Barış Soydan

14 Aralık 2017

Yüzde 11.1’lik büyüme erken seçim habercisi mi?

Büyümenin yükseldiği dönemlerde oyların arttığı hem tecrübeyle, hem bilimle sabitken, iktidar bir erken seçimi değerlendirmeye almaz mı, diyorsunuz?

Önce uluslararası bankaların Türkiye için 2018 ekonomik büyüme tahminlerine bakalım:

“Faiz lobisini kâle almam” diyorsanız, Merkez Bankası’nın beklenti anketindeki büyüme tahminini vereyim: Yüzde 4.2. Belki yabancılar kadar karamsar değil ama yüzde 11 işsizlik olan bir ülke için yetersiz bir oran...

Buna karşılık 2018 için enflasyon beklentileri epey yüksek.

Deutsche Bank’ın bu konudaki öngörüsünden önceki yazımda söz etmiştim. Enflasyon, ancak şu şartlar altında tek haneli oranlara doğru geriler, diyor banka:

1) Gıda fiyatları önümüzdeki dönemde düşerse.

2) Başta tütün olmak üzere tüketim ürünlerine yeni vergi konulmazsa...

3) TL, dolar ve Euro karşısında bu yıl olduğundan daha az değer kaybederse..

Bunlar olmazsa enflasyon gelecek yıl da çift haneli seviyelerde (Yüzde 10’un üzeri) kalmaya devam edecek.

Düşük büyüme, yüksek enflasyon… Bizi iç açıcı bir yıl beklemiyor.

Hem 2018’de küresel rüzgarların ne yönden eseceğini de Allah bilir. Bu yıl çok kötü bir performans sergileyen Amerikan doları yine aslan kesilir mi, ABD Merkez Bankası, yeni Başkan’ın kaptanlığında beklenmedik faiz hamleleri yapar mı, kestirmek güç.

Aslında Amerikan Merkez Bankası’nın faizleri hızlı denebilecek bir tempoyla artırması beklenmiyor (Hızlı artış, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişen ülkeler için kötü senaryo) ama uzmanlar, ABD’de enflasyonun beklenenden daha yükseğe tırmanması durumunda FED’den (Amerikan Merkez Bankası’nın İngilizce kısaltması) sürpriz faiz hamleleri gelebileceğini söylüyor.

Buradan siyasete atlayalım.

Ekonomik büyüme ile seçim sonuçları arasında güçlü bağa işaret eden pek çok araştırma var.

Örneğin 1950 ile 2014 arasında gerçekleşen seçimlerin sonuçlarının ekonomiyle ilişkisini inceleyen Chicago Illinois Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Akarca’ya göre Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’da yüzde birlik artış, iktidar partisine yüzde 0.8 oy getiriyor.

Buna karşılık enflasyondaki her yüzde birlik artış, oyların yüzde 0.12’sini götürüyor. Yani enflasyonun seçimlere etkisi, büyümeden çok daha az. (Altıda bir.)

Önemli bir nokta daha var: Seçmen, Prof. Dr. Ali Akarca’ya göre miyop. Sandığa giderken uzun dönemde ne olduğuna değil, son bir yılın ekonomik büyüme rakamlarına bakıyor.

Büyüme ile seçim sonuçları arasındaki ilişkiyi tespit eden tek iktisatçı Akarca değil. Mahfi Eğilmez de benzeri şeyleri söylüyor.

Eğilmez, “İktidar Partisinin Oy Oranı ile Ekonominin Büyüme Oranı Arasındaki İlişki Üzerine Bir Deneme” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Büyüme oranındaki değişimin iktidarın oy oranı için bir ipucu olduğu kanısını taşıyorum… Seçimlerde iktidar partisinin aldığı oy oranıyla seçim öncesi üç çeyreğin ortalama büyüme oranı arasındaki korelasyon kat sayısı 0,81 çıkıyor.”

Şimdi, bu bilgiler ışığında manzaraya bakalım:

Tablo böyleyken,  büyümenin yükseldiği dönemlerde oyların arttığı hem tecrübeyle hem bilimle sabitken, iktidar bir erken seçimi değerlendirmeye almaz mı, diyorsunuz?

Bir daha düşünün.