Bütün gün tablette zaman geçiriyorsun! Biraz kitap oku!
Hadi uyan, bilgisayarı/televizyonu aç; ama önce kahvaltını et, yok en iyisi sen derse başla, teneffüste ben sana yumurta pişiririm, çünkü şimdi müdürüm arıyor.
Oğlum teneffüste misin nesin? Tuvaletten çık hemen, duş almam lazım, toplantıya gireceğim on dakika sonra, CEO’yla!
Çocuğum öğretmen neredeyse yoklama yapacak sen hâlâ yataktasın, bir defa ben uyarmadan kalk!
Bugün tören var, üstüne gömlek giy, evet evet ceketini de al, ne ayakkabısı kızım terlikle dur işte saygı duruşunda, yok yahu altını boşver, pijaman kalsın görünmüyor nasılsa.
Yavrum öğretmene baksana, ekrana bak, nereye bakıyorsun? Bak anlatıyor kadıncağız ne güzel, dikkat etmiyorsun, hep aklın başka yerde!
Ben Skype’tayım, kargo gelicek bugün marketten, gelince öğretmeninden izin al, kapıyı aç poşetleri balkona koy, ellerini iyice sabunla, sonra dersine dön.
Ödevlerini yapmadan oyun mu oynuyorsun? Ödev mi yapıyorsun yoksa oyun mu oynuyorsun tablette bakıyım? Bütün gün elinde tablet var yeter artık!
***
Okullar jet hızıyla uzaktan eğitime geçtiler, bir haftada!
Öğrenciler jet hızıyla uzaktan öğrenci oldular, bir haftada!
Öğretmenler jet hızıyla uzaktan öğretmen oldular, bir haftada!
Veliler jet hızıyla uzaktan velî oldular, bir haftada! (bir kaç aya Ermiş de olurlar)
***
Flaş Haber:
Devlet okullarında ve özel okullarda, ilk-orta-lise düzeyinde, üniversite, yüksek lisans ve üstü düzeyinde ve hatta anaokulu düzeyinde, gerek öğrencilik, gerek öğretmenlik gerekse idari görevler yapan bilmem kaç milyon kişi ve konuyla ilgili tüm veliler Allah'ın izniyle Koronavirüs'ten muaf edildiler. Milli Eğitim Bakanlığı'nın ve Yüksek Öğretim Kurulu’nun ortaklaşa yaptığı başvuru üzerine, tüm dünyayı kasıp kavuran “Koronavirüs Hazretleri” ülkemizde bahsi geçen bilmem kaç milyon kişiyi bu sürecin dışında tutmaya söz verdi ve Allah-kitap üzerine yemin etti. Dedi ki: “Türkiye’deki, anaokulundan akademinin her düzeyindeki tüm öğrencileri, öğretmen, idareci ve veli olan kişileri kapsam dışı bırakıyorum. Normal hayatlarına devam edebilirler, onlara hiç dokunmayacağıma namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum. Evde kalsınlar, ortalıkta görünmesinler, ayak altında dolaşmasınlar. Bu izni veriyorum ki rahatlıkla ve hiç bir özen göstermeye gerek kalmadan, okul sistemine devam edebilin, hatta bu izolasyon zamanlarında dersleri, ödevleri ve sorumlulukları daha da arttırın ve absürtleştirin ki evde canları hiç sıkılmasın.”
Bu anlaşma üzerine okul idareleri öğretmenlere, öğretmenler de öğrenci ve velilere öyle bir talimat verdiler ki, asla gevşeme olmayacaktı, bir hafta içinde eksiksiz bütün sistem oturacak, müfredat asla geride bırakılmayacak, hatta mümkünse koşa koşa gidecek, yetişemeyen arkada kalan öğretmen ve öğrenciler sürünme, yıpranma, tükenme cezaları ile cezalandırılacak ve veliler gerekirse kendi sorumluluklarından vazgeçmek suretiyle bu koşunun bir parçası olacak, dünya yanacak ama kurumlar fiyakasından vazgeçmeyecekti.
***
“Sevgili müstakbel velilerimiz, sevgili yöneticilerimiz, sevgili halkımız!
