Bekir Ağırdır

26 Kasım 2012

Bir araştırma üzerine 1: Yine, yeniden medya üzerine

Medya araştırmayı gerçekleştiren kurumlar olarak TESEV ve KONDA’dan herhangi birisini yine kendi siyasi değerlendirmelerine...

 

TESEV ve KONDA işbirliği ile gerçekleştirilen “Anayasa’ya dair tanım ve beklentiler” araştırması üzerine çokça tartışıldı.

Her yayın organı araştırmanın bütününden daha çok kendi siyasi pozisyonuna uygun gördüğü bir bulguyu başlığa çıkardı.

Medya araştırmayı gerçekleştiren kurumlar olarak TESEV ve KONDA’dan herhangi birisini yine kendi siyasi değerlendirmelerine göre öne koydu. Hatta bazıları ya KONDA’dan ya da TESEV’den hiç bahsetmedi bile.

Raporda uzun değerlendirme ve yorumlarımız olduğu halde çok az kişinin o yorumları okuduğu görülüyor. Yalnızca bulgu ve grafikler öne çıkarıldı. Sonra da ya araştırmanın yanlışlığı ya soruların yanlış sorulduğu ya da araştırmanın zamanlaması gibi söylemler çokça yer aldı.

Bu hatalar hem habercilik hem yorumculuk boyutunda da vardı. Bir kez daha gördük ki medya, haberciliğiyle siyasal kutuplaşmanın bir parçası, taşıyıcısı, çoğaltıcısı olarak gönüllü bir rol oynuyor. Benzer şekilde Kürt meselesine değen araştırma bulgularının veriliş ve öne çıkarılış tarzı da medyanın kutuplaşma kadar toplumsal ve siyasal yaşamdaki gerilimlerin çatışmacılığa dönüşmesinde de etkin bir rol oynuyor. 

 

Araştırmaları reddetmek ya da araştırmalarla ülke yönetmek

 

Bu tür araştırmalar verili hale dair bulgu ve bilgi üretir. Yapılan şey tarihin bir anında toplumun nabzını ölçmek, algı ve beklentilerini anlamaya çalışmaktır. Bir fotoğraftır veya röntgendir ortaya çıkan.

Fotoğrafa bakıldıktan sonra iki şey sıkça yapılıyor: Ya fotoğrafı çekenin niyeti, kastı üzerine bir tartışma başlıyor ki genellikle fotoğrafı beğenmeyenler böyle davranıyor.

Ya da fotoğrafa bakanın kendi siyasi pozisyonuna göre bulguların bir kısmı doğru bir kısmı yanlış olarak değerlendiriliyor, sonra da yine kendi pozisyonunu teyit eden bulgular üzerinden bir münazara yapılıyor.

Bir başka yaklaşım olarak da toplumun bilgisiz, geri, kafası karışık olduğu sonucuna varılıyor.

Elbette birçok insan da fotoğrafı anlamaya, analiz etmeye, yorumlamaya çalışıyor.

Araştırmalarda toplumda hangi konularda bilgi eksikliği olduğu, hangi konularda henüz oluşmamış ve eksik kanaatler olduğu, yanlış imaj, algı ve beklentiler de ortaya çıkıyor.

Eğer toplumda yanlış algı ve kanaat var ise yanlışlık araştırmadan daha çok yanlış algının kaynağında.

Kaynak deyince de iki noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Birincisi insanlığın binlerce yıllık birikiminin sonucu olarak oluşan evrensel standartlara kıyasla yanlışlık. Örneğin idam tartışmalarında veya kadına dair araştırmalarda sıkça başvurulan “biz böyleyiz” veya “toplum istiyor” argümanı doğru değil. Çünkü toplumun isteği veya tercihleri evrensel standartlara uymuyor demektir. Ya da Kürt meselesine dair araştırmalarda ortaya çıkan Türklerdeki sertliği veri kabul etmek ve buna göre politika üretmek doğru değil. Çünkü ne insanlığın birikimini dikkate alarak, ne vicdani ne de ahlaki olarak bu sertliği veri kabul etmek anlaşılır değil. Yapılması gereken bu yanlış algı ve tercihleri nasıl dönüştüreceğimize kafa yormaktır.

İkinci nokta da eğer sizin istediğinizden farklı bir algı ve kanaat varsa demek ki derdinizi, tezinizi doğru anlatamamışsınız demektir. Yapmanız gerek ne topluma ne de araştırmacıya kızmaktır. Yapmanız gereken sizce yanlış olan bu algıyı değiştirmek için politikalar üretmeniz gerekir.

Kısaca ne anketleri veya diğer bilimsel çalışmaları yok sayarak ne de her şeyi bu anketler üzerine kurarak ülke yönetilir, politika da yapılır. 

 

Yarın devam edecek...