“Oğulcum, hesabını yaparken benim karşıma sakın tek kuruş yazma...”
Başyazarımız Aydın Engin, T24'ü yayına hazırlarken bize açtığı onlarca telefondan birinde böyle diyordu.
1 Eylül 2009'da yayına başlayan T24, bağımsız bir internet gazetesi. Her gün rutin gündem dışında kendi hazırladığı dosyalar ve parayla satın alınamayacak yazarlarıyla karşınıza çıkıyor. Altı ay gibi kısa bir zamanda, Türkiye'nin güvenilen medya mecralarından birisi olarak yıl sonunda hedeflediği rakamlara 2010'un ilk aylarında ulaşmış bulunuyoruz...
“Nasıl oldu bu iş” derseniz, yanıt “Aydın Engin”le başlar.
Peki kim Aydın Engin? Kendisine sorsanız, “Ödemişli Terzi Sadık'ın oğlu” der, “Uzatma” diye kestirip atar...
Ama şimdi konuşmak değil, o ev kazasından kurtulmak ve iyileşmek zamanı Aydın Abi, onun için bu kez dinlenecek, sadece dinleyeceksiniz.
Evet, kim Aydın Engin?
İlk yanıtım kişisel. Elbette “Aydın Engin efsanesi”ni biliyordum, ancak ben kendisiyle Cumhuriyet'in deneyimsiz Ankara Haber Müdürü'yken “Yazı İşleri Müdürü”m olarak tanıştım. Oğlu yaşındaki meslektaşlarına bölüştürdüğü büyük birikimini, onları nasıl cesaretlendirdiğini kendi deneyimlerimle yaşadım.
Cumhuriyet'ten ayrıldığımda ODTÜ ormanının kenarındaki evimizde sabaha kadar yıldızlar gibi yanıp sönen sigaraları ucuca ekleyen de Aydın Engin'di. İşini gücünü bırakmış, atlayıp Ankara'ya gelmişti... Ne yapacağımı düşünürken bana “Politika” gazetesinde yaptıklarını, Frankfurt'taki sürgün yıllarını, Türkiye'yi dalgalandıran eseri “Devr-i Süleyman”ı da sahneleyen Ankara Halk Tiyatrosu'ndaki hatıralarını anlatmıştı... “Nereye” doğru gittiğini karamsarlıkla merak ettiğim hayatıma hiçbir zaman unutamayacağım şeyler ekmişti...
Gazeteciliği ve hiçbir zaman yılmadığı politik mücadelesi sonra gelir. Öncelikle “çıkarsızlık”tır Aydın Engin. Gazeteciliği ve politik görüşü de, bu noktada büyük bir anlam kazanır. Katıldığınız ya da katılmadığınız hiçbir görüş, “çıkarsızlık” kadar değerli olamaz.
“Büyük bir yazar”dan söz ediyoruz. Bize, kelimelerini henüz öğrenemediğimiz duygularımızdan da haberler veren bir “yazar”dan... Hayatı tek kelimeye bile tercüme edebilen bir lisan... Gazeteciliğe ikram ettiği edebiyatı her yazısında ağırlayan bir maharet... Keskin bir zekâ... Müthiş bir mizah... Hiç tanımadığı insanların derdiyle de efkârlanan bir gönül... Üzerinde güneş batmayan bir insan sevgisi...
Şimdi frezya ve sümbül mevsimi Aydın Abi. Yeni yeni ısınan toprağı sabırla eşeleyen soğan, çiçeği patlatıyor, şimdi lale zamanı.
Geçen yıl “Bahar patladı, bahar!” diye anlattığınız Marmara adası sabırsızlanıyor...
“Köşe başını tutan leylak kokusu” bırakmamak üzere bekliyor yakanızı...
Biz de...
Okurlarınız, oğulcuklarınız, kızlarınız...