Türkiye, yeni yasama döneminde, baştan sona sivil bir anayasa yapabilecek, başlangıçta bir “milli güvenlik rejimi” olarak inşa edilen cumhuriyetin bekasını sadece demokrasiye emanet eden bir toplum sözleşmesini hayata geçirebilecek mi? Soruyu çok daha kısa bir şekilde de formüle edebiliriz; Türkiye “ikinci cumhuriyet”i kurabilecek mi?
Cevap için uzun süre beklemeyeceğiz. Zira, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, Milliyet yazarı Serpil Çevikcan’a söylediği gibi, “bir yıl içinde” gerçekleştirilemezse 2014’te yapılacak yerel seçimler için girilecek süreçte yeni anayasa yapmak kolay olmayacak.
“İkinci cumhuriyet” ifadesinin birçok kimsenin tüylerini diken diken ettiğini biliyorum. Özellikle tüyleri diken diken olanlar, “ikinci cumhuriyet” diyenleri “numaracı cumhuriyetçi” ilan edenler için, “ikinci cumhuriyet”in, hem de adı böyle konularak, tam 50 yıl önce nasıl kurulmaya çalışıldığına ilişkin kayıtlardan söz etmek istiyorum.
‘2. Türkiye Cumhuriyeti’
Önce, T24 Başyazarı Aydın Engin’in, 5 Kasım 2010’da yayımlanan “Kaçıncı Cumhuriyet” başlıklı yazısı eşliğinde kamuoyunun dikkatine getirdiği bu yazıdaki fotoğrafa ilişkin bilgiyi hatırlayalım.
Bu tarihi fotoğraf, bundan yaklaşık 50 yıl önce, 29 Ekim 1961’de, Ankara semalarında çekildi. Aydın Engin’in arşivinden aktardığı bilgiye göre, dönemin popüler haftalık dergisi "Hayat Mecmuası"nın 265. sayısında yayımlanan fotoğrafın altında aynen şöyle yazıyor:
"Üstte kahraman hava kuvvetlerimize mensup uçakların Türk göklerine yazdığı ‘2. Türkiye Cumhuriyeti’ ibaresi görülmektedir. Bu heyecan verici tabloyu Hava Kuvvetleri Kumandanlığı’nın özel fotoğrafçıları çekmiştir."
‘Şöhretli isimlerle’ kurulan darbe hükümeti
27 Mayıs 1960’da darbe yapan askerlerin “ikinci cumhuriyet” iddiasının Ankara semalarındaki yansıması dışındaki kayıtlara gelince…
Darbenin ardından Milli Birlik Komitesi (MBK) yönetimi üstlendi. Başında, darbeden önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli edilen Cemal Gürsel bulunan MBK için öncelikli işlerden biri hükümeti kurmaktı. MBK tarafından Başbakanlık görevine atanan isim de MBK Başkanı Gürsel oldu.
Kurulan hükümete ilişkin TBMM’ye sunulan Bakanlar Kurulu listesinde Cemal Gürsel’in karşısında “Devlet Başkanı, Başvekil ve Milli Müdafaa Vekili” yazıyordu. MBK’nın 1. Gürsel Hükümeti’nin kuruluşuna ilişkin olarak darbeden üç gün sonra, 30 Mayıs 1960’da Resmi Gazete’de yayımlattığı ve TBMM’ye gönderdiği 27 numaralı tebliğ ilginçtir. MBK Başkanı olarak Cemal Gürsel’in imzasını taşıyan tebliği birlikte okuyalım:
“Milli Birlik Komitesince uhdeme tevdi edilen Başbakanlık görevi icabı Hükümet aşağıdaki zevatla tarafımdan teşkil edilmiştir.
Bu hükümetin teşkilinde dikkat nazarına alınan fikrimüdir memleket ve dünya çapında şöhret yapmış, fakat herhangi bir siyasi partiye resmen mensup olmayan personelden ibaret olmasıdır.
Yakın mesai arkadaşlarıma yeni vazifelerinde başarılar temenni eder, Türk Milletine hayırlı olmalarını dilerim.”
Gerçekten de askerin “inkılap hükümeti” dediği kabineye Kemal Kurdaş, Cahit Talas ve Fehmi Yavuz gibi saygın isimler alınmıştır.
1. Gürsel Hükümeti’nin programı TBMM’de Devlet Vekili Âmil Artus tarafından okundu. Yer TBMM, tarih 11 Temmuz 1960. Hükümet programından şu satırları birlikte okuyalım:
“… İkinci Cumhuriyetin Anayasası, ilmin ve geçmiş uzun yılların acı tecrübelerinin ışığı altında, memleketin mümtaz ilim adamlarının geceli gündüzlü çalışmaları ve memleket aydınlarının bu çalışmalara anketler vasıtasıyla katılmaları suretiyle hazırlanmaktadır…” (Hükümetler ve Programları – TBMM yayını)
“İkinci cumhuriyetfikrini ortaya ilk atanlar, bugün askerlerin de önemli bir bölümünü içine alan ulusalcılar tarafından “numaracı cumhuriyetçiler” olarak etiketlenen liberaller değil, görüldüğü üzere 27 Mayıs darbesini yapan askerlerdi.
En acemi darbemiz!
“En acemi darbemiz” olan 27 Mayıs’ın tuhaf yapısını hatırlatan birkaç hatırlatmadan sonra “ikinci cumhuriyet” konusundaki ikinci önemli kayda geçebiliriz.
27 Mayıs, Genelkurmay Başkanı’nı da deviren tek darbedir. Darbeye karşı çıkan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun 27 Mayıs’ta tutuklanır ve Yassıada’da ömür boyu hapse mahkûm edilir. Bu ceza daha sonra Cumhurbaşkanı seçilecek Cemal Gürsel tarafından affedilecektir.
