, muhtıra girişimlerini duyup duymadığı konusunda “Biz iktidara geldikten itibaren dedikodu olarak söylenmiş şeyler” demekle yetindi, ancak çok daha önce, daha somut bir açıklaması vardı.

Hatırlayalım.

Taraf gazetesi, 20 Ocak 2010’da Balyoz darbe planı haberini verdikten iki gün sonra, 22 Ocak’ta AKP’nin Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Erdoğan, “Zannediyor musunuz ki biz bunları duymadık? Bundan sonra kim bilir neler çıkacak” demişti.

Tartışılan dönemde, yani darbe günlükleri ve planlarına sahne olan dört yıl boyunca  “Başbakanlık Müsteşarı” olarak Erdoğan’ın en yakınındaki isimler arasında bulunan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de, önemli bir tanıklığı dile getirmişti. Dinçer, 8 Şubat 2010’da Bugün gazetesinin manşetinde yayımlanan açıklamasında, “Cuntaların hepsini biliyorduk” diyordu.

“Özkök, tanık olduğu  hükümete müdahale girişimlerine neden soruşturma açtırmadı” sorusunun muhtemel cevaplarından birini, bu açıklamalar veriyor olabilir mi?

Yani Başbakan ve her hafta görüştüğü Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, komuta kademesi için bir soruşturma başlatmak yerine, kontrollü bir bekleyişle, hükümete müdahale eğilimindeki generallerin emekliliklerini beklemeye karar vermiş olabilirler mi? Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesindeki özgeçmişine, bir ilke imza atarak, “Başbakan’a karşı sorumludur” ifadesini koyduran Özkök’ün, tanık olduğu ve takip ettiği müdahale girişimlerini Başbakan’la paylaşmadığını düşünmemiz için kuvvetli bir neden bulunmuyor.

Hükümetin, 2007’de 27 Nisan bildirisini “tek başına” yayımladığını açıklayan Özkök’ün halefi Yaşar Büyükanıt‘a soruşturma açmak bir yana, bir yıl sonra “Devlet Şeref Madalyası” verdiğini hatırlayın. Yani Başbakan’ın, müdahale hevesinde olan generallere derhal soruşturma açmak yerine Özkök’le birlikte süreci kontrol eden bir bekleyişi tercih etmesi uzak bir ihtimal değil.

Mustafa Balbay’a “1. Ordu’dan gelen mektuplara bakarsanız, 1. Ordu ihtilale hazır” diyen dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un da bu bilgiyi Başbakan’dan esirgemediğini düşünürsek, neden olmasın?

Peki sonuç?

Hilmi Özkök’ün, mahkemede resmen açıkladığı müdahale eğilimlerine karşı neden soruşturma başlatmadığı sorusu, Başbakan’ı da menziline alıyor?

İfade tutanakları elimizde değil, ancak “sadece sorulan sorulara cevap vermek” gibi bir tarzı olduğu anlaşılan Özkök’e, mahkemede, tartışılan dönemde Başbakan’la neler konuştukları da sorulsa neler duyardık acaba?

Aytaç Yalman’ın, Silivri ifadelerinin ardından, Yüksek Askeri Şûra üyesi orgeneral ve oramirallerin hükümetten duyduğu rahatsızlığın Özkök tarafından Başbakan’a iletildiğini açıkladığı da dikkate alındığında, cevap çok şey vaat ediyor…