Doğan Akın

12 Kasım 2013

Erdoğan-Arınç krizinde hangi noktadayız, istifa gündeme gelir mi?

"Gereğini yap" mı? "Bana müsaade" mi? Yoksa, "bir süre daha" mı?

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, 8 Kasım Cuma günü TRT ekranlarından Başbakan Tayyip Erdoğan'a yönelttiği eleştiri ve itirazların üzerinden beş gün geçti.

AKP'nin Kızılcahamam'daki basına kapalı toplantısında, kız ve erkek öğrencilerin birlikte kaldıkları evlerin denetimi konusunda talimat verdiği haberini, haberin Zaman gazetesinde yayımlandığı 4 Kasım Pazartesi günü toplanan Bakanlar Kurulu'ndan sonra Hükümet Sözcüsü olarak açıklama yaparken "Asparagas" diyerek doğrulamayan ve hukuki açıdan "Böyle bir yetkimiz yok" diyen Arınç, malum, daha sonra Erdoğan tarafından yalanlanmıştı. Erdoğan, Arınç'ın "asparagas"açıklamasının ardından hem AKP Grubu'nda, hem Esenboğa Havalimanı'nda, hem de çıktığı Finlandiya-Polonya ziyareti sırasındaki açıklamalarında, özetle "söylediklerini inkâr edecek biri olmadığı, kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kalamayacakları, buralardaki hayatın "gayrimeşru olduğu" yolundaki açıklamaları sürdü. Başbakan'ın sözleriyle yalanlanan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Erdoğan'dan bir düzeltme açıklaması bekledi. Bu arada, "Arınç Galatasaraylı Arif'in ofsayt tahtını elinden aldı" türünde takılmalarla sıkıntılı günler geçirdi.

 

Muhafazakârlık anlayışında farklılık

Salı, çarşamba ve perşembe günleri Başbakan'dan beklediği düzeltme açıklaması gelmeyen Arınç, cuma günü Avrupa Konseyi Medya ve Bilgi Toplumundan Sorumlu Bakanlar toplantısına katılmak üzere gittiği Belgrad'da kendisine bağlı TRT'nin TRT Türk ekranına çıktı ve "Başbakan'a sesleniyorum, aramızdaki çelişkinin sorumlusu ben değilim, bu çelişkiyi izah etsin" dedi. Ancak Arınç'ın sözleri bu çelişkinin giderilmesinden ibaret değildi. 

Arınç, "kiracı ile ev sahibi anlaşmışsa kendilerinin karışamayacağını, özel hayatlara müdahale edemeyeceklerini" belirterek Başbakan'ın muhafazakârlık anlayışının menziliyle arasına kalın bir duvar çekiyordu. Aynı konuşmada Arınç, "Başbakan'ın geleceğe yönelik vaatlerde bulunabileceğini, ancak bu konuların Bakanlar Kurulu'nda konuşulmadığını" vurgulayarak Erdoğan'a yöneltilen "tek adam" üslubuna kendi merceğinden eleştirel bir gönderme yapıyordu. Nihayet Arınç Erdoğan'dan "Başbakan'ı 24 saat takip ederim ben. Onun da böyle bir görevi olmalı, Hükümet Sözcüsü'nü açmaza düşürmemeli. Benim yıpranmamam, hiçe sayılmamam lazım. Birilerinin kum torbası haline getirilmek istemem" sözleriyle izahat istedi. Ve "Ben sadece bir bakan değilim" diyerek, kişiliğinin özerk karakterini vurgulamanın yanı sıra AKP'yi kuran çekirdek kadro içindeki özgül ağırlığını Başbakan'a hatırlatma ihtiyacı hissetti.

Velhasıl, "Bundan sonra kimse bana güvenip siyasete yön vermesin" ifadesini de kullanan Arınç, Başbakan'a hem üslup, hem de içerikte, üstelik TRT ekranından önemli eleştiriler yöneltti.

 

Erdoğan'ın kısa açıklamasındaki iki vurgu

Başbakan, Arınç'ın bu çıkışı yaptığı cuma günü Polonya'dan Türkiye'ye dönerken kendisine eşlik eden gazetecilerin soruları üzerine, "Arınç'la görüşmediğini, medya aracılığıyla konuşmayacağını" belirtti, Bakanlar Kurulu ve AKP kurullarını kastederek "Başbakan ve Genel Başkan benim. Gereğini, gerektiği yerde yaparım" demekle yetindi.

