Barış Soydan

01 Ocak 2018

İran ekonomisi: Kriz bitmiş ama bahar başlamamıştı

"Yoksulluğun boyutları, iddia edilenin çok ötesinde"

İslam Devrimi'nden sonra İran ekonomisi üçte bir oranında daralmış, nüfusun en eğitimli kesimini oluşturan üç milyon kişi ülkeyi terk etmiş, onların yerini Afganistan'dan gelen üç milyon kişi almıştı. Ardından 8 yıl sürecek olan İran - Irak savaşı başladı. Ama rejim bütün sarsıntıları atlatıp bugüne gelmeyi başardı. Bunda ekonomik çalkantılara değişim gibi görünen ince manevralarla yanıt vermekteki başarısı etkili oldu. İran-Irak Savaşı'nın yol açtığı ekonomik kriz, ılımlı ve pragmatik Ali Ekber Haşimi Rafsancani'yi Cumhurbaşkanlığına taşımıştı... Ahmedinejat'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde etkili olan ambargo ve bu arada ekonominin kötü yönetimi, 2013'te Ruhani'yi cumhurbaşkanlığına getirecekti...

Ambargo, İran ekonomisine en zor dönemlerinden birini yaşattı. Ekonomi 2015'te ağır bir ekonomik kriz yaşayarak yüzde 2 daraldı. Ama Tahran’ın nükleer konusunda uluslararası işbirliğini kabul etmesi ve buna paralel olarak ambargonun gevşetilmesi sonrasında 2016'da toparlanarak yüzde 6.4 büyüdü.

2016 güzel yıldı: Gelirlerdeki artışa paralel olarak bütçe açığı 2016'da milli gelirin yüzde 1.9'undan 1.5'ine indi. Enflasyon da yüzde 10'un altına geriledi.

Bu dönemde Airbus, PSA Peueot Citroen gibi uluslararası şirketler İran'la anlaşmalar imzaladılar. Aynı dönemde Türkiye'den de iş heyetleri İran'a akın ediyordu. Nitekim Türkiye İhracatçılar Meclisi, 2016’da Tahran’a bir ticaret merkezi kuracağını açıkladı. (Türkiye Ticaret Merkezi 2017’de açıldı.)

Ama Trump'ın seçilmesi sonrasında “yalancı bahar” yerini yeniden kışa bıraktı. Trump'ın İran konusunda esip gürlemesi, ambargonun kaldırılmayacağını açıklaması, İran'a yatırıma heveslenen uluslararası şirketleri ürküttü. İran'ın dünyaya entegrasyonu durakladı. Ekonomiyi yeniden yavaşladı. 2017'de İran'ın yaklaşık yüzde 4 büyüdüğü tahmin ediliyor.

İşsizlik yüksek: Yüzde 12.7. Genç işsizliği daha da yüksek: Yüzde 29. Yani her üç gençten biri işsiz geziyor.

İran devleti, yoksulluk oranının 2009 ile 2013 arasında yüzde 13.1'den yüzde 8.1'e düştüğünü iddia ediyor ama aynı dönemde tüketim artışının eksi olması, verilerin doğruluğu konusunda şüpheye yol açıyor. Muhtemelen yoksulluğun boyutları, iddia edilenin çok ötesinde.

İran, Suudi Arabistan'dan sonra Ortadoğu'nun en büyük ikinci ekonomisi. Gayri safi yartiçi hasılasının büyüklüğü, Dünya Bankası'na göre 2016'da 414 milyar dolardı. Kişi başına gelir Türkiye'nin yaklaşık yarısı: 5 bin küsur dolar. Evet ortada bir para var ama halkın cebine girmiyor. Mayıs ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine damgasını vuran konulardan biri de zaten, nükleer anlaşma sonrasında ekonomide yaşanan canlılığın sokaktaki vatandaşın hayatına etki etmemesiydi. Ruhani buna rağmen bir kez daha seçilmeyi başardı.

Ama öyle anlaşılıyor ki, artık insanların canına tak etmiş durumda. Rejim, 1980’den beri yaptığını yapıp bu krizi de “kabuğunu değiştirerek” atlatmayı başaracak mı? Yoksa İran’ın “2011-Mısır anı” geldi mi? Yeni yıla bu soruyla giriyoruz. Herkese iyi seneler.