Doğan Akın

06 Nisan 2011

Daha ne kadar delil toplayacaksınız?

Son açıklama, Genelkurmay Başkanlığı'nın Ergenekon sürecindeki çizgisinde girilen yeni rotayı göstermesi açısından da önem taşıyor.


Sancılı bir sürecin ardından Genelkurmay Başkanlığı'na atanan Orgeneral Işık Koşaner, yedi aydır oturduğu bu koltukta "Balyoz darbe planı" iddialarına ilişkin soruşturma ve yargılama sürecinde ikinci önemli açıklamasını yapmış bulunuyor. Balyoz davasında yargılanan 163 emekli ve muvazzaf askerin tutukluluğuna karşı yapılan itirazın reddedilmesi karşısında hayal kırıklığı yaşadığı anlaşılan Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasının, metinde aksi iddia edilmesine karşın, yargıya müdahale niteliği taşıdığına kuşku yok. Tıpkı, Balyoz soruşturmasının başında verilen ilk tahliye kararları üzerine hükümetten gelen "Çetenin savcıları, nöbetçi hâkimleri varmış" açıklaması gibi!..

Son açıklama, Genelkurmay Başkanlığı'nın Ergenekon sürecindeki çizgisinde girilen yeni rotayı göstermesi açısından da önem taşıyor. Bu çizginin geçmişten gelen belirtilerini adım adım özetlemeye çalışalım.

 

- Taraf gazetesi 20 Ocak 2010'da Balyoz darbe planı iddialarına ilişkin belgeleri yayımlamaya başladığında Genelkurmay'ın başında Koşaner'in selefi İlker Başbuğ bulunuyordu. Başbuğ Genelkurmay Başkanı olduğunda ilk icraat olarak, görevi devraldığı Yaşar Büyükanıt'ın ısrarla yapmadığı bir şeyi yaptı. Ergenekon davası kapsamında tutuklanan ve okul arkadaşı olan eski 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon ile darbe girişimlerinde adı en öne çıkan isim olan eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un garnizon komutanınca cezaevinde ziyaret edilmesini emretti.

 

- Başbuğ'un Ergenekon sürecinde Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda belli ettiği bu ton değişikliği, Balyoz yayınları başladığında da sürdü. Başbuğ,  25 Ocak 2010'da Genelkurmay Karargâhı'nda düzenlenen Kazım Karabekir'i anma toplantısında “Balyoz” haberleri konusunda açıklamalar yaptı. Tartışmalı plan semineri belgelerinin, üzerinden 7 yıl geçmesi nedeniyle yönetmelikler gereğince imha edildiğini, ancak Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın bir inceleme başlattığını belirten Başbuğ, Balyoz planında geçen “cami bombalama” türü iddialar için ağır sözler sarf etti:  "Şimdi ben size soruyorum, vicdansızlara soruyorum. 'Allah, Allah' diye askerine hücum ettiren, taarruz eden bir ordu, nasıl Allah'ın evi camiye bomba atmayı düşünür. Vicdansızlıktır. Lanetliyorum bunları. Türk ordusunun da bir sabrı var... Siz bu ordunun tümünü nasıl böyle itham edersiniz? Hiç mi vicdanınız yok, yapanlara söylüyorum.”

 

- Başbuğ'un, 25 Ocak 2010'da “bir hafta içinde sonuçlandırılıp kamuoyuyla paylaşılacağını” duyurduğu Kara Kuvvetleri'nin incelemesi konusunda, eğer dikkatimizden kaçmadıysa 15 aydır kamuoyuyla  herhangi bir bilgi paylaşılmadı.
- 22 Şubat 2010'da, halen tutuklu olarak yargılanan eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ı da kapsayan büyük bir gözaltı dalgası yaşandı. Balyoz soruşturması kapsamındaki bu gözaltı operasyonu üzerine , 23 Şubat'ta, TSK'daki 13 orgeneral ile 2 oramiral Genelkurmay'da toplandı. Toplantı bir “ilk”ti ve tek cümlelik “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında ortaya çıkan ciddi durumu değerlendirmek üzere, bugün Genelkurmay Başkanlığı Karargâhında Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bütün Orgeneral ve Oramirallerin katılımı ile bir toplantı icra edilmiştir” açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu.

Başbuğ fikir değiştiriyor: Balyoz ciddidir!