"Yetindi" diyorum, ancak Başbakan'ın bu kısa açıklaması üç önemli vurgu taşıyordu. Erdoğan, Arınç'la temas kurmadığını söylüyor, "medya üzerinden konuşmayacağını" belirterek aksini yapan Arınç'a dokunduruyor ve nihayet "Başbakan, Genel Başkan benim" vurgusu yapma ihtiyacı hissediyordu.İşin ilginç tarafı, Arınç da, Başbakan'ın kamuoyu karşısında yaptığı açıklamalarla kendisini zor durumda bıraktığını söylüyordu.

Bu açıklamaları izleyen hafta sonunda, Arınç ve Erdoğan 10 Kasım törenlerinde bir araya geldiler. Arınç'ın (ve Erdoğan'ın) gergin ifadesi, "gördünüz mü barıştılar, sorun yok, tek karede hallettiler" ifadeleriyle görev icra eden "gayretkeş gazeteciler" dışında kimsenin dikkatinden kaçmadı.

 

Arınç'ın gruba katılmamasının anlamı

Bülent Arınç'ın her hafta olduğu gibi Hükümet Sözcüsü olarak açıklama yaptığı Bakanlar Kurulu da bu hafta pazartesi günü toplanmayınca gözler bugün yapılacak AKP TBMM Grubu toplantısına çevrildi. AKP grubu ilk kez Erdoğan'ın gruptaki konuşmasından önce haber oldu, zira Arınç grup toplantısına katılmamıştı.

Arınç, gözlerin Erdoğan'a çevrildiği grup toplantısına neden katılmamış olabilir? Birkaç ihtimal var. Birincisi; Başbakan'dan beklediği açıklamanın hâlâ yapılmamış olmasına tepki tavrı. İkincisi; Başbakan'ın aradan geçen beş gün boyunca kendisiyle bu meseleyi konuşmamış olması. Üçüncüsü de; kendisiyle konuşan veya aracılar yoluyla temas kuran Başbakan'ın tavrını eleştirmesi ve ihtilafın giderilememesi, aksine büyümesi.

Başka olasılıklar da olabilir, ancak kesin olan şu ki, hangi resmi gerekçeyi öne sürerse sürsün, Başbakan Yardımcısı grup toplantısına katılmayarak Başbakan'la yaşadığı ihtilafın sürdüğü, ihtimal büyüdüğü mesajını verdi.

 

Erdoğan bu kez 'kız-erkek evleri' meselesine girmedi

Bundan sonra neler olabileceğine geçmeden önce, Başbakan'ın grup toplantısındaki sözlerine değinelim. Dikkat çeken noktalardan biri; Başbakan'ın konuştuğu değil, konuşmadığı bir noktada kendisini belli ediyor. Erdoğan, grup konuşmasında "kız ve erkek öğrencilerin aynı evde oturamayacakları", "buralarda gayrimeşru bir hayat yaşandığı" iddialarını bu kez dile getirmemeye özen gösterdi. Bu tutumu, Arınç krizinin de etkili olduğu bir toparlama sayabiliriz. "Birileri istedi diye muhafazakârlıktan taviz vermeyecekleri" kelimelendirmesiyle yetinen Erdoğan, yakınındaki isimlerin bile savunmakta zorlandığı "kız-erkek öğrencileri ayırma" söylemini değiştirmeye yönelmiş görünüyor.

 

'Yanlış anlama' parantezine eklenen düşman sevindirme

Erdoğan, grup toplantısında, Arınç'ın "izahat" beklentisine çok düşük düzeyde ve çok kısa bir cümleyle karşılık verdi. Hatta kullandığı cümle, beklenti karşılamaya yönelik bir tavrı değil, Arınç olayı konusunda vereceği  asıl mesajın önünü açan bir "hazırlık cümlesi"ni haber veriyordu. "Yanlış anlamalar, anlaşılmalar olabilir" dedi Başbakan. Hepsi bu. Üstelik hemen ardından, "Yanlış anlama olabilir" ifadesinin, konuşmanın izleyen bölümüne dikkat çekmeye yönelen bir bağlamı olduğunu hissettirdi. Hatırlayalım:

"Bu kadro içinde zaman zaman yanlış anlamalar, yanlış anlaşılmalar olabilir. Dava arkadaşlığının, kardeşlik hukukunun bir gereği olarak biz meselelerimizi aramızda konuşur, çözüme kavuştururuz. 14 Ağustos 2001’den beri böyle yaptık. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, bundan sonra da aramızdaki meseleleri kendi aramızda konuşacak, çözüm yoluna kavuşturacağız. Ellerini ovuşturanlara fırsat vermeyeceğiz. Her bir arkadaşımızın, böyle hareket edeceğine, düşmanı sevindirmeyeceğine yürekten inanıyorum."

