Bu günü saymazsak sadece dokuz gün kaldı. Onuncu gün sandık başına gidilecek.
Türkiye’de, 10 Ağustos’ta Cumhur başkanını seçecek.
Eski sözlükler cumhur için “Kalabalık, halk, başsız halk” filan gibi tanımlar yapar. Ancak 19. yüzyıl ortalarından itibaren cumhur terimi yeni bir anlam kazandı:
Cumhur: Yöneticisini kendi seçen halk…
Türkiye’nin “cumhur”u 1923’den bu yana “Başkanı”nı parlamento aracılığıyla, yani temsili demokrasi yöntemi ile seçti.
“Çok yetkili başkan” illetine kapılan Tayyip Erdoğan yüzünden ya da sayesinde cumhur ilk kez başkanını doğrudan seçecek.
Bu iyi mi, kötü mü; desteklenmeli, karşı mı çıkılmalı?
Bunu şimdi tartışmanın pek (düzeltiyorum: Hiç) anlamı yok. İstesek de istemesek de, hoşlansak da hoşlanmasak da 10 Ağustos’ta sandık başına gidecek ve üç adaydan hangisinin cumhurbaşkanı olması gerektiğine ilişkin kişisel kararımızı verip ve oy kullanacağız.
AKP’nin her yaptığını, sırf AKP yaptığı için reddedenlerden değilim. Kimin yaptığının değil, ne yapıldığının önemli olduğunu düşünenlerdenim.
Ancak 10 Ağustos’ta önünü sonunu düşünmeden Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesine kesinlikle karşıyım. Nedenlerini sıralamama gerek yok. En azından T24 okurlarının bu nedenleri benden daha isabetle sayabileceklerini düşünüyorum. Zaten sadece arabaşlıklar halinde bile saymaya kalksam, ortaya birkaç kilometre uzunluğunda bir yazı çıkar.
Benim gibi düşünenlerin sayısının az olmadığını da biliyorum.
Ancak böyle düşünenlerin kaç kişi olduğunu ve 10 Ağustos akşamı kaç kişi olacağını bilemiyorum.
Bildiğim, geçerli oy sayısının yarısından bir (tek bir) fazlasını alan Cumhurbaşkanı olacak.
Saygın kamuoyu araştırma kurumlarının bugüne dek açıkladıkları veriler benim açımdan hiç de umut verici değil. Ama “O iş çoktan bitti kardeşim; çabalamaya gerek yok” diyenlerden de değilim. İnatçı bir mücadele, yorulmak bilmez bir çaba sonunda “olmaz” denilenin oluverdiğine meslek yaşamımda birkaç kez tanık oldum.
Yani pes etmeye hakkım yok, hakkımız yok.
Birkaç hafta önce yazdım, ”ikinci tur çantada keklik değil” dedim. Tekrarlıyorum: İkinci tur çantada keklik değil. Tayyip Erdoğan kıl payı da olsa ilk turda zaferini ilan edip temenna çıkabilir.
Hele, tatil rehavetinin tadını çıkarırken tatili yarıda kesip sandık başına gitmeyenler bu “yurttaşlık suçunu” bile bile işlerlerse…
Hele “Ne yani, adaylardan herhangi biri seçilirse bu ülkede devrim mi olacak, sistem mi değişecek” yavesini ısıtıp ısıtıp önümüze süren kimi “keskin solcular” kendilerini hâlâ 1917’de Petrograd’da barikat önünde zannetmeye devam ederlerse…
Hele “Birinci turda seçilemezse ikinci turda nasıl olsa seçilecek” yılgınlığına kendilerini şimdiden teslim edenler kendilerinin ve çevresindekilerin kafalarını bulandırmaktan geri durmazlarsa…
10 Ağustos’ta Çankaya’ya Recep Tayyip Erdoğan çıkar…
* * *
Dokuz gün, böylesi bir seçim kampanyası için hiç de kısa bir süre değil. Sizler nasıl düşünüyorsunuz elbet bilemem. Ama ben Erdoğan’ın ilk turda seçilememesinin önemli bir siyasal gelişmeye ebelik edeceği kanısındayım. En azından Tayyip Erdoğan üstüne AKP saflarında var olan “büyü”nün bozulacağı, “her şeye muktedir Erdoğan” önkabulünün kırılacağı kanısındayım.
O yüzden 10 Ağustos, kendini “tebaa” değil yurttaş olarak tanımlayanlar için zorlu ve zorunlu bir sınavdır.
Sınava hazırlanmak ve sınıfta çakmamak için önümüzde dokuz uzun gün var.
Ya da…
Sadece dokuz gün kaldı…