Doğan Akın

07 Şubat 2012

28 ŞUBAT bile bu masalları hak etmiyor!

Pazar günü Vatan’da, pazartesi günü de Yeni Şafak’ta 28 Şubat sürecine ilişkin olarak önemli tanıklıklar içeren iki söyleşi yayımlandı.


Pazar günü Vatan’da, pazartesi günü de Yeni Şafak’ta 28 Şubat sürecine ilişkin olarak önemli tanıklıklar içeren iki söyleşi yayımlandı. Söyleşilerinde 28 Şubat’a göndermeler yapan isimler Prof. Mehmet Altan ile işadamı Nail Keçili’ydi.

Keçili’nin 28 Şubat’tan “temiz kâğıdı” koparmaya çalışan açıklamalarından önce meslektaşım Ruşen Çakır’ın gerçekten çarpıcı gözlemlerle dolu Mehmet Altan söyleşisinden konumuzla ilgili birkaç satırı hatırlatmak istiyorum.


Hükümete eleştirileri nedeniyle Star gazetesinde önce başyazarlık konumundan edilen, ardından yazıları haftada yediden beşe düşürülen ve nihayet gazeteden gönderilen Mehmet Altan önemli bir kıyaslama yapıyor. İkinci cumhuriyet tartışmasının sembol ismi olarak 28 Şubat sürecinde de yazıları tepki görmüş bir yazar olan Mehmet Altan, o günlerden bugünlere şöyle bir çizgi çekiyor:


“Bir korku olduğu çok açık. Bazen susmak, yazamamak belki daha güçlü bir mesaj haline gelebilir. 28 Şubat’ta bile yazabilmiş birinin ileri demokrasi noktasında yazı yazamaması… (…) Askeri rejimler dahil, bana nereye, nasıl konuşacağıma dair bir akıl verme cüreti gösterilmesine ilk defa bu dönemde rastlıyorum…”


Mehmet Altan’ın sözlerini bir kenara not ederek diğer söyleşiye geçebiliriz.


‘Askerlerin oyuncağıydık, emredersiniz diyordum’


Meslektaşım Burcu Bulut’un dün (6 Şubat 2012 Pazartesi)  Yeni Şafak’ın manşetinden “28 Şubat’ta askerin oyuncağıydık” başlığıyla verilen söyleşisinde konuşturduğu kişi, batırılan Egebank ve Etibank davalarında suçlanan, cezaevine giren işadamı Nail Keçili’ydi.


Keçili, sahibi olduğu Cenajans’ı 1969’da kurduğunu, Türkiye’nin en büyük reklam ajansı olarak faaliyet gösterdiklerini, ancak 28 Şubat’ta “işadamı kimliğini kaybettiğini” anlatıyor, “Başıma gelen felaketlerin arkasında hem siyasilerin, hem de askerlerin parmağı var diye düşünüyorum” diyordu.


Cenajans zirvedeyken ne kadar güçlü olduğuna ilişkin bir soruyu yanıtlarken henüz yayımlanmamış Hürriyet’in manşetini bir telefonla nasıl değiştirtiğini aktaran Keçili, “28 Şubat dönemi devleti yönetenler askerlerdi, deniyor. İşadamlarını da yönetiyorlar mıydı” sorusu üzerine şu önemli açıklamayı yapıyordu:


“Bir iş için Almanya’daydım, beni ve yardımcımı acele Türkiye’ye çağırdılar. Yeşilköy Havaalanı’ndan bir askeri uçağa bindirdiler, paldır küldür Ankara’ya Genelkurmay Başkanlığı’ndaki toplantıya girdik. ‘Türkiye’nin tanıtımını siz yapacaksınız’ dediler. ‘Emredersiniz komutanım’ dedik. Emir-komuta zincirinin halkalarından biriydik. Askerlerin oyuncağı gibiydik.”


Bu önemli hatırasını kayda geçiren Keçili, “28 Şubat’çıların bugünkü Libya gibi bir hükümet kurmayı hayal ettiklerini, AK Parti başa geçmeseydi başarılı olma ihtimallerinin yüksek olduğunu” da sözlerine eklemişti.
 

Basın tarihine geçen fotoğraf
 

Burada duralım ve bu yazı için kullandığımız fotoğrafa dikkatinizi çekerek devam edelim. Zira o fotoğraf, Türk basın tarihine geçen bir olayın kaydı olarak büyük bir önem taşıyor. Bir zamanlar Hürriyet’in manşetini bir telefonla değiştirecek kadar güçlü olduğunu açıklayan Keçili’nin aslında tevazu gösterdiğini, topuk selamı vererek huzuruna çıktığı askerlere “Emredersiniz” dediği yıllardan sonra da nasıl güçlü olduğunun delilidir o fotoğraf.


Sene 2000. Aylardan Ekim. 28 Şubat 1997 kararlarının üzerinden yaklaşık 3,5 yıl geçmiş. İçi boşaltılan bankalara el konulmaya başlanmış.


9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yeğeni Murat Demirel’e ait olan Egebank’a, içi boşaltıldığı gerekçesiyle 22 Aralık 1999’da el konuldu. Bankaya el konmadan bir gece önce Egebank’ta bir toplantı yapıldığı, toplantının ardından bankadan koliler çıkarıldığı güvenlik kameralarına yansıdı. Kameralara yansıyan kişilerden biri de, 28 Şubat döneminde işadamı kimliğini kaybettiğini öne süren Nail Keçili’ydi.


