Celal Başlangıç

11 Mayıs 2015

Erdoğan'ı panikleten anket: Tüketici Güven Endeksi

Erdoğan'ın 'anketlerden daha fazla dikkate aldığı' endekste alarm zilleri çalıyor

Arkasına sığındıkları yüzde 10 seçim barajı da, YÖK de, zorunlu din dersleri de, güçlendirilmiş MGK da, Siyasi Partiler Yasası da beş yıldızlı bir darbeci general eskisinin tabutuna dönüşüp önlerine düşecek.

Kenan Evren'in Türkiye'deki demokrasiye en büyük ve tek katkısı, 7 Haziran seçimlerine beş kala ölmesi oldu.

Böylece Türkiye; önce son darbeci generalini, bir süre sonra da onun mucidi olduğu yüzde 10 seçim barajını toprağa gömme fırsatını yakaladı.

Hem de bir çılgınlık halinin dört bir yanını sardığı süreçte yakaladı bu fırsatı.

Toplum her kademesiyle cinnet geçiriyor sanki.

7 Haziran seçimleri yaklaştıkça da bu çıldırma halinin dozu artıyor.

Ancak bu aşağıdan yukarı değil, toplumun en üstünden en altına doğru yayılan bir delilik hali.

Hakkında "hırsızlık" ve "yolsuzluk" suçlaması yapan herkesi "şeytan" ilan eden bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız.

Sanki "şeytan savma" ayini için ellerinde Kürtçe Kur'an'la meydan meydan dolaşıyorlar.

Seçim gezisine çıkmış AKP adaylarına, "Hırsızlıklar yüzünden AKP'yi savunamıyorum" diyen bir partiliye akıl veriyorlar:

"Söv geç ya, söv geç ya..."

"7 Aralık soruşturmasına takipsizlik kararı veren hâkimin ismini unutmayın" diye tweet attığı için polis tarafından evi basılan gazeteci Sedef Kabaş beş yıl hapis istemiyle Ağır Ceza'da buluyor kendini.

Ama iktidarın beğenmediği karar veren iki hâkim bir gecede tutuklanıp cezaevine gönderiliyor.

Bu da yetmiyor Hâkim Metin Özçelik'in doktor olan eşi "yukarıdan gelen emirle" işten, çocuğu kreşten atılıyor.

Bugünlerde yapılan operasyonlardan anlaşılıyor ki iktidarın en büyük isteği "Bütün hırsızlığı paralelciler yaptı" diyebilmek.

Bu nedenle olsa gerek, Cemaat'e yakın sivil toplum örgütlerini, yardım kuruluşlarını basıyorlar Valilikler kanalıyla.

28 Şubat'ın paşalarından beter bir ceberrutlukla toplanan kurban derilerinin paralarından bir yolsuzluk, hırsızlık çıkarmaya çabalıyorlar.

 

Hırsızın adı 'Uzun'

 

Adım adım "Geliyorum" demişti bu çılgınlık hali.

Erdoğan'ın miting yaptığı meydana doğru balkonundan boş ayakkabı kutusu sallayan kadının evi basılmıştı.

Erdoğan'ın geçeceği yol üzerindeki Komünist Parti il binası "Hırsıza, Katile, Yobaza Geçit Yok" yazılı pankart asıldığı için polis tarafından kapısı kırılmış, Cumhurbaşkanlığı otobüsünün de güzergâhı değiştirilmişti.

Giderek bu "hırsızlık" ve "yolsuzluk" meselesinden şeytan çarpmışa dönme katsayısı arttı AKP'nin.

"Eski Türkiye"de birisi "Hırsız var!" diye bağırdı mı, polis hemen "Nerede?" diye koşardı.

AKP'nin "Yeni Türkiye"sinde ise "Hırsız var!" diye bağıranlar Başbakana, Cumhurbaşkanına hakaretten derdest edilir oldular polis tarafından.

7 Haziran seçimi yaklaştıkça da AKP'nin "hırsızlığa" ve "yolsuzluğa" olan duyarlılığı artıyor anlaşılan!

Devletin televizyonunda yayınlanan Keloğlan çizgi filmi yasaklanmış.

Nedeni de, çizgi filmdeki hırsız tiplemesinin adının "Uzun" olmasıymış.

"İlk milli çizgi film kahramanı" diye sunulan Pepe de kovulmuş vakti zamanında devletin televizyonundan.

Çünkü bu Pepe de sık sık "Hırsızlık kötüdür" diyormuş.

 

Davutoğlu her halükarda gidici

 

Elbette iktidarın bu kadar duyarlı olmasının nedeni "hırsızlık" ve "yolsuzluk"a şiddetle karşı olduğundan değil.

Yaklaşan seçimlerde gerek kamuoyu araştırmalarından, gerekse de miting meydanlarından gelen sinyallerin kendileri için hiç de parlak olmamasından kaynaklanıyor.

Yoksa "Bu meseleyi aramızda halledelim" derlerdi vatandaşlara.