Bizler Sertürk Elkonmuş okulları olarak, eğitim öğretim dünyası içindeki bunca yıllık üstün hikâyemize, bize yakışır-en birinci-büyük-muhteşem bir başarı daha ekledik. 2020 yılında tüm dünyayı kasıp kavuran virüs salgını sırasında bir sefer daha en büyük başarıyı kendi hanemize ekledik! Her şey normal koşullardaki gibi devam etti. Ne müfredatı geciktirdik, ne ödevleri azalttık, ne dersleri hafiflettik, ne sınavlardan ne kitaplardan ne törenlerden ne ritüellerden eksik kaldık! Hatta bu dönemde üstün başarılar elde ettik. Dünyayı kasıp kavuran salgın karşısında öğretmenlerimizin, idarecilerimizin ve öğrencilerimizin yağını çıkarmak suretiyle, okulumuzun adına yakışır…
***
Çocuk onlar yahu!
Öyle de oldu. Ne öğrenciler anlaşılabildi, ne aileleri ve bir hayatları olan öğretmenler. Ne de işleri kat kat artan veya zora giren velilere empati kuruldu.
Çocuklar... Çocuklar sokağa çıkamıyor. Dışarıda, parkta, sokakta, sitede oyun oynayamıyor. Birkaç ay evvel biraz daha fazla zaman geçirmek için savaş verdikleri tablet/bilgisayar/televizyondan bıkmaya yüz tutmuşlar. Yaşamları bir kaç günde aniden değişti. Yetişkinler kadar bilinçli bir noktadan ele alamadıkları için olanları sindirmeleri, olanlarla baş etmeleri için hiç fırsat verilmedi. Kaç tane yetişkin olanları tam olarak içine sindirdi, onlara anlam verebildi ve baş edebildi ki, çocuklar böyle yapabilsin?
Her birimize ne olduysa çocuklara da, öğretmenlere de aynısı oldu oysa ki. Onlar da endişeli, korkulu, belirsizlikle şaşkın. Odaklanmakta, bir işi tamamlamakta zorlanıyorlar. Bir defa öğrenme ve hafıza işlevleri bakımından en verimli dönemde değiliz. Korku, altında, veya bir yakınına üzülürken, ya da bir çok duygusal kaynağına ulaşamazken öğrenmeye, öğretmeye çalışma oldukça verimsiz bir çalışma olur. Öyle de olduğunu düşünüyorum.
Çocuklar alan ister, gelişmek, denemek, eğlenmek için oyun ister, zaman ister, serbestlik ister, zor zamanlarda duygularını ve düşüncelerini yetişkinler gibi iyi ifade edemez hatta anlayamayabilirler. Adaptasyon hızları yetişkinlerden daha kuvvetli olabilir, ancak hızlı değişimler ve sıkıştıran dayatmalar duygusal olarak onlar etkilemez demeyiz, etkileri daha sonradan kendilerine ve ailelerine yol, su, elektrik olarak geri döner.
Velhasıl çocuklarımızı bir trene sokuşturduk, öğretmen, idareci ve veliler de bu trenin kömürlerini atıp duruyorlar, tren son hızla gitmeye çalışıyor. Bir yere yetişmeye çalışıyor. NEDEN?
İnkâr mı?
Nereye yetişiyoruz? Nelerden geri kalıyoruz? Neleri örtbas etmeye çalışıyoruz? Bu bir durumun inkarı mı? Başlarda acaba bazı idarecilerin, eğitim kurumları sahiplerinin, Milli Eğitim Bakanlığı'nın, YÖK’ün bu olağanüstü durumla baş etme şekli mi bu? diye naif bir düşüncem vardı. Sanki kurumsal olarak “olan şey o kadar kaotik ki, hiç bir şey olmamış gibi davranırsak hiç bir şey olmamış gibi olabilir" şeklinde savunmaları var sanıyordum. Ama süre uzadıkça ve okul idarelerinde herhangi bir iyi niyetli “yavaşlama” emaresi göremedikçe, bunun yeni kültürel özelliklerimizden biri olan “fırsat fırsattır” veya “krizi fırsata çevirmek caizdir” ile ilişkili olabileceği ihtimali aklıma geldi.
Şu iki durum aynı yerden sesleniyormuş gibi geliyor. Ha böyle bir kitlesel olağan dışı durumdan geçerken, “hiç eksiksiz okul” olarak diğerlerinin aradan sıyrılmak yarışı için öğrenci, öğretmen ve idarecilerinizi harcayarak öne çıkmaya çalışacaksınız; ha böyle bir dönemde Salda Gölü’nü imara açacaksınız. Bana göre hiç bir farkı yok.
