...Yani içerde on yıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.
Kıta’ya gelirken, bir dostumun öğüt ya da vasiyeti olarak yüreğimde tuttuğum; Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevinde’yken yazdığı “Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler” adlı şiirinden bu pasaj kim bilir kaç kişinin hayatına dokunmuştur; şair ,yazar, radyo programcısı Mike Ladd’e dokunduğu gibi. Mike Ladd ile Güney Avustralya Yazarlar Örgütü’nün Muharrem Erbey, Ahmet Şık ve Nedim Şener’e adadığı “Cezaevinde Tutulan Yazarlar” gününde tanıştık Nazım Hikmet’in bu şiiriyle. Kürsüye çıktı ve sadece içerde değil dışarda da F Tipi hücrelere dönüştürülen hayatlara seslendi.
Mike Ladd, kıtanın kamu yayıncılığı yapan Australian Broadcasting Corporation bünyesindeki ulusal bir radyoda uzun yıllardır şiir programları yapan, 6 şiir kitabı yayımlanan bir şair. Hayatı boyunca şiir yazmış.Zira küçük yaşlarda başlamış. Yolu şiirden geçenlerin bir gün Nazım’la karşılaşmas gibi o da keşfetmiş büyük şairi, hayatını, şiirlerini :” 20 yıl önceydi sanırım. Bir gazetede Hapiste Yatacak Kişiye Öğütler şiirini gördüm. İlk şiiriydi okuduğum.”
Aralara İngilizce Nazım şiirleri serpiştirerek ilerletiyoruz sohbeti:” Şiiri hemen yüreğimin derinliklerine indi. Mahkum, tutuklu ya da hükümlü olmakla ilgili çok az fikrim vardı oysa. En çok da umutlu oluşunu sevdim. Cezaevine rağmen, hayatı dünyayı hala seviyor. Umudu terk etmiyor, kavga azmi etkileyici.”
Çok etkilendiği, hayatını, diğer şiirlerini merak ettiği şairi daha fazla tanımak için, beraberinde getirdiği Mutlu Konuk-Randy Blessing çevisiyle Nazım Hikmet’in seçme şiirler kitabından söz ediyor: “20 yıl önce üniversitenin kütuphanesinde buldum. Onun şiirlerini, hayatını öğrenmeye başladım. Daha fazla sevdim okudukça. Çünkü okuyucu ile çok güçlü bir diyaloğu var. Basit ama güçlü dizeler. Sanırım bu bilinçli bir tercih. Çünkü sadece entelektüeller değil, kasaptan fırıncıya, hayatlarını paylaştığı, umursadığı yoksul insanlar anlasın istiyor. Kullandığı form İngilizceye de çok uyumlu.”
90’lı yılların ortalarında Nazım Hikmet’i konu edinir radyo programında. Onun değerlerini, dünya görüşünü, bir komünist olarak çektiği sıkıntıları, bir anlamda biyografisini aktarır dinleyenlerine . 100 bin dinleyiciye ulaşan ulusal yayını şöyle anlatıyor: “Gelen mektuplar çok duygusaldı. Aldığım mektuplardan biri mutfakta bulaşıkçılık yapan bir işçiye aitti. Daha önce duymadıkları şairin şiirlerinden çok etkilendiklerini, bütün işi bırakıp programa kilitlendiklerini yazmışlardı.”
Mike Ladd Nazım’ın çok sevdiği başka bir şiirini; Severmişim Meğer’i mırıldanıyor bu kez. Onun çok iyi bir aşk şiiri olduğunu, çünkü çeşitli sevgi biçimlerinden bahsettiğini, Nazım’ın sadece güzel sözlerinden dolayı değil, dünyayı güzelleştirmek için eylemek gerektiğini söylediği için de güçlü bir şair olduğunu belirtiyor.
yıl 62 Mart 28
Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım
akşam oluyor
dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer
akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim toprağı severmişim meğer
toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen
ben sürmedim
Platonik biricik sevdam da buymuş meğer
...
Avustralyalı şair, şair Nazım’ın cezaevi ve sürgünde yazdığı şiirlere hayran daha çok: “Yaşadığı kötü koşullara rağmen inandığı şeyler hala çok güçlü. Dışardaki hayatla bağı da güçlü. Doğrusunu söylemek gerekirse bütün hayatı ilginç. Ait olduğu topraklara hiç dönemedi. Bu çok hüzünlü. Ama kendine hiç acımadı.”
1987’de geldiği İstanbul’da kitapçılarda Nazım Hikmet kitaplarını zor bulabildiğini söyleyen Mike Ladd, Uluslararası Barış Ödülü’nü kazanan, ancak katılamadığı için ödülü onun adına alan Pablo Neruda ile Nazım arasındaki form ve içerik karşılaştırmasına da değiniyor: “ Neruda ve Mayakovski’ye benzetiyorum Nazım’ı. Sadece dile odaklı, deneysel değiller. İnsana odaklı şairler.Ama Nazım daha politik.“
Şiirin insan hayatındaki yerini sorguladığımızda ise Mike Ladd şöyle diyor: “Nazım’ı okuyan her kişi komünist ya da solcu olur mu bilmem ama şiirlerinin insana bir ayar verdiği muhakkak. Şiir insanların hayatını değiştirmez, kafanın bir köşesinde farklı düşünmesini sağlar. Edebiyatın politakada güçlü bir etkisi olduğuna inanıyorum. Örneğin Charles Dickens’ın, döneminin çocuk işçilerini tasvir ettiği romanları, çocuk hakları için önemli katkılar sağlamıştır.”
Genç şairleri, kitaplarını desteklemeye çalışıyor aynı zamanda. Her ne kadar yayıncılar ticaretin kurallarına yenilseler, şiir kitapları basmayı tercih etmeseler de, yeni kuşak şairlerin ayakta kalma kanallarını yarattığını söylüyor: “Kimisi kitaplarını kendisi basıyor. 500 kopya ile çıkıyor, internet üzerinden sipariş alıyor.Ya da online yayımlıyorr. Canlı performanslar yapıyarlar. Cd’ler çıkarıyorlar. Sokakta sahnede, sitelerde, bloglarda şiiri yaşatmaya çalışıyorlar.“
Ahmet Şık, Nedim Şener ve Muharrem Erbey vesilesi ile yaddettiğimiz Nazım Hikmet ve şiirleri, yakın zamanda başka bir Nazım programı yapmasına ilham verdi Mike Ladd’e. Popüler dünyanın şiire, şairlere nefes aldırmadığını söylese de, o da Nazım gibi umudunu koruyor ve insanlığın temsil ettiği değerler sürdüğü sürece şiirin ölmeyeceğine inanıyor.