- Başbuğ, 14 Mart 2010'da Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila'ya verdiği demeçte, Balyoz konusunda bu kez farklı bir açıklama yaptı. Başbuğ 6 hafta önce “Lanetliyorum” dediği Balyoz planı için bu kez “Olay ciddidir ve bugüne kadar belki yaşanan olayların Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki etkisi açısından en önemlilerinden birisidir. Ve en ciddilerinden birisidir” dedi. Başbuğ, 12 Şubat 2010'da Habertürk'te yayımlanan açıklamasında da, “Sabrımız taşarsa, biz de bildiklerimizi halkla paylaşacağız. Elimizde pek çok bilgi var. Bunları açıklamak zorunda kalacağız. Biz bütün bu olayların, bize karşı yapılanların arka planını biliyoruz... Biliyor ve susuyoruz. Birileri gerekeni yapar diye susuyoruz ve bekliyoruz” diyordu.
- Fethullah Gülen cemaati ve AKP'yi parçalamak için komploya varan bir dizi senaryo içeren "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" konusunda da 26 Haziran 2009'da "Kâğıt parçası" diyen Başbuğ, 1 Mart 2010'da Genelkurmay sitesine 8 ay önceki sözlerini tekzip eden bir açıklama koydurdu. Genelkurmay, "kâğıt parçası" hakkında "yeni deliller elde edildiğini" açıklayarak belgede imzası bulunduğu gerekçesiyle suçlanan Deniz Albay Dursun Çiçek hakkındaki "kovuşturmaya yer olmadığı" kararının kaldırıldığı duyuruyordu.

 

Yargının YAŞ harekâtı

 

- Sonuçta Başbuğ, "bildiklerini açıklayamadan" Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna veda etmeye hazırlanıyordu ki, yeni komuta kademesi ve diğer terfilerin şekilleneceği Ağustos 2010'daki Yüksek Askeri Şûra öncesinde ve şûra sırasında, yargıdan "zaman ayarlı" olduğu iddialarına neden olan “yakalama”, “tutuklama” ve “ifadeye çağırma” kararları gelmeye başladı. Şûra arifesinde 102 muvazzaf ve emekli asker için "yakalama" ve "tutuklama" kararı çıkarılmış, şûranın ikinci gününde de, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atama bekleyen 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız'ın da aralarında bulunduğu 19 kişi “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” bağlamında ihbar edilen “internet andıcı” çerçevesinde ifadeye çağrılmıştı. Hakkında tutuklama kararı verilenler için beş ay sonrası için "duruşma" tarihi verilmesi de dikkat çekiyordu. Tutuklu personelin terfi alamadığına ilişkin mevzuat hükmünü hatırlatalım.

 

- YAŞ toplantısında askerin önüne koyduklarını onaylamak istemeyen hükümet, demokratik-yasal yetkilerini kullanırken yargıdan gelen bu kararları "kaldıraç" olarak kullandı. Genelkurmay Karargâhı, "Kesinleşmiş yargı kararı olmadan ifadeye çağırma ve yakalama kararları ile terfi ve atamalar önlenirse bu yol olur, TSK'nın düzeni bozulur” görüşündeydi, ancak elbette hükümetin dediği oldu.

 

- Genelkurmay Başkanı olarak İlker Başbuğ 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız'ı Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na önerdi. Ancak hükümetten veto gelince çıkan kriz üzerine, o sırada Kara Kuvvetleri Komutanı olan Işık Koşaner'in Genelkurmay Başkanlığı'na atanmaması gündeme geldi. Başbakan Tayyip Erdoğan,  bu sırada, “Genelkurmay Başkanı yasalara göre kuvvet komutanı olabilir. Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu kararıyla atanır. Şu anda görüşmelerimiz devam ediyor. İsim üzerinde mutabakat sağlanırsa kararname bir gün içerisinde çıkar. Bu önemli bir mesele değil” diyerek, bu makama Genelkurmay'ın başına Kara Kuvvetleri Komutanı'nı getirmek zorunda olmadıklarının altını çiziyordu.

- Orgeneral Atilla Işık'ın Iğsız'ın yerine Kara Kuvvetleri Komutanı olmayı reddetmesi, Koşaner'in de "generalleri teslim eden komutan" olmak istememesi nedeniyle uzayan kriz sırasında atama sürecinin uzadığını hatırlatalım.

 

- Koşaner, bu sancılı sürecin ardından Genelkurmay Başkanı oldu. Ancak, Balyoz sürecindeki gelişmelere karşı tutumunu belli etmekte sakınca görmedi. İki general ile bir amiralin terfisinin hükümet engeline çarpması üzerine 21 maddelik bir açıklama yaharak bir "ilk"e imza attı, ilk kez bir YAŞ toplantısının birçok ayrıntısı kamuoyuyla paylaşıldı.

 

Tutuklu yakınlarıyla buluşma, cezaevinde ziyaret

 

- Koşaner'in tutuklanan Balyoz sanıklarının yakınlarıyla Harbiye Orduevi'nde buluşarak da, hemen ardından Başbakan Erdoğan'la "İkinci Dolmabahçe buluşması"na giderek de dikkatleri üzerine çekti. Nihayet, Balyoz'da tutuklanan askerlerin cezaevinde ziyaret edilmesi de Koşaner'in izne (ve/veya emriyle) oldu.

