Burçin Akgün Ünaldı

13 Ocak 2019

Modanın bale ile dansı

Bale ve moda her zaman bedene, giyinme şeklimize, sanata ve estetiğe ilişkin kreatifler yaratmak için iç içe geçecek

Hemen her büyük özel ya da devlet bale topluluğu, dünyanın en büyük tasarımcılarının ve lüks moda markalarının özel yapım kostümlerini bale sahnelerinde giymeye başladı. Yüksek moda evleri, bir prima balerin kostümü için atölyelerinde yüzlerce saatlik işleme ve zanaat zamanı ayırıyor, bale toplulukları ile özel iş birlikleri hayata geçiriyorlar.

2019 koleksiyonları içinde kuşkusuz hem tasarımları hem sahnesi ile moda haftalarına damgasını vuran yüksek modanın devlerinden DIOR oldu. Bir yarış pistinden evrilen dans stüdyosu görünümlü devasa bir podyumda, Sharon Eyal’in olağanüstü koreografisi ile Maria Grazia Chiuru tarafından tasarlanan mistik kostümler içinde 9 dansçı podyumda dans ediyor, modeller ile interaksiyona geçiyor, gökyüzünden süzülen gül yaprakları altında modeller yürürken dansçılar modern bale yorumu ile bir gösteri sunuyordu. Olağanüstü bir şov ve nefes kesen bir koleksiyon “beden ve hareket”i kutsuyordu. Ve Chiuri’nin kadını güçlendirme temalı son koleksiyonlarından en sonuncusu da bedenin özgürlüğünü dansa ve balede devrim yaratmış modern dansın yaratıcısı kadın koreograflara ithafla - Isadora Duncan, Martha Graham ve  Pina Bausch-  anlatıyordu.

Bale ve moda, on yıllardır sürekli bir diyalog ve birbirini besleme hali içindeler.  Her ikisinin ortak referans noktasının “beden” olduğu düşünülünce bale ve modanın, estetik ve sanat, zarafet ve güç ortak değerlerini paylaştığı çok açık.  Bu ortaklık da bize bale sahnelerinde görsel şölenler ve podyumlardan sokağa günlük giyimimizde feminen ama rahat silüetler olarak dönüyor.

Bale için bir moda tasarımcısı tarafından özel kostümler hazırlanması fikri ilk olarak balenin provokatif duayeni Sergei Diaghilev ile başlıyor. 1911’de kurduğu Ballet Russes topluluğu ile balede her anlamda devrim yaratan, skandal ve sansasyonlara imza atan, dansçılardan isim yaratan Diaghilev 1924 yılında sahneye koyduğu tek perdelik “Le Train Bleu” için Coco Chanel’in kostüm tasarlamasını istiyor. “Le Train Bleu” ile ilgili her şey o döneme göre keskin ve aykırı; Picasso tarafından tasarlanan kübik bir plaj dekoru, Chanel tarafından tütüler değil de atletik kıyafetler biçiminde tasarlanan kostümler, mitik karakterler yerine gündelik hayatlar ve Nijinska’nın sade koreografisi ile baleyi sonsuza dek değiştirmek üzere sahnedeydi.  Ünlü moda editörü ve NY Kostüm Enstitüsü’nün kreatif direktörü Diana Vreeland bir defasında kendisini en çok etkileyen tarihi isimlerden biri olarak Diaghilev’i göstermiş ve onun etkisinin yüzyılımızın kültürünü değiştirerek moda sahnesinde de çığır açtığını ifade etmişti.

Oysa bugün, bir bale yapımı için kostüm üretmek, moda tasarımcıları için bir geçit töreni gibi görülüyor.  Paris ve New York baleleri başı çekmekle ve büyük iş birliklerine imza atmakla birlikte hemen her büyük özel ya da devlet bale topluluğu dünyanın en büyük tasarımcılarının ve lüks moda markalarının özel yapım kostümlerini bale sahnelerinde giymeye başladı. Yüksek moda evleri bir prima balerin kostümü için atölyelerinde yüzlerce saatlik işleme ve zanaat zamanı ayırmaya, bale toplulukları ile özel iş birlikleri hayata geçirmeye başladılar.

“Bir bale için kostüm tasarlamak her tasarımcının hayalidir” diyen Ricardo Tisci 2013 yılında Paris Opera Balesi tarafından sahneye konan Bolero için kostüm tasarımına imza attı. Tisci, dansçıların bedenlerini vurgulamak için kaburga kemikleri ve omurilikler biçiminde işlenmiş kristal taşların süslediği bir dizi transparan görünüm hazırladı. Rodarte, Darren Aronofsky’nin çok ses getiren “Black Swan” filmi için hazırladığı bale kostümleri ile bir Oscar heykelciği hayali bile kurdu.  Chanel, İngiltere Kraliyet balesi baş balerini Elena Glurdjidze’nin yalnızca “ölen kuğu” sahnesindeki performansı için Karl Lagerfeld direktörlüğünde Lamaire’deki atölyede tam 2500 adet bembeyaz kuş tüyü ile tamamen elde hazırlanmış olağanüstü bir kostüm üretti.  Sydney Opera Balesi’nde “Pamuk Prenses” için Jean Paul Gaultier’yi; Paris Opera Bale’sinde  “La Source” için Christian Lacroix’yı;  Works & Progresses Guggenheim’da Dior’u; New York Şehir Balesi’nde “Ocean’s Kingdom” için Stella McCartney’yi gördük.  Kaybı tüm dünyayı yasa boğan, modanın dahi çocuğu Alexander McQueen’in Eonnagata sahnesi için hazırladığı devrimsel kostümler ise V & A müzesinde bile sergilendi.

Bale ve moda her zaman bedene, giyinme şeklimize, sanata ve estetiğe ilişkin kreatifler yaratmak için iç içe geçecektir. Bu yazıda belki yalnızca bale sahnelerinde gördüğümüz yüksek moda evlerinin kostümlerinden bahsettik ama bugün moda tasarımcılarının baleden ilhamla yarattığı pek çok koleksiyon sayesinde bizler de babetler, kazakların altına çektiğimiz tütüler ya da üzerimize geçiriverdiğimiz body’lerle kendi bale sahnemizdeyiz. 

Bugün güzeller güzeli Süreyya Sahnesi’nin birkaç metrekarelik alanına mecburen sıkışmış bizim balemiz ve bale sanatçılarımız da umalım bir gün daha büyük sahnelerde, böylesi özenle kucaklanarak yer alabilsinler!..