Ritüeller
Zor zamanlardan geçerken insanların bazı ritüellerini devam ettirmelerini kolaylaştırmak, zorluğun derinlerine yalnız başlarına düşmemeleri için ellerinden tutmak, toplumsal dayanışmanın gereklerinden biri, devletin ve kurumların görevlerinden biri olabilir. Okulun, işin, sanatın, düşüncenin devam etmesinin sayısız faydası var toplumsal travmalar yaratacak çok zor durumlardan geçerken, savaşlar, salgınlar gibi. Buna çok ihtiyacımız var. Ancak bütün ritüellerle, bütün kurallarla, bütün ödevlerle, tam da eksiksiz, yani her şey normalmiş gibi bir düzenle devam etmeye insanları zorlamak, çocukları zorlamak, yaşananların psikolojik etkilerini tamamıyla göz ardı etmek, insan psikolojisine dair teorik ve pratik külliyatı yok saymak, milli eğitim sisteminin ve yüksek öğretim kurulunun önemli bir ayıbı, kaybı ve yanlışı oldu. Çünkü her şey normal değil.
Üstelik bugünlerde yazın okulların açılacağı konuşuluyor. Lütfen hem kendiniz hem de aynı bakış açısıyla yürüttüğünüz sistemleriniz için psikolojik destekler alın, öğretmenlerin sözlerine kulak verin. Hiç çocuk olmadınız mı, tamamen mi unuttunuz, içinizdeki çocuğun sesi niye kısıldı bu kadar?!
Ne kaybederdik?
Ne vardı öğrenciler bu dönemin müfredatını yarım alsalardı da daha çok eğlenceli vakitler yaratmalarına yardım edilseydi? Ne vardı ödevler az ve daha interaktif biçimde yapılabilseydi? Ne vardı öğretmenlerin kendi hayatlarından kendi çocuklarından çalınmasına gerek olmasaydı da yarım zamanlı bir çalışma ile süreç yürütülseydi? İnsanların, bizim, hepimizin yaşadığı az mı? Ölümler, hastalar, korku dolu bekleyişler, endişeler, hayatımızı saran kısıtlar, dışarı çıkması yasaklanmış çocuklar ve gençler... İnsanlar az şey mi yaşıyor? Öğrenci, öğretmenler bu salgından ve psikolojik etkilerinden muaf mı edildi? Ne vardı bu dönem öğrenciler için müfredattan feragat edilseydi de, yaşananlar üzerine daha çok kendilerini ifade ettikleri, yaratıcılıklarını geliştirdikleri, bu dönemde yaşananları değerlendirdikleri ve bunları hem anlamaya hem dünyayı değiştirmeye dair bir başlıkta yaşayarak öğrenme üzerinden bir yaklaşım ile yürütülseydi?
(Kimi velilerin de eğitimcileri ve öğrencileri zorladıklarına dair bir parantez açmam lazım. Örneğin “ben tam para ödedim ama siz online eğitim yapıyorsunuz” diye ücret iadesi isteyenler, öğrenciye okuldan gelen yapılan baskının daha fazlasını yapanlar, her şey yolundaymış gibi, eski kurallı sistemle çocukları için hiç esnemeden aynı rutinle devam etmek isteyenler, okulu daha disiplinli olması için zorlayanlar. Benzer isyanımı üzerlerine alabilirler.)
Kapitalizm etkisi
Hâlâ bir çoğumuz için, “Olanlarla böyle baş ediyor, inkâr ederek katlanılması zor duygularından uzakta duruyor” diyebilecek kadar psikolojik değerlendirme yapsam da, bunun psikolojik bir savunma mekanizmasından çok, kapitalizmden beslenen sistem ve kurumların yansıması olduğunu düşünüyorum. Eksik kalma, geri kalma, her zaman önde ol; duygusal olma, kendini zorla, ötekini itekle, daha iyisini yapabilirsin, krizlerden yararlanabilirsin, psikoloji de neymiş önemli olan tabi ki her zaman ekonomi ve iktidar.
Bir kaç bilgi
Çocuklar -en azından bu dönem için- tıpkı yetişkinler gibi kitap okumakta zorlanıyor, çünkü konsantrasyon düzeyimiz düşük. Çocukların da tıpkı bizim gibi ellerinde sürekli teknolojik aletler var, onlara örnek olabilir, başka ilgi alanları geliştirebilmeleri için işbirliği ile sıcak bir iletişim kurmayı deneyebiliriz, (halimiz varsa). Siz nasıl baş ediyorsunuz, okul da aile de hiç bir şey olmuyor gibi baş etmeye çalışıyorsa, çocuk da inkârda kalacaktır. Olanların etkileri üzerine sohbet edebilirsiniz. Hatırlatmakta fayda var her yaş grubu için bu başlıkların içeriği farklılık gösterecektir.
Korumacı olmayan bir yerden tekrar ediyorum, çocuk onlar çocuk!