Aldık, verdik, yendik, yenildik ve bir hikayenin sonuna geldik.
Yeniye de başlayacağız da, tüm bunlar neden oluyor?
Neden durup durup hayatımız değişiyor?
Olmasını istediğimiz şeyler neden olmuyor da, biz bir başkasını seçmek zorunda kalıyoruz?
Bazen hiç değişmesini istemediğimiz hallerden, oluşlardan uzaklaşıyoruz. Neden oluyor bütün bunlar?
Kader!
Mutlak güç!
İlahi tecelli!
Hem evet, hem hayır.
Hiç bir kuvvet ve güç bize zorla bir şey dayatmıyor.
Hayat kendi halinde akıyor. Hayat dediğimiz aslında enerjilerin bileşik hali. O olduğu gibi, olduğu şekilde devam ediyor. Biz yollardan geçiyor, molalara ulaşıyor ve yeni yollara doğru yönleniyoruz, tüm olay bu.
İçimizdeki derin bilge, o bağlantı kurmak için türlü yollar denediğimiz, sesini epeydir kıstığımız bilge bir taraftan bize sürekli olarak diyor ki:
“Kalk ve dışarı çık, dışarıda senin için daha iyisi var.”
Bulunduğunuz ana kadar deneyimlediklerinizden çok daha fazlasını yaşayacağınızı bilen bir yanınız var. İçinde bulunduğunuz koşulların artık size bir şey katmadığını bilen yanınız her boşlukta “Haydi kalk, gidelim” diyor.
Siz onun sesini bastırmak için “Sus bakayım, otur oturduğun yerde” diyorsunuz.
Ardından yaşamınızdaki iyiye odaklanıp, elinizdekinin kıymetini bilmeye çalışıyorsunuz. Dönüp dönüp hayatınıza bakıp, o da var, bu da var, şu da şöyle diye kıyaslar arasında kayboluyorsunuz.
Olan biteni kendi şımarıklığınız ve arsızlığınız olarak yorumluyorsunuz.
Osho der ki:
“Bir şey sizi mutlu etmeye devam ediyorsa, orada kalın, ne olduğu önemli değil, her ne ise sizi mutlu eden onu yapmaya devam edin.”
Oysa, mesele sadece mutluluk değildir.
Yaşamın temeli değişim ve dönüşüm. Değişime direndikçe hayatın akışını durduruyoruz. İşte tam da burada akışta olmak anlamlı oluyor. Değişimi kabul ettikçe hayatın akmasına izin veriyoruz. Dünyanın sonunun gelmesini istemiyorsak değişime evet dememiz gerekiyor.
Eğer ki, içinizde çok derin bir ses “Ama ben değişmek istemiyorum” diyorsa, belki gizlediğiniz, belki yüzleşmekten korktuğunuz yaşama küskün bir parçanız var demektir.
Hayallerinizi yitirdiğiniz o anı bulup çıkarmanın tek önemi bu aslında. Bu yüzden şu beylik laf gibi duran “içe bakmak” mühim.
İçinizde bakıp kendinizle yüzleşmek, hesaplaşmak. Küskünlükleri kaldırmak, dargın yanlarınızı barıştırmak yaşama dönmenin tek yolu.
O zaman bir seçim yaparak akışta olmak yaşamak için yegane yol.
Şu yazıp durduğum akış enerjisi öyle birden kesilmiyor. Yavaşça tıkanan bir boru gibi, önce daha az değişmeye başlıyoruz, bunu da değiştirmeyeyim şurada dursun diyoruz, bunu da böyle kabul edeyim, bunu almayayım, bu hiç olmasın diyoruz, birikiyor birikiyor. Tıpkı borunun içine yavaş yavaş dolan pislik gibi.
Tuttukça, direndikçe, bunu belki de ilkeli olmak adına yaptıkça, tıkanıklık artıyor ve akan bir şey kalmıyor. Ardından bir kokuşma, bir çürüme dönemi başlıyor.
Boruyu ya biz açacağız, ya tesisatçı çağıracağız. Tercih bizim. Enerji akışının bedenimizden geçtiğini düşünürsek, tesisatçıyı çağırmadan önce bir kere daha düşünün derim. Çünkü birden fazla boru tıkanmış olursa tesisatın baştan yapılması gerekebilir.
Tüm tesisat değişmesin diye, hayat bize geliyor ve değiş diyor. Yeniyi kucakla ve yaşamaya devam et diyor.
Hayat bize öğretmeyi seviyor. Öğrenip öğretmemize bayılıyor.
“Ben bugün okula gitmeyeceğim” diyen çocuk olmayı bırakalım mı?
“Okul beni yoruyor.” demeyelim. Çünkü “Yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var.”
“Okulda arkadaşlarım bana kötü davranıyor, beni üzüyor” demeyelim de, “Kendimi olan her şeye rağmen çok seviyorum” diyelim.
“Okulda öğretmenim çok kötü, beni hiç sevmiyor” demeyelim, varsın sevmesin, biz öğrenmeye odaklanalım.
“Annem babam beni çok kötü bir okula yazdırdı” diye onlara kızmayalım da, daha iyi bir okula geçmek için nasıl burs alırız, ona bakalım.
“Bu okulda hiç bir şey düzgün değil” demeyelim de, düzeltmek için biz ne yapabiliriz ona bakalım.
“Diğerleri benden daha iyi” diye hayıflanmayalım da, benim iyi olduğum yanımı nasıl bulup geliştirebilirim diye bakalım.
Ve her sabah uyandığımızda “Hala bir okulum olduğu için çok şanslıyım!” diyelim.
Bir de bunu deneyelim, bakalım o zaman neler yaratıyor olacağız.