Pandemi başlaman önce rutinimiz olan birçok durum bir buçuk yıl içinde zorunlu olarak hayatımızdan çıktı. Şimdi yeniden onlara dönmek için uğraşıyoruz, bekliyoruz.
Gerçi, bekleyenler daha çok kısıtlanan sektörlerden maddi gelir sağlayanlar, haklı olarak.
Onlar için kısıtlamaların bitmesi iş hayatına geri dönmek, bizler için sosyal hayata geri dönmek.
Bu anlamda turizm, eğlence sektörü başta geliyor.
Devamında sanat çalışanları var. Tiyatrolar başta benim için. Sinema devamında.
Kişisel olarak beklentim, özlediğim tiyatrolar ve sinema salonları. Özellikle tiyatro... Sinemayı özleyip bir şekilde evde de amatör bir sistem kurup idare edebiliyorsunuz ama tiyatronun boşluğunu doldurmak mümkün değil. Bu nedenle kısıtlamaların önümüzdeki ayda kalkıyor olması benim gibi insanlar için çok mühim değil, önemli olan ekim sonrasında da sanat sektöründeki serbestliğin devam ediyor olması.
Eğlence sektörü ile ilgili merak ettiğim konular var:
İlki, bir buçuk yıldır insanların yaşam alışkanlıklarından çıkarılmış bu sektörün bundan sonraki durumu ne olacak? İnsan bu, eğlence ihtiyaçlarını farklı kaynaklardan beslemeye başlamış olabilir.
İkincisi, ekonomik gerilimi de işin içine katarsak hem bir buçuk yıldır uzaklaşılması hem tasarruflu yaşama kaygısı ile eğlenceye açılacak mı bu insanlar? Burada ayrıca ekonomik kriz var yok tartışmasının da görünür olduğu bir alana doğru ilerliyoruz şu anda.
Kapalı kaldığımız dönem boyunca ekonomik kriz var diyenler ile yok diyenler arasında kalanlar var. Onlar göz görmeden gönül inanmaz diyenler. Kişiler kamusal hayata karışamadan kendi maddi gücü mü düştü yoksa genel bir düşüş mü var, emin olamıyor. Bu da var olan bir ekonomik gerilimin üstünü örtmek için yeterli oluyor.
Diğer yandan da ekonomik gerileme yok, büyüme var diyenler için de bunun gerçekliğini gösterecek bir yer olamıyor, rakamlar dışında, bu anlamda iktisadi yorumların gerçekliğini fark etmek için bile sakıncalı bu sosyal kapanma. Şimdi bunun da gerçekliğini göreceğiz.
Üçüncüsü, Covid19'dan bireysel korunma çabası bu mekanlara gidişi beklenildiğinin dışında engelleyebilir mi? Aslında bu konuda çok umutlu değilim, en yüksek eğitimlisinin dahi bu konuda çok duyarlı olmadığını gördüm, kalabalık ortamda uzun süre vakit geçirmeyi tercih edenler var. Sanırım bu duygu ve mantığı ayıramamaktan kaynaklı.
Önümüzdeki iki ayı gözlemek ve değerlendirmek pandeminin ekonomik gerilimin, yaşam alışkanlıkları ve tarzı üzerindeki etkisini izlemek için oldukça ilgi çekici olacak.
Bu sadece pandeminin etkisini göstermesi açısından değil, ülkemizdeki birey davranış örüntülerini anlamak konusunda önemli bir dönem.
Neleri görebiliriz?
Herhangi olumsuz bir durum koşul içinde yaşamını aynı kalitede sürdürmek ya da devam ettirmek için değişim ve yenilenme mekanizması ne kadar gelişmiş ne kadar işlevsel ve ne kadar kullanabiliyor?
Değişime, yeni koşullara ne kadar açığız?
Maddi kriz koşulları ile baş etme becerisi ne kadar rasyonel?
Kolektif bilince bağlı kalmadan bireysel tercihler ile ne kadar bağımsız, tek başına hareket edebiliyoruz?
Yaşam pratiklerine, alışkanlıklarımıza, sosyal değerlerimize ne kadar bağlıyız? Onları sürdürmek ve devam ettirmek için direncimizin gücü ne kadar?
Bilimsel veri ve öngörüleri bireysel hayatlarımızda ne kadar etkili bir şekilde kullanabiliyoruz?
Son bir haftadır şunu söylüyorlar: Delta varyantı yüzde 60 daha bulaşıcı, hatta delta plus çift aşılı kişilerde görülmeye başlandı. Ülkemizde geçen haftaki rakamlara göre 143 kişide delta varyantı görüldü.
Bu veriler sosyalleşme alanlarında bireysel davranışları ne kadar etkileyecek bunu da gözlemleme şansımız olacak. Bunlar bilimsel bilgiyi kullanma alışkanlığımızın oranını bize gösterme konusunda etkili.
Şimdi, herhangi bir önyargı içine girmeden, Türk toplumu şöyle, bizim insanımız böyle gibi beylik cümlelere dahil olmadan izleme şansına sahip olalım.
Ülkemizde en zor değişen zihin yapısının entelektüel kibre takılı kalmış olan olduğunu düşünürüm. Bir kere bildiğine inanan insana zinhar gerçeği gösteremezsiniz. Buna bilgiç cahillik diyebiliriz. İşte bu tür bir cahilliğin pençesine girmemek için izleyelim, görelim.
Haberciliğin de gerçek değerini verelim.
Biz sosyal bilimciler medyayı iki kaynakta inceleriz. Bunlardan ilki beslendiği kaynakları, yarattığı kültürel ve sosyal algıyı değerlendirmek diğeri ise yalın haberlerinde toplumsal olanı görüp değerlendirmek için. Bu nedenle yorumların sansürlenmemesi, haberlerin gerçeği yansıtması çok önemli.