AKP'nin anayasa değişikliği teklifindeki düzenlemelerin yargı üzerinde ne gibi sonuçlar doğurabileceğini gösterme yolunda hiçbir gayret, Anayasa Mahkemesi'nde yapılan Köşk-Hükümet operasyonu kadar etkili olamazdı.
Dr. Alparslan Altan, Anayasa Mahkemesi'nde raportör olarak çalışırken hükümet tarafından 26 Şubat'ta Denizcilik Müsteşarlığı Müsteşar Yardımcılığı'na atandı. Bu görevde 31 gün tutulduktan sonra, bu kez Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından, 65 olan yaş haddi dolana kadar kalmak üzere, Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine seçildi. AKP'nin anayasa değişikliği teklifi kabul edilirse Altan otomatik olarak Anayasa Mahkemesi asıl üyesi olacak ve halen 42 yaşında bulunduğu için 23 yıl bu görevde kalacak.
Alparslan Altan, raportör olarak görüş vermeye memur edildiği Anayasa Mahkemesi üyeliğine doğrudan seçilmesi mümkün olmadığı ve “üst kademe yöneticisi” sıfatını kazanması gerektiği için müsteşar yardımcılığı görevinden rüzgâr gibi geçirildi.
Anayasa'nın sözüne uyduruldu, ama özüne aykırı
Yürütme organının başı olan Cumhurbaşkanı ile yürütme organını teşkil eden hükümet, Anayasa'nın sözüne uydurulmuş, ancak özüne aykırı bir işlemle “AKP'nin kendisine göre bir yargı” oluşturmaya çalıştığı iddialarına önemli bir dayanak kazandırdı.
Abdullah Gül'ün, hükümetle birlikte yapmaktan kaçınmadığı bu operasyonla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsilen oturduğu Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığına, yüceliğine, vatandaşları arasında ayrım yapmama yükümlülüğüne uygun bir iş yaptığını söyleyebilir misiniz?
Burası Türkiye, burada Türkler yaşar...
Cumhurbaşkanlığı gibi yüce bir makama çıkmış olmanın onurunun, o mertebeye ulaşabilenleri, hiçbir siyasi amaç ve ihtiras için tenezzül zafiyetine düşürmemesi beklenirdi.
Meslek büyüğümüz merhum Metin Toker'in, “Burası Türkiye. Burada Türkler yaşar ve böyle yaşar” sözünün yüce makam için de geçerli olmasından duyduğumuz üzüntüyü belirterek geçelim.
AKP'nin siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmaya çalışırken sık sık atıf yaptığı Venedik Kritirleri'ni esas almamasının arkasında Türkiye pratiğinden kaynaklanan önemli bir neden yatıyor.
Teklifte, Yargıtay Başsavcısı'nın siyasi partiler hakkında kapatma davası açması, TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerin 5'er üyesiyle oluşturulacak komisyonun iznine bağlanıyor. TBMM Başkanı'nın başkanlık edeceği komisyon üçte iki çoğunlukla karar alıyor. Kapatma davası için getirilen bu “şart”a karşı itiraz yolu bulunmuyor. Bir başka deyişle bu komisyonun kararları, AKP teklifinde YAŞ, HSYK ve memurlar için verilen disiplin cezalarında öngörülen genel yaklaşımın aksine, yargı denetimi dışında tutuluyor.