Keçili, yaklaşık 11 ay sonra düzenlediği basın toplantısında o kamera kayıtlarındaki kişinin kendisi olduğunu, bir reklam toplantısı için Egebank’a gittiğini söyledi. Keçili’ye, basın toplantısında “Murat Demirel ile iki işadamı ilişkisi dışında herhangi bir dostluğunuz, yakınlığınız ya da ilişkiniz var mı” diye soruldu. “Hayır” dedi Keçili, “Murat Bey’le işin dışında hiçbir özel pozisyon yoktur…”


Murat Demirel ile Nail Keçili’nin neredeyse pişik olmuş elele fotoğrafı, işte bu açıklamadan hemen sonra Milliyet Ekonomi Servisi’nin o sıradaki Müdürü Murat Sabuncu tarafından yazı işlerine getirildi. Gazetenin Genel Yayın Koordinatörü Umur Talu, Genel Yayın Yönetmeni Yalçın Doğan’dı.


Fotoğraf Keçili’nin gazetecilerin gözünün içine baka baka yalanladığı “özel pozisyonu” tartışma götürmeyecek bir şekilde kanıtlıyordu. Milliyet Yazı İşleri toplantısında fotoğrafın kullanılmasına karar verildi.


Belli ki telefonların çok çaldığı o günün akşamında Umur Talu ve Yalçın Doğan, Milliyet Yazı İşleri’nin o dönemdeki bazı yöneticilerini yemeğe götürdü. Ancak telefonlar susmuyordu. Talu telefonu kapatıyor Doğan’ınki çalıyor, o kapatıyor Talu’nunki başlıyordu. Durmaksızın yinelenen istek; Nail Keçili ile Murat Demirel’in fotoğrafının gazeteden çıkarılmasıydı.


Milliyet’in iki yöneticisi patrona “Hayır” dedi. Umur Talu’nun, Hürriyet’ten araya giren bir telefona “Sen kendi gazetene bak, Milliyet’e karışma” mealinde bir paylamasına da tanık olduğumu hatırlıyorum.


Fotoğraf yayımlandı ama…


O fotoğraf çıkarılmadı ve ertesi gün Milliyet’in birinci sayfasına, editoryal bağımsızlığın Milliyet tarihine geçmiş en önemli kayıtlarından biri olarak girdi.


Girdi, ama Umur Talu ve Yalçın Doğan Genel Yayın Koordinatörlüğü ve Genel Yayın Yönetmenliği’nden ayırıldılar!


Keçili o fotoğrafa ve Talu ile Doğan’ın görevlerinden uzaklaşmasını (sonra Milliyet’ten de uzaklaştırılacaklardı) “Kartelde deprem” başlığıyla veren habere dün söyleşi verdiği Yeni Şafak’ın arşivinden bakabilir.


O arşivde, Egebank’tan aldığı paraları da, “özel bir pozisyonu” bulunmadığını öne sürdüğü Murat Demirel’e yazdığı 22 Mart 2000 tarihli mektubu da okuyabilir. “Kıymetli, değerli kardeşim Murat” diye başlayan “Ankara’dan önemli istihbaratların” haberini veren ve “Ha benim malım, ha senin malın” diye devam eden mektubunu, “iki işadamı arasındaki mesafe” aşılmış mı diye bir daha gözden geçirebilir.


Yeni Şafak’ın arşivindeki haberlerde imzası bulunan gazeteci Murat Kelkitlioğlu’nun “Hortum” adıyla yayımlanan kitabına bakarak 28 Şubat’tan sonra işlerin Egebank’ta nasıl açıldığını hatırlayabilir. Tesadüf bu ya, Ruşen Çakır’ın editörlüğünü yaptığı sırada Metis Yayınları arasından çıkan kitaptan müfettiş raporlarını okuyup, yayımlamaya hazırladığı anılarına çeki düzen verebilir.


Askerin yapamadığını Keçili yapabildi


Evet Nail Keçili, direnenler de vardı o havalarda! Misal Umur Talu, sizin “Emredersiniz komutanım” diyerek topuk selamı verdiğiniz askerlerin yaptıklarını sorguluyordu. O, misal bankaların yönetim kurullarında cirit atan emekli generalleri sorgularken, siz 28 Şubat’ın Cumhurbaşkanı’nın yeğeni ile çoktan iş tutmaya başlamıştınız.


Talu askerin baskısına rağmen Milliyet’ten atılmadı. Ama 28 Şubat sürecinde askerin yıllarca yapamadığını sizin şu fotoğrafınız bir gecede yaptı.


Mehmet Altan bir noktada yanılıyor, 28 Şubat’ta bile yapılamayanlara yeni tanık olmuyoruz. İktidar müptelası  medyanın her dönemde vardır benzer bir hikâyesi.


Nail Keçili ise bir noktada haklı; evet kendisi bir emir eriydi, bir oyuncak. 28 Şubat’ın ve 28 Şubat gibi adı “iktidar” olan her şeyin!..


Ne dersiniz, bugünkü iktidardan o yıllara doğru yola revan olan Nail Keçili 28 Şubat karanlığından bir temiz kâğıdı koparabilir mi!..

Nail Keçili'den Doğan Akın'a yanıt