Darbe yapıldığı sırada 3. Ordu Komutanı olan Orgeneral Ragıp Gümüşpala, Ankara’yı arayarak darbenin başında kimin bulunduğunu sorar ve kendisinden kıdemsiz biri varsa ordusuyla birlikte isyanı bastıracağını söyler. Bunun üzerine darbe ekibi, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli olan Cemal Gürsel’i apar topar İzmir’den Ankara’ya getirterek MBK’nın başına geçirir.
Bu arada Gümüşpala 3 Haziran 1960’da idareten Genelkurmay Başkanlığı’na atanır ve MBK tarafından iki ay sonra, 4 Ağustos’ta emekliye sevk edilir! Ne yapsın Gümüşpala, darbeyle devrilen Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi’nin kurucuları arasına girer ve ilk genel başkanı olur!
Genelkurmay’dan 2. Cumhuriyet çıkışı
Milli Birlik Komitesi, Kara, Hava ve Deniz kuvvetlerini temsil eden 38 kişi ile kuruldu. Emir-komuta zinciri içinde yapılmayan tek darbe olan 27 Mayıs’ın bu yapısı, generallerle yüzbaşıları MBK’da eşit üyeler haline getirmişti. Bir süre sonra MBK üyeleri arasında görüş ayrılığı çıkınca siyasi tarihimize “14’ler olayı” diye geçen olay yaşandı. MBK üyelerinden, aralarında (Albay) Alparslan Türkeş ve bugün MHP’de siyaset yapan Prof. Ümit Özdağ’ın babası (yüzbaşı) Muzaffer Özdağ’ın da bulunduğu 14 kişi, darbeden yaklaşık 6 ay sonra, 13 Kasım 1960’da askerlikten emekli edilip MBK’dan uzaklaştırılarak çeşitli görevlerle yurtdışına gönderildi.
14’ler, iktidarın sivillere devredilmesine karşı çıkan, en azından bir dizi reform yapılana kadar askerin yönetimi elinde tutmasını isteyen grubu ifade ediyordu.
İşte Gümüşpala’dan sonra MBK’nın Genelkurmay Başkanlığı’na getirdiği isim olan Orgeneral Cevdet Sunay, 14’lerin bu görüşüne karşı çıkarken, bakın neler söylemişti:
“İkinci Cumhuriyet kuruldu. 14'ler başka ne isteyebilir? Orduyu herhangi bir siyasal amaç için kullanmak ihanettir. Ayrıca ordu personelimiz başkalarına alet olacak kadar saf ve hayalci değildir. MBK artık tarihe mal olmuştur.” (Ulus gazetesi 31 Ekim 1961 – Aktaran Prof. Kemal Karpat / Osmanlı'dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji / TİMAŞ Yayınları / 2009 – Sayfa 185)
Daha sonra peş peşe Cumhurbaşkanı olacak MBK Başkanı ile Genelkurmay Başkanı “ikinci cumhuriyet”i kurmak üzere yola çıktıklarını ve kurduklarını, özetlemeye çalıştığım ifadelerle kayda geçirmiş bulunuyor.
İkinci cumhuriyet kurulabildi mi?
Peki, “ikinci cumhuriyet”, kastedilen “demokratik cumhuriyet” manasıyla 27 Mayıs’çılar tarafından gerçekten kurulabildi mi?
Elbette hayır!
27 Mayıs darbesinden sonra yapılan 1961 Anayasası temel ve sosyal haklar alanında önemli sıçramalar içerse de 10 yıl sonra bu kez 12 Mart 1971 darbesiyle budandı. 27 Mayıs askeri tarafından 1961 Anayasası’nı hazırlayan komiteye alınan Prof. Mümtaz Soysal’ın 12 Mart askeri tarafından hapsedilmesi süreci iyi özetler. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 seçimlerini “karşı devrim sürecinin başlangıcı” olarak değerlendiren Soysal’ı Ankara SBF Dekanlığı koltuğundan alan askerin bu kez uygun gördüğü yer Mamak Askeri Cezaevi’dir!
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamı ile Yassıada’da sergilenen vahşet, 12 Mart’ta bu kez Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamıyla tekrarlandı!
27 Mayıs darbesi, demokrasi iddiasını simgeleyen “ikinci cumhuriyet”i inşa etmek bir yana, demokratik düzene müdahale için daima ilham kaynağı oldu. İlham ve ibret kaynağı!.. Zira izleyen darbelerimiz 27 Mayıs’tan çok daha profesyonelce, emir-komuta zinciri içinde yapıldı. Temel haklar konusunda 1961 Anayasası’nda düşülen “özgürlükçü” hataya bir daha düşülmedi…
1961 Anayasası, ülkenin sahiplendiği bir anayasa olamadı. Çünkü yapılış sürecinde toplumun çok önemli bir bölümü dışlanmıştı. Anayasa; o dışlanmanın, 27 Mayıs’taki Yassıada vahşetinin sembolü olarak da görüldü ve tez zamanda gereği yapıldı.
1961 Anayasası’nın toplumun önemli kesimlerinin dışlanmasıyla şekillenen yazgısı, içinde bulunduğumuz yeni anayasa sürecinde önemli bir deneyim olarak karşımızda duruyor.
Evet, şimdi başlangıçtaki soruyu tekrarlayabiliriz:
Türkiye, “ikinci cumhuriyet”i kurabilecek mi?
Cumhuriyetin bekasını sadece demokrasiye emanet eden bir toplum sözleşmesi yapabilecek mi?