Deniz Can

05 Ekim 2021

Uyan artık göçün yalancı büyüsünden

Dönüp durmanın, yakınlaşmanın, uzaklaşmanın, birbirinin kanatlarının rüzgârına kapılmanın özgürlük olduğunu fark edecek. Başıboş nefeslere bırakacak kendini, nefesinin kanatları olduğunu öğrenecek. Hiçbir önemli işinin olmamasının çok önemli olduğunu hissedecek. İşte o gün tutsaklık da ayrılıklar da dönmemek üzere göç edecek.

Dönüp duruyorlar.

Ah bu kuşlar!

Nereye gideceklerini bilmiyor gibiler. Oysa çoktan geldi geçti göç mevsimi.

Gecikmişler, yine de dönüp duruyorlar. Öyle dağınık öyle kargaşa içinde açılıyor, kapanıyor ve yeniden dönüyorlar.

Öyle dağınıklar, öyle kargacık burgacıklar… Sanki hiç gitmeyecekler.

Düpedüz tembellik bu. Düpedüz başıboşluk. Serserilik. İş bilmezlik.

Hepsi üşüşmüşler gökyüzüne hiç durmadan kanat çırpıyorlar. Biraz sağa doğru gidiyorlar, şimdi gitti giderler.

Hooop! Yine geri geldiler. Hem de daha çok yayıldılar. Dönüyorlar. Hiç durmadan açılıyor, hiç durmadan kapanıyorlar. Başıboş, hesapsız dağılıyorlar. Simsiyah yüzlerce çırpışan kanatla neredeyse tüm gökyüzünü kaplayacaklar. Umursamazca toplanıyorlar, neredeyse çarpışacaklar.

Bir telaş bir acelecilik… Sanki bir çıkmaz sokağa girmiş, korkuyla kaçışıyor gibiler, uçsuz bucaksız gökyüzünün izini yolunu bilmiyor gibiler…

Bir adam oturmuş terasında kahvesi ile izliyor kuşları. İlk önce heyecanlı, bir göçe şahit olacağının sevincinde. Heyecanının ardı sıra uzuyor göçün geçit töreni.

Sıkılıyor, izlemek istemiyor. Ama o esriklik, o umursamazlık öyle güzel, öyle dikkat çekici ki, fikrinin kıvraklığı başka yöne dönemiyor. Kaşlarının altından kaçak bakışlarla izliyor. İçinde bir parça gidip dağıtmak istiyor kuşları.

Belli, gitmeyecekler. Belki onlar göçmen kuşlar değiller.

Giriyor evin içine.

Öfkeli kendine. Kuşların gidip gitmemesine kızar mı insan? Kızıyor işte… Hem de kendini çok haklı görerek.

Kuşları gitmiyor diye öfkelendi. Gittiklerinde de öfkelenecek. Çıkmaz sokaklara girecek, geri gelecek.

Kuşların özgürlüğüne, serseriliğine, başıboşluğuna, tembelliğine öfkelenecek.

Kaynaşmalarına öfkelenecek, uzaklaşmalarına öfkelenecek, dönüp durmalarına öfkelenecek.

Kim nerede ona özgürlüğü, tembelliği, neşeyi çağrıştırırsa öfkelenecek.

İçindeki tutsaklığı hissettirene, karamsarlığını sürdürmeyene, kalbini soğuk yalnızlığından çıkarıp almak isteyene öfkelenecek.

Biraz hüzünlendiğinde dans etmeyi, şarkı söylemeyi özleyecek. Belki bir tını gelecek içine ilk öne dudaklarından ses olup dökülemeyecek. İç geçirecek.

Kuşlara iç geçirmeyi öğrenecek.

Zamanla bir kuş olmanın en güzel alın yazısı olduğunu öğrenecek. Kuşlar gibi dans etmeyi öğrenmek isteyecek.

Dansa katılmayı isteyince gururun elleri ters dönmüş bir dilenci olduğunu öğrenecek. 

Belki uzunca bir süre yorgunluktan ayaklarını sürüyerek yatağa gidecek. Her şeye anlam yüklemekten yorgun düşmüş bedenini uykulara gömecek.

Bir gece bir rüya görecek. Kuşların resmigeçit törenin yaşamın kendisi olduğunu öğrenecek. Yetişecek bir yer yok, varılacak kimse yok. Ve böylece gökyüzünün sınırsızlığına vuracak düşlerini.

Şimdi, o da dans edecek. Ayak sürüyecek, inatlaşacak, dönüp duracak.

Dönüp durmanın, yakınlaşmanın, uzaklaşmanın, birbirinin kanatlarının rüzgârına kapılmanın özgürlük olduğunu fark edecek.

Başıboş nefeslere bırakacak kendini, nefesinin kanatları olduğunu öğrenecek.

Hiçbir önemli işinin olmamasının çok önemli olduğunu hissedecek.

İşte o gün tutsaklık da ayrılıklar da dönmemek üzere göç edecek.

Bir gün, ama mutlaka bir gün çok iyi bildiğine inandığı, sıkı sıkı tutunduğu her şeyin arayışına engel olduğunu görecek, hissedecek.

İşte o gün birilerinin başı üzerinde dönüp duracak. Gitmesi beklenecek ama dönmeye devam edecek.

Birinin yorgunluğunu gömdüğü uykusundaki düş olana kadar, başkasının gökyüzünde dans etmeyi sürdürecek.