Çağnur Öztürk

21 Şubat 2012

Yalan Dünya'da neden bu kadar reklam var?

Gerçekten de artık reklam panosuz, markasız sokak kaldı mı? Her gün geçtiğimiz yollar baştan aşağı logo, marka…

 

ATV ekranın Alemin Kıralı dizisini beğeniyle izliyorum. Cast başarılı, oyunculuklar doğal ve samimi demiştim…

Başrollerdeki Oya Başar ve Şafak Sezer’in kaynana-damat çatışması hikayenin çatısı, gayet eğlenceli diyaloglar bulunuyor.

Ancak sorun daha önce de ‘Şiddetin komedisi olur mu?’ yazımda eleştirdiğim yan karakterler; Kubat ve Nihale. BKM’den tanıdığımız Metin Yıldız ve Avrupa Yakası’nda kapıcı kızı olan Ececan Gümeci bu rollerde başarılılar. Ama sorun karakterlerin içeriğinde.

Bir Kubat, Nihale’ye bir Nihale Kubat’a şiddet uyguluyor.
Şiddetin komedisi yaplıyor.

Çok merak ediyorum diziyi izleyen, izleten kimse bu durumdan rahatsız olmuyor mu?

Televizyonda şiddet gülünerek dışsallaştırılacak bir şey değil aksine böyle bir durumda şiddet normalleştiriliyor.

Bir an önce artık bu karakterlere farklı ufuklar açılmalı, senarist bu kadar mı sıkıntı çekiyor, yapımcı, yönetmen müdahele etmeli artık.

Dizide çocuklar rol alıyor, çocuklar izliyor amaç bir aile dizisiyse dikkat ve özene davet ediyorum!

 

Ece Erken’in mağduriyeti

 

Bir kanalda program yapıyorsunuz diye o kanalın diğer programlarına müdahele hakkınız olamaz.

Hele ki başka bir programın canlı yayını basıp, aranızda husumetin olduğu konuğu yayından aldırıp sunucuyu zor durumda bırakmaya hiç hakkınız yoktur.

Evet Seda Sayan olayından bahsediyorum, mahkemelik olduğu Ankaralı Turgut’u program yaptığı televizyon kanalının başka bir programında görünce baskın yapmış….

Bu durumda ise bence en mağdur canlı bir yayın yapan ve reklam arası vermek zorunda kalıp dönüşte ne diyeceğini bilemeyen Ece Erken’dir.

 

Gerçekten de artık reklam panosuz, markasız sokak kaldı mı?

 

Yalan Dünya’da dikkatiniz çekiyordur, dükkanların mağazaların logoları. İzleyiciler belki bundan sıkılıyor ama bu uygulama gerçekten de çok gerçekçi. Ve bunu reklama dönüştürme de zeka göstergesi. Aslında gerçek hayatın uygulanmasından reklamla maddi kazanç sağlamak.

Gerçekten de artık reklam panosuz, markasız sokak kaldı mı? Her gün geçtiğimiz yollar baştan aşağı logo, marka…

Kaldı ki dizinin geçtiği yer de Cihangir ve İstikal Caddesi…bir dikkatlice bakın nasıl da logo taarruzu altındayız.

Aklıma 82. Oscar ödüllerinde en iyi kısa animasyon ödülünü alan  “Logorama” adlı müthiş kısa film geldi. Film tam bir ince zeka örneği, nasıl bir reklam ve kuşatma altında olduğumuzu anlatıyor. Hatta logolar kişiselleştirilmiş ve başrolde oynuyorlar!

16 dakikalık filmde 3000’den fazla logo yer almış.
Film için disütopik ve biz bizzat disütopyanın içindeyiz.
Logoların başrolde olduğu bir hayatta figüranız artık.
İşte; logoların etrafımızı sardığı yalan dünya!

Logorama;
http://www.youtube.com/watch?v=esrfHlnhtJw&feature=related