Yürümek.
Kısa adımlarla uzun bir yol yürümek. Uzun adımlara yaylanarak yürümek.
Geçip gidiyor; olaylar, günler, insanlar. Belki de dünya yürüyor. Belki de hayat yürüyor.
Yok yok, sen yürüyorsun bir tek. Hayat, dünya neymiş ki senin adımlarının yanında.
Uyanıyorsun ya her sabah. Sen uyanmasan dünya uyanamayacak.
***
İsyanının gün yüzüne vuran şavkı çok içten geliyor. Ara ara kalp tıklaması gibi bir gerilim göğsünün üstünde.
Kısa bir nefes alış, burundan uğultulu bir uzun veriş. İşte zaman yayılıyor şimdi ayaklarının dibine.
Doğmakta gecikiyor güneş, uzuyor alaca karanlık. Rüzgârda bir sağa bir sola yatıyor ağaç. Zaten bir daldan bir dala uçuyor düşüncelerin, bir ağacın sallanması eksikti!
***
Geçmiş; ertelenenler, hiç gerçekleşmeyenler, gerçekleşmesi için beklerken yok olup gidenler, ertelendiği için bitip yitenler. O artık güzel anlar olarak çağrışmıyor zihninde, hep bir eksiklik yokluk iklimi sanki. Oysa hatırlar mısın, belki binlerce kez külahtaki dondurmaya hayran kalmıştın. Külahtaki dondurmayı yalarken bir sen, bir dondurma vardı. Seni daha fazla mutlu edecek herhangi bir şey aramazdın, didinmezdin. Hatırla, bu öykülerden binlerce saklıyorsun unuttuğun, acıyarak baktığın geçmişinde.
Hatırlayınca, çok mu şaşalı oldun? Bu sefer de geçmişin içine mi sıkıştı mutluluklar? Bu sefer geçmiş varlık, şimdi yokluk, gelecek karanlık oldu.
Ah, yine mi bozuldu o narin dengen? Şu geçmişi nerelere koyacaksın ki sen, iyi miydi kötü müydü? Acaba geçmişi kendi halinde özgürlüğüne mi salıp gitsen. Belki de o senin geçmişin değildir artık, hayatın bir parçasıdır. Demem o ki, o geçmiş senin olmayabilir. Hiç düşündün mü?
***
Ah ulan hayat, yapılır mı bu sana?
Bir doğsun şu güneş, neler yapacaksın ona!
***
Oysa ne düşlerin, hayallerin vardı. Hepsi dünden bugüne uzandı ağır bir makamda.
Şimdi bir hayata bakıyorsun. Bir kendine bakıyorsun. Zaten hayattan başka hesaplaşacak kim kaldı?
Bir kanat açmadı, bir kollamadı seni. Onun yüzünden her şey biraz eksik her istek yarım kaldı.
Bir yol vermedi ki, büyüyesin, gelişesin, ilerleyesin. Bir sen olasın, bir yol vermedi.
Hep engel, hep zamansızlık verdi. Uçacaktın sen onun kanatlarında ama o izin vermedi.
Kanatları yok hayatın! Sen uçardın da hayatın kanatları yok işte…
Hayat ayrık otu gibi yaşamının ortasında. İşte bu yüzden isyanın ona.
Her sabah doğan güneşi, her akşam çıkan ayı ile kendini öyle mağrur öyle güçlü görüyor ki, sanki senden daha güçlü.
Boyun eğmeyeceksin ona, bilirim. Sen varsın, sen teksin, sen özelsin. Hayatta ne ki?
Sen binalar yapansın. Sen sevdiğin için onun dağını taşını delensin.
Sen gemiler yapar yüzdürürsün onun sularında.
Uçaklar yapar uçurursun göğünde.
Hayat ne ki? Senin icatların var, düşünce sistemlerin var. Ülkeler kurarsın, ülkeler yönetirsin.
O çok sessiz, o çok başına buyruk, o çok itaatsiz.
Sen kudretlisin; onun böceğini ezer, dalını kırarsın. Hayat ne ki, sen olmasan bir anlamı mı var?
***
Ey hayat!
Hangi suyu dalgalandırırsan dalgalandır, hangi binayı yıkarsan yık seninle dost olmaktan daha mühim işleri var onun.
Hangi fırtınanla, hangi gök gürlemenle inlersen inle seninle ilgilenmeyecek. Onun işleri, projeleri var, o istikrarlı, iddialı, planlı, programlı. Sen kimsin ki hayat, akılları baştan alırsın, zamansız kahve içme isteği verir, zamansız dalıp götürürsün rüzgârınla.
Sen onun şeytanısın, baştan çıkarır da, bir ağacın gölgesinde yaprak hışırtılarının ninnisinde uyutursun.
Seni anlamaktan, seni tanımaktan, seni sevmekten daha mühim işleri var onun.
Hiç oyalama onu, şu güneş doğsun bak sana neler yapacak!