 

'Aralarında' çözecekler mi?

Erdoğan'ın bu sözleri için iki şey söyleyebiliriz. Erdoğan, Arınç'ın tavrını "düşmanları sevindirecek" bir tavır olarak nitelendiriyor. Peki Başbakan'ın "Meseleleri kendi aramızda konuşur, çözüme kavuştururuz" cümlesinden, Arınç'ın kameralar önünde yaptığı çıkışa serzeniş dışında bir anlam çıkar mı? Mesela, "meseleyi  Arınç'la kendi aralarında konuşarak çözüme kavuşturacakları" mesajı da içeriyor mu bu cümle.

Olabilir. AKP, kuruluşundan bugüne geçen yaklaşık 12,5 yılda birçok sorunu kendi içinde çözmeyi başarmış bir parti. Partiyi kuran çekirdek kadro içindeki bugüne kadarki en büyük kriz olmakla birlikte, Arınç meselesi de aynı şekilde çözüme kavuşturulabilir.

Ancak şu andaki görüntü, bu seçeneğin en yüksek ihtimal olduğu yolunda kuvvetli belirtiler içermiyor. Aksine Arınç grup toplantısına katılmıyor, Erdoğan grup toplantısında Arınç'a eleştirel göndermeler yapıyor.

 

AKP'de yeni bir mutabakata ihtiyaç var

Neler olacağını izleyen süreçte ve ihtimal çok kısa bir süre içinde göreceğiz. Ancak bugünden kesin olan bir şey var; o da Arınç krizinin, AKP zirvelerinde yeni bir mutabakat ihtiyacını ortaya koyduğu. Türkiye, AKP'nin yüzde 50'nin üzerine oynadığı genel yerel seçimler ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken AKP zirvelerinde muhafazakârlık söylemi, muhafazakâr icraatın sınırları, hayat tarzına müdahalenin nerede başladığı ve hükümeti, devleti ve partiyi yöneten "tek adam" üslubu konularında ciddi bir anlaşmazlık çıktığı anlaşılıyor. Çekirdek kadrosu içinde bu kadar önemli meselelerde yeni bir mutabakat inşa edememiş bir AKP ve partinin başarısındaki en büyük paya sahip olan Erdoğan güç kaybına uğrayabilir.

 

Arınç istifa ederse kararı Erdoğan vermiş olur!

Peki Arınç istifa eder mi? Edebilir. Peki istifa ederse, Hükümet Sözcülüğü'nden mi, hükümet üyeliğinden mi, hem hükümet üyeliği, hem de AKP'den mi eder?

AKP'den istifa, çok uzak bir ihtimal. Zira Arınç ve kısa bir süre önce "Partiyi birlikte kurduk, Türkiye'yi birlikte değiştirdik" diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül AKP için sıradan isimler değil. Arınç AKP'yi, Erdoğan'ın olduğu kadar kendi partisi ve "kendilerinin" örgütü olarak görüyor.

Diğer ihtimallere gelince... Bu Erdoğan'ın tutumuna bağlı. Erdoğan, "Ben kum torbası değilim. Sadece bakan değilim" diyen Arınç'ı kamuoyu önünde rahatlatacak bir adım atarsa, yeni mutabakat ihtiyacı baki kalmak üzere, Arınç hükümette mevcut görevleriyle devam eder, aksi halde hükümetten çekilebilir.

Kriz aşılamazsa, hükümetten çekilme dışında bir ara formül, Arınç'ın bakanlığı sürdürmesi, ancak Hükümet Sözcülüğü görevini bırakması olabilir.

Evet, AKP'de vazo çatladı. AKP zirvesinde yeni bir mutabakat bunun için, bu çatlaktan önemli bir sızıntı olup olmayacağının tayini için önemli.

Arınç, 8 Kasım Cuma günü bir şey daha demişti, unutmayın:

"Biz siyasi hesap veririz. Başbakan 'Gereğini yap' der, bakan 'Bana müsaade' der. Böyle bir noktaya gelmemek lazım."

"Gereğini yap" mı?

"Bana müsaade" mi?

Yoksa, "bir süre daha" mı?

Üç seçenek için de aslında Erdoğan'ın hazırladığı bir cevap bulacağız...

 

Twitter: @DOGANAKINT24