Bekir Ağırdır

26 Haziran 2011

Zihniyet, hukuk, siyasi pratik

Elli milyon seçmen 199 bin sandıkta oy verdi. Kavgasız, gürültüsüz, şaibesiz...


Elli milyon seçmen 199 bin sandıkta oy verdi. Kavgasız, gürültüsüz, şaibesiz, seçim yapıldı, akşam saat 9’da da her şey bitmişti. Demiştik ki “işte toplumun olgunluğu, seçim altyapısının başarısı”. Bu keyif 3 gün sürdü. “İyi sıhhatte olsunlar” bir şeylere dokundu ve her şey karmakarışık oldu. 
Seçmenin tercihlerine söz söyleyemeyeceğini herkes öğrendi ama yine de siyaset yeniden tıkandı. Son bir haftadır yazılıp, söylenenlere bakın, şahinler kim, hangi parti veya fikirden olursa olsun, Meclis’in meşruiyetini tartışmaya açacak önerileri kimler gündeme getiriyor? Kimler birbirine gaz veriyor? Dün birbirine düşmanca şeyler söyleyen kimler şimdi aynı dilden, benzer önerileri söylüyor? 
Bütün amaç bu mecliste anayasa konuşulmasını engellemek, meclisi kilitlemekti. Bunun da tek bir yolu var, Ak Parti dışındakilerin tümünü aynı hizaya çekmek. Özellikle yeni dönemin hem gerçek muhalifi hem de sistemin değiştirilmesi için anahtar olma rolünün en büyük adayı BDP’yi değişim karşıtı cepheye eklemlemekti amaç. Şu ana kadar ki kısmi kazanımına bakılırsa da bu başarılmış gibi görünüyor.  
Aktörler üzerinden değil, zihniyetler üzerinden bakılınca, her bir zihniyetin diğerlerini rehin almasıdır tüm bu olanlar. Ne Hatip Dicle’yle ilgili YSK kararı, ne Silivri’deki CHP ve MHP milletvekillerine dair mahkeme kararları ne de KCK davası vesilesiyle BDP’li 5 bağımsıza dair karar birbirinden bağımsız. O nedenle boş verin hukuk, yasa tartışmalarını. Zihniyetleri tartışalım. Tüm kararlar siyasidir, hukuki değil. 


Mayınlarla dolu hukuk

Yine de bu vesileyle bir kez daha ortaya çıkmış oldu: Bu hukuk sistemi içinde istediğiniz zaman, istediğiniz biçimde karar almanızı sağlayacak her türlü yasa maddesi vardır. Yargı sistemi de var olan düzeni korumak, değişime engel olmak için esas itibariyle devlet merkezli bir yapı ve zihniyete sahiptir.
O nedenle değişimin hukukunun yeni baştan üretilmesi, yargının tümden yeniden yapılandırılması gereklidir. 
Yıllardır devleti koruma odaklı zihniyet ve yapı, tümüyle hayatın ve toplumun dışına düşmüştür. Tüm araştırmalarımızda toplumda her gün “hukukun üstünlüğüne olan inancın” nasıl bozulduğu, gerilediği görülmektedir. Bugün toplumun dörtte biri bu ülkedeki hiçbir kuruma güvenmez, toplumun yarısı hukuka güvenmez hale gelmiş. Toplumun yarısı, mahkemeleri “güçlü olanın haklı çıktığı yer” olarak tanımlamakta, “zenginseniz veya iktidara yakınsanız mahkemelerde lehinize karar çıkar” kanaati toplumun yarısında hakim kanaat olmuş. 
Bu nedenle var olan siyasi kriz aşılsa bile toplumun belleğinde yaşananlar iz bırakmakta, toplumda adalete ve hukukun üstünlüğüne olan inanç geriye doğru gitmektedir.

Görev siyasette

Tüm bunları siyaset eliyle ve mecliste çözebilmenin dışında yol yoktur. O nedenle mesele meclisi boykot değil, inadına meclise sahip çıkmak, mecliste siyaset marifetiyle tüm hukuk ve yargıyı yeniden yapılandırmaktır. 
Bu siyasi tıkanıklık yeni anayasadan vazgeçerek, değişimin hukukunu üretmekten vazgeçerek var olana teslim olarak değil, daha ileriye doğru siyasi hamle yaparak çözülebilir.
Ama bunun da tek bir yolu var: Her bir siyasi aktörün meseleyi kendi taleplerinden daha çok ötekinin taleplerini anlamaya çalışarak hamlelerini planlaması. Bu seçimin en önemli sonucu seçmenin ürettiği yeni siyasi denge idi. Bu dengenin ürettiği zorunluluk herkesin kendi oyunundan daha çok ötekinin oyunun ağırlığını, anlamını çözmeye çalışmasıydı. Bu da yeni bir siyaset tarzı ve yeni bir siyasi dil demektir.
Bu yeni siyaset dili parti yapısı ve bunun kuralları, ilkeleri üzerinden değil her bir parti içindeki farklı zihniyetleri analiz edebilmekle başlar. Her bir partinin içindeki demokrat ve değişimden yana zihniyetlerin geniş işbirliği ve hatta koalisyonu yeni uzlaşmayı ve anayasayı ve hukuku üretebilir. O nedenle de kategorik düşünme ve konuşmanın zamanı geçmiştir.
Peki, bunları var olan siyasi aktörler yapabilir mi? Bilmiyorum, göreceğiz. Ama siyasi spekülasyon hakkımı kullanıp, şunu söyleyebilirim: Eğer var olan aktörler ve siyasi pratik ise bu ve gelecek dört yılda önümüze çıkacak benzer tıkanmaları kökten aşma yolu üretemez ise gelecek seçimde seçmen hepsini bir kez daha tasfiye edecektir.