Doğan Akın

18 Ağustos 2010

Erdoğan TÜSİAD'a 'sıkıysa hayır de' diyor

Erdoğan'ın demokrasi anlayışını tekrar sorgulamamız gereken günlerden geçiyoruz...

“Erdoğan’ın bana göre birtakım diktatörce şeyler hayal etmesi olmayacak bir konu değil, pekâlâ olabilir. (…) Erdoğan bence demokrat değil. Koşullar onu demokrasiden yana ve demokrasi için bazı tavırlar almaya zorluyor. Yoksa sindirilmiş bir uluslararası demokratik kültürü yok, demokrat eğilimleri var. Eminim ki kendisini demokrat olarak görmek istiyor. Bundan rahatsızlık duymuyor. Ama bir yandan dini koşullanmaları var....”
T24'te 4 Mayıs'ta yayımlanan yukarıdaki sözler, AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yeminli düşmanlarından birine ait değil. Erdoğan hakkında çok önemli bir gözlem içeren bu sözler, Prof. Murat Belge'nin T24 editörü Selin Ongun'a verdiği söyleşiden alındı.
Erdoğan'ın Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde önemli katkıları olduğuna karşı çıkabilir misiniz?
Eğer bir takıntınız yoksa, hayır.
Peki Erdoğan'ın, çok kuvvetli otokrat eğilimler taşıdığını, demokratik tahammül konusunda ciddi sorunları bulunduğunu reddedebilir misiniz?
Yine hayır!
Türkiye iki “hayır”ın parantezinde ifadesini bulan tuhaf bir gri bölgede yaşıyor.

Murat Belge neden Erdoğan'a diktatör kaydı düştü?

Kürt açılımından askeri vesayete karşı tavrı, Anayasa değişikliği paketinden türban yasağını hedef alan tutumuna kadar genel olarak AKP'nin yaklaşımlara destek veren Murat Belge gibi saygın bir isim, Erdoğan hakkında neden böyle bir kayıt düşme ihtiyacı hissediyor?
Soru, Belge'ye de “diktatörce şeyler hayal edebilecek” bir kişilik izlenimi veren Erdoğan'ın, demokrasiyi araçsallaştıran tutumunda yanıtını buluyor.
Bu konudaki yaklaşımını büyük bir açık sözlülükle ilan eden Erdoğan'ın kendisi olmuştu. Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'yken Nilgün Cerrahoğlu'na verdiği, 14 Temmuz 1996'da Milliyet'te yayımlanan söyleşide neler demişti, hatırlayalım:
“Demokrasi amaç mı, araç mı? Haa, Burada bizim kesin bir ayrılığımız var. Biz diyoruz ki, demokrasi amaç değil, araçtır. (…) Refah'ın referansı İslam'dır. Referansımıza ters hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz.” (Hasan Cemal-Türkiye'nin Asker Sorunu – Sayfa 220)
Erdoğan, bu sözlerinden yıllar sonra o sırada mensubu olduğu Refah Partisi'nin (daha sonra FP, şimdi SP) temsil ettiği ideolojiyi “Milli Görüş gömleğini çıkardık” sözleriyle terk ettiğini açıkladı.

'Hayır' eğiliminde olanları açıkça tehdit ediyor'

Erdoğan'ın demokrasi anlayışını tekrar sorgulamamız gereken günlerden geçiyoruz. Başbakan, Habertürk TV'de kendisiyle içler acısı bir tavırla söyleşi yapan Yiğit Bulut'a, ardından da Çorum'da yaptığı açıklamalarla referandumda hayır oyu kullanacakları açıkça tehdit edebildi. Şu sözler, “tehdit” dışında bir nitelemeyle ifade edilebilir mi?
“12 Eylül'de evet mi diyeceksin, hayır mı, açık konuş (TÜSİAD'a). Buradan odalara, borsalara sesleniyorum, bütün bu kurumlara sesleniyorum. Sizi anayasal bir kurum haline getirme gayreti içerisinde olan bu anayasal değişikliğe eğer siz 'evet'lerinizle katılmazsanız, sizi tarih affetmez.
Geçmişte 2000-2001'li yıllarda gazetelere olarak boy boy ilanlar verdiniz, altına imzalarınızı koydunuz, anayasal değişiklik istediniz. O gün 'evet' derken bugün sessiz kalanlar, bilesiniz ki yarın huzurumuza geldiğinizde biz de sessiz kalırız. Çünkü bunlar ideolojik bir yaklaşımdır, ben böyle bakarım. Ülkemin menfaati gündeme geldiği zaman burada bîtaraf olanlar yarın bertaraf olurlar. Bunu böyle bilesiniz. Çünkü daha güçlü bir Türkiye için, daha itibarlı bir Türkiye için biz bunu koşturuyoruz. Dürüst ol, dürüst. İdeolojik davranma olmaz burada. İki kere iki dört. İki kere iki hiçbir zaman beş etmedi.”

Başbakan TÜSİAD'ın ne düşündüğünü bilmiyor mu?

TÜSİAD “Türkiye'nin yeni anayasa ihtiyacını gidermediğini, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlal edildiğini, katılımcı bir anlayışla ve uzlaşmayla hazırlanmadığını” belirterek AKP'nin Anayasa değişikliği paketini eleştirdi. Bu eleştirilerini Erdoğan'la Başbakanlık'ta yaptığı toplantıda da, AKP temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde de, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda da dile getirdi.
Erdoğan sizce, “Bîtaraf olursanız bertaraf olursunuz. Evet mi diyeceksin, hayır mı, açık konuş” dediği TÜSİAD'ın oyunun rengini mi merak ediyor? Elbette hayır! Başbakan, görüşlerini kendisinden dinlediği TÜSİAD'ı “Sıkıysa hayır de” mesajıyla tehdit ediyor.
“Kimsenin inancını, siyasi fikrini, tercihini açıklamaya zorlanmaması” Başbakan'ın ağzında demokrasinin temel kuralı olmaktan çıkıp, halk düşmanlığı olarak ilan edilebiliyor.

TOBB ve medyadan sonra TÜSİAD sindirilmeye çalışılıyor

Başbakan, önemli ölçüde sindirilen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği gibi kurumlar ile  medyada  aldığı sonuçları TÜSİAD üzerinde de elde etmeye çalışıyor. Ancak TÜSİAD'ın başında bulunan Ümit Boyner, Arzuhan Doğan Yalçındağ dönemindeki “Doğan grubu kendi çıkarları için derneği iktidara karşı kullanıyor” argümanını AKP'nin elinden almış bulunuyor.
TÜSİAD'da büyük bir ağırlığı bulunan Koç ailesi ve Erdoğan'ın “Bizim için amaç değil araç” dediği yıllarda demokrasi için elini taşın altına sokan ve vesayete direnen tavırları unutulmayan Boyner çifti ile TÜSİAD yönetimini zor günler bekliyor.
İktidardan uzaklaştığında büyük bir sillesini yiyeceğinden hiç kuşku duymadığımız Başbakan'ın medyaya ilişkin taahhütlerinin neler olduğu, ancak neler yaptığına gelince...

Başbakan'ın medyaya nasıl bir rüzgâr ektiğini yarına bırakalım...