Hatta bir "parti büyüğü" attığı tweet’le söyledi bile:

"Bazı konularda bize kızmış olabilirsiniz, ancak bunları aramızda hallederiz."

Ancak AKP için çalan tehlike çanlarının boyutu "aralarında halledemeyecekleri" bir aşamaya varmış.

Yapılan kamuoyu yoklamalarının büyük bir kısmında AKP'nin oy oranı artı-eksi yüzde iki olmak üzere yüzde 40'ta dolaşıyor.

Bu anket sonuçlarına göre HDP'nin yüzde 10 barajını aştığını görmek de AKP iktidarını çıldırtan başka bir veri.

Ancak anketlere bakmadan bile seçimin kesin olan bir sonucunu vermek mümkün:

Seçimden sonra Türkiye Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan kurtuluyor.

Başarılı olursa Başbakanlık makamı lağvedilip "Başkanlık"a geçileceği için Davutoğlu gidiyor.

Eğer başarısız olursa yerine başka birisi geleceği için yine gidiyor Davutoğlu.

Üçüncü bir şık var ki, insan düşmanının bile başına gelmesini istemez:

Kıl payı tek başına iktidarı yakalayıp "Başkanlık" hasretini giderememiş bir cumhurbaşkanının yanında ezik bir başbakan olarak kalmak...

Aslında Davutoğlu'nun önemli açmazlarından biri de, AKP'nin seçmene "Başkanlık sistemi"nden başka hiçbir şey vaat edememesi.

Ama bu strateji, Davutoğlu'nu kendi makamını ortadan kaldırmak için seçmenden oy isteyen bir Başbakan durumuna düşürüyor.

 

Endekste dramatik düşüşler var

 

7 Haziran'a beş kala, AKP'de yaşanan panik sadece alanlardaki tenhalıktan, kamuoyu anketlerindeki düşüşten gelmiyor anlaşılan.

Meğer Cumhurbaşkanı Erdoğan'a kötü sinyaller veren başka anketler de varmış.

Siyasal İletişimci Mahir Turan'ın iddiası ilginç:

"Erdoğan'ın anketleri falan taktığı yok. Bugüne kadar dikkate aldığı tek veri; Tüketici Güven Endeksi."

Endeks, Türkiye İstatistik Kurumu ve Merkez Bankası işbirliği ile yürütülen tüketici eğilim anketi sonuçlarından hesaplanıyor.

Yapılan ankette tüketicilerin "kişisel mali durumları", "genel ekonomiye ilişkin mevcut dönem değerlendirmeleri" ile "gelecek dönem beklentileri" ölçülüyor ve "yakın gelecekte yapılması planlanan harcamaları, tasarruflarına ilişkin eğilimleri" saptanmakta.

İşte bu anketin sonuçlarına göre de tüketici güven endeksi saptanıyor.

İstatistik Kurumu ile Merkez Bankası'na göre bu endekste yer alan rakamların anlamı şu:

"Anket sonuçlarından hesaplanan tüketici güven endeksi 0-200 aralığında değer alabilmektedir. Tüketici güven endeksinin 100’den büyük olması tüketici güveninde iyimser durumu, 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu göstermektedir."

Mahir Turan, "Erdoğan'ın dikkate aldığı tek veri" dediği Tüketici Güven Endeksi ile son üç seçimde AKP'nin aldığı oyları karşılaştırmış.

"2007 Genel Seçimleri: TGE yüzde 82,5 / AKP'nin oy oranı yüzde 46,47.

2011 Genel Seçimleri: TGE yüzde 96,4 / AKP'nin oy oranı yüzde 49,95.

2014 Yerel Seçimleri: TGE yüzde 78,5 / AKP'nin oy oranı yüzde 43,39."

En son açıklanan 2015 yılı Mart ayına ait Tüketici Güven Endeksi, bu çalışmaya göre iktidar için alarm zillerini şiddetle çaldıracak düzeyde; yüzde 64,4.

Bir önceki 2015 Şubat ayına göre endeks yüzde 5,4 düşmüş.

Ekonomik durumunun daha iyi olacağına, işsiz sayısının azalacağına, tasarruf yapabileceğine inanan insan sayısında da dramatik düşüşlere işaret ediyor endeks.

Bu veriler ışığında geçen seçimlerdeki oy oranıyla endeksin yüzdesine bakınca AKP'nin alacağı oylar yüzde 40'ın altında bir orana işaret ediyor.

Yani veriler, AKP iktidarından sadece siyasi açıdan değil, ekonomik açıdan da umudunu kesenlerin sayısında önemli artışlar olduğunun resmi göstergesi.

Şimdi anlaşılmıştır herhalde AKP'deki paniğin nedeni; Cumhurbaşkanından Başbakana çift koldan meydanlara dalıp "Kâbe, Kur'an, din, iman" diye dolaşmalarının çaresizliği.

Görünen o ki bu hafta Kenan Evren'i öbür dünyaya hakkını helal etmeyenler, 7 Haziran'da da AKP'yi oyunu helal etmeyenler uğurlayacak.