Cem Dizdar

07 Eylül 2009

Çocuklar korkuyorlar, çünkü korkutuluyorlar

O çocuklar da o yaştaki çoğumuz gibi benzer masalları dinledikten sonra giriyorlar yatağa.

Ankara'daki 30 Ağustos törenlerinde Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un önünde "Ailemde çok asker var, biz Türkiye'nin bölünmesini istemiyoruz. Tek umudumuz sizsiniz" dedikten sonra ağlamaya başlayan kızı hatırlayın...

Gözyaşlarına hapsetmeye çalıştığı korkuyu, öfkeyi, çaresizliği, ne yapacağını bilememeyi...

O çocuk da, onun gibi bir dolu çocuk da çok korkuyor...

Korkuyorlar, çünkü korkutuluyorlar...

O çocuklar da o yaştaki çoğumuz gibi benzer masalları dinledikten sonra giriyorlar yatağa. Uykuya dalmadan önce bize de çok anlatıldı "stratejik önemi olan ülkemizin dört yanının düşmanlarla çevrili, herkesin gözünün bizim toprağımızda olduğu" masalları. Hiçbirimizin bir başka açıdan düşünmesine fırsat vermemek için anlattılar, anlattılar, anlattılar...

Biraz büyüyünce kendi kendimize öğrendik, ülkemizin çevresindekilerin de en az bizim kadar mecalsiz olduğunu. En mecalli görünenleri, Saddam'dı. O da önce İran'a yürüdü, 5 adım gidemedi. Sonra Kuveyt'e daldı üç gün kalamadı. Rüyalarımıza, "Topraklarımızda gözü var" diye sokulanların en korkunç olanının gücü sadece Halepçe'de o coğrafyanın en mecalsiz olanlarına, Kürtlere yetti... Sonrası malum...

***

Bu çocuklar da tıpkı önceki kuşaklar gibi hep korksun, güvensiz büyüsün, tekinsiz uykulara yatsın istiyorlar. Bu nedenle memleketin en kadim sorunları tartışılmadan geçilsin, kapansın diye çırpınıyor kimileri.

Çocuklar bu tartışmaları duysun istemiyorlar. Kafalarının açılmasından, "Acaba?" demek, mutlu olmak, kendilerini daha iyi hissetmek için şimdiye dek dinlediklerinden farklı bambaşka yolların da olabileceği akıllarına düşmesin istiyorlar. Çünkü bir sorunu düşünerek, samimiyet ve anlayışla tartışarak, 'olur'unu bulmaya çalışarak çözebilirsek, iktidarda kalabilmek için çocuklara 'korku masalları' anlatacak olanlara ihtiyaç kalmayacak.

Bu sefer çocuklar, sımsıkı kapatılmış pencereleri açıp derin bir nefes çekecek, insanlığın eşit ve özgür yaşadığı bir dünya için bilginin, bilimin, evrensel olanın peşine düşebilecekler... Bu ihtimal bile muktedirlere korku salmaya yetiyor. Biraz düşünebilme fırsatı bulursa çocuklar, onların yerine düşünenlere, bellerinde silah olanlara değil akla, bilgiye ve vicdanlarına güvenebileceklerine ayabilirler diye ödleri kopuyor. O nedenle cesaretlerini kırabilmek için çocukların diplerinden ayrılmıyorlar. O nedenle çaktırmadan arkalarına sinip ellerindeki balonları peş peşe patlatıyorlar... Çocuklar da korktukları için değil, korkutuldukları için ağlıyorlar.