- Koşaner açıklaması, Balyoz dosyası kapsamında önemli bir rota değişikliğini de haber veriyor. Hatırlayalım; planda “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” olarak adı geçtiği öne sürülen Çetin Doğan, kamouoyuna T24 editörü Selin Ongun aracılığıyla yaptığı ilk yazılı açıklamada, “seminerde 'iç tehdit' olarak değerlendirilen bölücü ve irticai gelişmelerin EMASYA planları çerçevesinde elbette ele alındığını” ifade etmişti. 20 Ocak 2010'daki bu açıklamasında söz konusu plan ve senaryoların “cumhuriyeti koruma ve kollama görevinin gereği olarak hazırlandığını” kaydeden Doğan, “işlenecek konular ve senaryoların önceden üst komutanlara bildirilmesinin esas olduğunu” vurgulamıştı. Genelkurmay Başkanlığı'ndan 21 Ocak'ta yapılan açıklamada ise, haberler "bilgi kirliliği" olarak nitelendirilip darbe girişimi iddiaları reddedilmiş olmakla  birlikte Çetin Doğan'ın aksine seminerin “iç” değil “dış tehdide karşı hazırlanan harekât planlarını geliştirmek ve eğitim” amacıyla düzenlendiği belirtilmişti.

 

Hâkim Akçay'ın AİHM'ye de işaret eden itirazı

 

- Genelkurmay açıklamasına, tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararının eklenmesinin nedenine gelince... Burada meramın, tutukluğun devamını reddeden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şeref Akçay'ın, tutuklamayı eleştiren görüşlerini kamuoyunun dikkatine getirmenin amaçlandığını söyleyebiliriz. Zira Akçay, geçen ayki itiraz sırasında dile getirdiği 6 sayfalık gerekçeyi son tahliye başvurusunda da yinelediğini kayda geçirmiş bulunuyor.  Akçay, "5-7 Mart 2003 tarihindeki seminerden sonra sanıkların bu eylemlerini devam ettirecek herhangi bir faaliyette, herhangi bir icrai faaliyette bulunmuşlar mıdır” sorusu cevaplanmadıkça "davanın sonuçlanamayacağını, bu cevabın iddianamede de bulunmadığını" belirtiyor. Bazı tutuklu generallerin emekli olduktan sonra silahlı güce hükmedemeyeceklerini belirten hâkim Akçay, "İbrahim Fırtına ve Özden Örnek gibi darbe planı iddialarına ilişkin dönemden sonra kuvvet komutanı olanların "daha güçlü bir konuma gelmelerine karşın eylemlerini devam ettirecek bir faaliyette bulunmuşylar mıdır" sorusunu yöneltiyor.  Örneğin Akçay, Genelkurmay Başkanlığı sitesinde yayımlanan itirazında, tutuklamanın devamının "delil toplama", "suçlamanın Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki katolog suçlar kapsamında bulunması" ve "tanıkların henüz dinlenmediği" gibi gerekçelere dayandırılmasını sert bir tonda eleştiriyor. Akçay, "Hangi deliller toplanacaktır? Duruşmaların yapıldığı günden beri 29 DURUŞMA YAPILMIŞ, dosyadaki mevcut delillerin dışında SANIKLARIN SUÇLARININ SÜBUTUNA İLİŞKİN DELİL TOPLANMASI YÖNÜNDE HERHANGİ BİR ARA KARARI VERİLMEMİŞTİR. Aksine sanık vekillerinin bazı delillerin toplanmasına ilişkin taleplerinin tümünün reddedildiği görülmüştür" diyor. “Sanıkların savunmalarının bile alınmadan” tutuklanmalarını eleştiren Akçay, tutukluların adil yargılanma haklarının Anayasa ve yasalar dışında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle de koruma altına alınmış olmasına rağmen çiğnendiğini düşünüyor.

 

- Yukarıdaki alıntıda altı çizilen bölümlerin hâkim Akçay'a ait olduğunu belirtelim. Genelkurmay'ın da, bu kararı yayımlayarak Akçay'ın görüşlerinin altını çizmek istediği anlaşılıyor.

 

Bir okuma önerisi

 

Evet, Genelkurmay açıklamasının, tıpkı Balyoz'daki tahliye kararları üzerine hükümetten gelen açıklamalar gibi yargıya müdahale niteliği taşıdığını söylemiştik. Şimdi size bir öneri: Genelkurmay açıklamasını "yargıya müdahale" olarak niteleyecek gazete köşelerinde, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün'ün 4 Nisan 2010'da dile getirdiği "Görüyoruz ki çeteler sadece çete ve avukatından oluşmuyormuş. Meğersem çetenin nöbetçi hâkimi, savcısı oluyormuş" sözlerinden sonra da benzer yorumlar yapılıp yapılmadığını kontrol edin. Eğleneceksiniz!..