Doğan Akın

01 Kasım 2012

Darbelerin ömrü ne kadar

29 Ekim kavgasını, Türkiye’deki darbelerin gerçek ömrünü düşünerek de izledim

29 Ekim kavgasını, Türkiye’deki darbelerin gerçek ömrünü düşünerek de izledim.

Darbeleri rasyonalize eden efsanelerden biridir; Türkiye’de asker darbe yapar, ama yıllarca elinde tutabileceği iktidarı kısa bir süre sonra sivillere devreder...

Neden?

Çünkü asker silah zoruyla el koyduğu iktidarın peşinde değildir, darbe yapmıştır ama demokrattır!

En son Ertuğrul Özkök yineledi bu inancı; 23 ekimdeki yazısından hatırlayalım:

“(...) Hiç düşündün mü?

Öteki İslam ülkelerinin babadan oğula geçen rejimleri hâlâ yerli yerinde dururken, darbeyle gelen diktatörleri yıllarca orada oturabilirken...

Nasıl oluyor da senin askerin darbe yaptığında bile, en çok üç yıl aradan sonra seçime gidip yerini sivile bırakmış...”

Türkiye’deki ilk darbeden sonra 1961 Anayasası’nı hazırlayan komiteye alınan Prof. Mümtaz Soysal’ın da teslim ettiği asıl gerçeği ihmal eden bir inançtır bu. Soysal’ın, 27 Mayıs için “1950 seçimlerinde değişen iktidarla ikinci plana atılan askerî ve sivil bürokrasinin tepkisi” sözleriyle tasvir ettiği (100 Soruda Anayasanın Anlamı) bu durum, bütün darbelerin ardındaki gerçektir. “Cumhuriyeti kollama” iddiası askerin “kendi iktidarını korumak” için silaha sarıldığı gerçeğini görmemizi engellemiyor.

Böyle bir yazgısı da oldu bu cumhuriyetin. Demokrasiyle değil, aksine her seferinde cumhuriyetin hedefinin demokrasi olmadığını ilan eden askerî darbelerle kollanmak!

Askerin ve askerin iktidarını “kollama” bahanesiyle destekleyen sivillerin cumhuriyetinden söz ediyorum.

Şimdi o cumhuriyetin on yıllarca “iç düşman” saydığı kadroların yönettiği bir cumhuriyeti yaşıyoruz.

Peki sonuç?

İki cumhuriyetin muktedirlerini de aynı cevapta buluşturan lisan aynı; muhalif olanı “düşman”, “bölücü”, “terörist” ilan etmek, “cumhuriyet düşmanları”na devletin olanca gücüyle haddini bildirmek.

Parti programında “toplantı ve gösteri özgürlüğünü demokrasinin temel niteliklerinden biri” olarak vurgulayan ve “bu hakkın daha etkili kullanılabilmesi için düzenleme yapma” sözü veren AKP’nin de iktidarda ezberlediği bir lisan bu.

29 Ekim kavgasını işte bu nedenle darbelerin gerçek ömrünü düşünerek izledim.

Misal, tam teşekküllü son darbemizin ömrünü, askerin işbaşında olduğu süreyle sınırlı sayabilir misiniz?

Elbette hayır. Generaller, 12 Eylül 1980’deki darbeden sonra yapılan ilk seçimlerin ardından parlamentonun toplandığı 6 Aralık 1983’e kadar geçen sürede ülkeyi fiilen yönettiler. “Milli Güvenlik Konseyi dönemi” dediğimiz yaklaşık 39 aylık bu süreçte tam 669 yasa ile 139 kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarıldı (Kaynak: Eski Danıştay Başkanı Nuri Alan, Cumhuriyet, 18 Ağustos 2010).

Generallerin son biçimini verdiği 1982 Anayasası’nın geçici 15. maddesiyle, bu dönemde kabul edilen kanun, kararname ve kararların Anayasa’ya aykırı olduğunun iddia edilemeyeceği hükme bağlandı. Darbecilerin anayasa hukukuna yaptığı bu özgün katkıyla, Anayasa’dan da üstün 808 yasal düzenlememiz olmuştu!

Bu tuhaflık, 3 Ekim 2001’de yapılan Anayasa değişikliği ile kaldırıldı. Böylece mahkemelerin, önlerine gelen davalarla sınırlı olarak, darbe dönemi düzenlemelerinin Anayasa’ya aykırılığını öne sürmesinin yolu açıldı. Elbette bu değişiklik darbe düzenlemelerini temizlemenin yolu olamazdı. Nihayet, yine darbecilerin yaptığı bir Anayasa’ya uygunluk denetiminin yolu açılmıştı.

Kendisini Anayasa ve 808 yasal düzenleme ile konsolide eden 12 Eylül düzenine karşı tek yol parlamentodan geçiyordu. Ancak Kasım 1983’ten beri iktidara gelen siviller, aradan geçen yaklaşık 30 yılda bu düzenlemeleri kaldırıp çöpe atmak bir yana, yüzde 10 barajı gibi “demokrasi dışı imkânları” tepe tepe kullandılar.

Açın Siyasal Partiler, Milletvekili Seçimi, Sendikalar, Grev ve Lokavt kanunları gibi temel düzenlemeleri, yürürlüğe girdikleri tarihlere bakın, hepsinin “Milli Güvenlik Konseyi dönemi”nde kabul edildiğini göreceksiniz.

29 Ekim'de Ankara’da yürüyüş yapmak isteyenlerin karşısında barikat, tazyikli su, cop, tekme ve biber gazıyla tezahür eden Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu da bir 12 Eylül ürünüdür.

Elbette, seçimlerden çıkarak Türkiye’yi yönetenleri, bu ülkenin tarihindeki en karanlık darbeyi yapanlarla karşılaştırıyor değilim.

Ancak 6 Ekim'de 29 yaşını doldurarak 30 yaşına basan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun bize gösterdiği önemli şeyler var...

Darbeler, sisteme ektikleri Anayasa ve yasalarla, hükümlerini on yıllar boyunca icra ediyor.

Ve bu ülkenin, darbe düzenlemelerini porsiyonlara ayırarak kullanan sivil iktidarlar bağlamında da bir demokrasi sorunu bulunuyor...

(Taraf/01.11.2012)