Gerekçe: Venedik kriterlerine kısmen uyuldu
Şimdi, AKP'nin TBMM Başkanlığı'na verdiği anayasa değişikliği teklifinin gerekçesinde, parti kapatmalar konusunda Venedik Komisyonu'na gönderme yapılan bölümü birlikte okuyalım:
“Venedik Komisyonu olarak bilinen ve Avrupa Konseyi'nin danışma organı olan Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu, 13-14 Mart 2009 tarihinde Venedik'te yapmış olduğu 78'inci Genel Kurul toplantısında kabul ettiği "Türkiye'de Siyasî Partilerin Yasaklanmasına İlişkin Anayasal ve Yasal Hükümlere Dair Görüşü"nde; ortak Avrupa uygulaması ile karşılaştırıldığında, Türkiye'deki parti yasaklama ve kapatma davalarını başlatma sürecinin Avrupa ülkelerine nazaran daha keyfi ve daha az demokratik kontrole tabi bir süreç olduğunu ve parti kapatmaya ilişkin mevcut Türk kurallarının temel sorununun hem parti yasaklama veya kapatma sürecinin başlatılmasına, hem de partilerin gerçekten yasaklanmasına ve kapatılmasına ilişkin eşiğin çok düşük olduğunu belirttikten sonra, Türkiye'deki genel parti koruma seviyesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa ortak demokratik standartları seviyesine yükseltilmesi için, Cumhuriyet Başsavcısının parti kapatma davası açma yetkisinin bir tür demokratik kontrole tabi tutulacağı bir sistemin getirilmesini tavsiye etmiştir.
Yapılan yeni düzenlemeyle, siyasî partilerin kapatılmasına ilişkin sistem, Venedik kriterlerine kısmen de olsa uyumlu hale getirilmiş ve siyasal örgütlenme özgürlüğü güçlendirilmiş olmaktadır.”
Venedik Komisyonu kapatmada 'şiddet'i esas alıyor
Görüldüğü gibi, gerekçede, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin sistemin Venedik kriterlerine “kısmen” uyumlu hale getirildiği belirtiliyor. Zira Venedik Komisyonu, parti kapatma davalarında sadece “şiddet”i esas alıyor. Venedik Komisyonu Başkanı Gianni Buoquicchio'nun, bu konuda yaptığı son açıklamayı, TÜSİAD'ın yeniden yayımlanan Görüş dergisinin bugün piyasaya çıkacak sayfalarından aktaralım:
“Sadece şiddet kullanan veya şiddet kullanımını teşvik eden partilerin kapatılmasını öneriyoruz...”
AKP de 'şiddet' kriterini düşündü, ama vazgeçti
Hükümet ve parti kaynaklı bilgilere AKP'deki anayasa değişikliği çalışmaları sırasında da parti kapatmalarının aynı paralelde düzenlenmesi, yani “şiddet veya şiddet kullanımını teşvik” kritirine bağlanması düşünüldü. Toplantılarda, uygulama ve kriter eşiklerinin düşüklüğü nedeniyle1961 Anayasası'nın yürürlüğe girmesinden sonra, darbe döneminde faaliyetleri durdurulanlar hariç, tam 25 siyasi partinin kapatıldığı üzerinde duruldu.
Türkiye'de Anayasa Mahkemesi kararlarına ilişkin deneyimin de ele alındığı toplantılarda, siyasi partilerin kapatılmasında “şiddet ve şiddet teşviki”nin temel kriter olarak benimsenmesinden vazgeçildi.
Sadece 'şiddet' olursa değişiklik iptal edilir
Yapılan değerlendirmelerde, kapatmalarda sadece “şiddet”i esas alan bir Anayasa değişikliğinin “laiklik, demokrasi, hukuk devleti karşıtı söylem ve şiddet içermeyen eylemleri serbest bırakmak” anlamına geleceği tespiti yapıldı. Anayasa'nın 2. maddesinde sayılan “Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri”ne karşı bir değişiklik olarak görülecek böyle bir düzenlemenin “Anayasa'nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri” kapsamında görülerek iptal edileceği düşüncesi ağırlık kazandı.
Toplantılarda, Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerini sadece “şekil” yönünden inceleyebildiği, “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeler”in de şekil denetimi kapsamında bulunduğu üzerinde duruldu ve parti kapatma davalarında “Venedik Komisyonu kriterlerine tam uyum”dan vazgeçildi.
Anayasa Mahkemesi'nin, türbanın okullarda serbest bırakılması için parlamentoda 411 milletvekilinin desteğiyle kabul edilen değişikliği, “Anayasa'nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek 2. maddesine aykırı” bularak iptal ettiği hatırlandığında, AKP'de öne çıkan görüşün yersiz olduğu söylenemez.