28 Şubat soruşturmasında tutuklanan isimlere yöneltilen sorular, savcıların uzun bir süreden beri hazırlık yaptıklarını gösteriyor. Ergenekon'dakine benzer çok dalgalı bir süreçten geçeceğimiz anlaşılıyor.
Darbe ve siyasete gayrimeşru yollarla müdahale heveslerinde odaklanması gereken Ergenekon sürecinde yapılan bazı hatalar 28 Şubat süreci için önümüzü aydınlatabilir mi?
Hem muhalefetten, hem iktidardan yapılan açıklamalara, hem de medyada dile getirilen bazı görüşlere baktığınızda soruya olumlu cevap vermek zorlaşıyor. Demokratik yollardan işbaşına gelmiş bir hükümeti açıkça hedef alan bir sürecin sorumlularına yönelik olarak başlayan soruşturma için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan gelen ilk açıklama “intikam”la başlamamalıydı.
Diğer yandan, soruşturmanın sadece yargının belirleyebileceği kapsamı beklenirken Başbakan Tayyip Erdoğan “Tahrik senaryolarında başrol oynayan, emirle manşet atan, emirle yazı yazan, her gün ekranlarından milletin üzerine pislik boca eden o bazı yayınlara metanetle sabrettik” sözleriyle beklentisini dile getirmemeliydi.
Unutulmamalıyız ki; tartışılan, 28 Şubat sürecinde “durumdan çıkarılan vazifenin” meşru olmadığı değil, kimlerin bu meşru olmayan ilişkilerde tayin edici rol oynadığı. Bunu ancak yargı saptarsa haksız mağduriyetler yaratılarak süreç kirletilmez.
28 Şubat 1997'de alınan MGK kararlarının dönemin Başbakanı ve Başbakan Yardımcısı ile kurul üyesi bakanlarınca, “lüzumunda silah kullanırız” diyenlerin dayatmasıyla imzalandığı görüşü yaygın olarak dile getiriliyor. Bu, önemli ölçüde bir gerçeği de ifade ediyor. Ancak hükümet üyelerinin imzasını anlamaya çalışan bu görüşü savunanlar manşetlerden suç üretmeye kalkışınca tutarlılıktan uzaklaşıyor.
Unutmayalım ki bu soruşturmada “demokrat olmayanlar”, “REFAHYOL hükümetinin gitmesini isteyenler”, “gazetecilik etiğini çiğneyenler” değil, Anayasa ve yasalara aykırı olarak sivil otoriteyi hedef alanlar yargılanacak. Sivil otoritenin hedef alındığı süreçte konusu “suç” olacak biçimde gizli ve yasadışı ilişki kuranlar da (bürokrat, gazeteci, medya patronu fark etmez) sürece dahil olacak. Konusu “suç” olabilecek ilişkilerle manşetlerden “suç” üretmeyi birbirine karıştırmak 28 Şubat soruşturmasına iyilik olmaz.
İki Savunma Bakanı
Başbakan, dünkü grup konuşmasında, “Brifinglerde ayakta 10 dakika alkış tutan, hakkımızda jet hızıyla kararlar veren o yargı sistemine karşı dirayetle sabrettik” ifadesini de kullandı.
Bu sözlerden hareketle o günlerden bugünlere bir çizgi çekelim ve hem iktidar, hem de muhalefet için birer örnek verelim.
28 Şubat 1997'de toplanan MGK'dan yaklaşık iki ay sonra Genelkurmay Başkanlığı'nda hükümetin hedef alındığı brifingler başladı. 29 Nisan'da başlayan brifingler Haziran ayının ortasına kadar sürdü. Bu brifinglere yargı da davet edildiğinde dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan hem yazılı, hem de sözlü olarak yargı mensuplarının katılmamasını istedi.
Ancak bakanın uyarısı dikkate alınmadı, üstelik yüksek bir katılım sağlanan brifing genel istek üzerine yargı mensupları için ikinci kez yapıldı. Bu brifinglere “Sayıştay Başkanı” olarak katılan Vecdi Gönül, son seçimlere kadar kurulan bütün AKP hükümetlerinde Milli Savunma Bakanı olarak görev alan isimdi.
Bugün, “REFAHYOL hükümetini hedef alan brifinglere katılan herkes suçludur” yaklaşımı, en azından Gönül'e haksızlık olmaz mı?
Diğer yandan, 28 Şubat 1997'de MGK toplantısına giren giren REFAHYOL koalisyonunun Milli Savunma Bakanı DYP'li Turhan Tayan'dı. Tayan, bugün CHP Bursa Milletvekili olarak parlamento sıralarında oturuyor.
Bugün, “REFAHYOL hükümeti İslami düzen getireceği için 28 Şubat oldu” demek gerçekçi olur mu? CHP yönetimi, 28 Şubat MGK'sında neler yaşandığı üzerine en sağlıklı bilgiyi Turhan Tayan'dan alabilir.
Bu vesileyle, MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu'na göre özel bir kararla açıklanması mümkünken 15 yıldır tutanakları saklanan 28 Şubat MGK'sında neler olduğunu öğrenebiliriz.
Mesele demokrasinin bekası için hukukun inşaası ise iktidar – muhalefet cepheleşmesini gerektirecek bir süreç karşısında değiliz. 28 Şubat yargılaması için yargıyı rahat bırakmalıyız...