Aydın Engin

14 Haziran 2011

Siyasetsiz Tırmık’ta İlk Gün

İyi ki gözümü karartıp bir hafta siyaset yazmama kararı vermişim. Şu saate kadar...


İyi ki gözümü karartıp bir hafta siyaset yazmama kararı vermişim. Şu saate kadar aşağıdaki “Yorum yaz” kutusuna bakınca okurların, en azından “Yorum yaz” abonelerinin de öğüdüme uydukları ve mola verdikleri görünüyor.
Yani aklıma sağlık...
Yoksa düşünsenize seçim minibüs ve otobüslerinden yükselen o canhıraş böğürtülerden, çıstak çıstak müziklerden zaten kazana dönmüş bir kafa ile yine siyaset yazmak zorunda kalsaydım halim nic’olurdu?
Mesela CHP’nin sandığımdan da erken “kaynayan kazan”a dönüşmesi üstüne yazmak gerekecekti. 
Kazan kaldıranlar (Baykal takımı) ne diyor:
- CHP önüne koyduğu oy hedefini alamadı. Üstelik bizim oy oranımız aslında yüzde 29 idi; Kılıçdaroğlu onu bile tutturamadı. Demek ki başarısız, demek ki gitmeli...
Özeti bu.
Bu durumda yazmak gerekecekti:
CHP’nin önemi aldığı oy miktarından, kazandığı iskemlelerin az ya da çokluğundan mı geliyor, yoksa “Baykal sonrası”nda açıkladıkları programatik belgelerin yöneliminden mi? 
Çocuk, kadın, tarım, aile sigortası, eğitim raporları ve çok daha önem taşıyan Demokrasi Raporu, Sivil Toplum Raporu ve -Süheyl Batum’a rağmen- Anayasa Yaklaşımı Raporu dikkatle okuyanlar için (ben onlardan biriyim) ciddiye alınması gereken ve... Ve evet, desteklenmesi gereken belgelerdir. Bu CHP’lileşmek, CHP’yi iktidara taşımak için kolları sıvamak anlamına gelmez. Öylesine dar, öylesine belalı, öylesine zorlu bir geçitten geçiyor ve öylesine kaypak bir düzlem üstünde yol alıyoruz ki kimden gelirse gelsin demokrasiye yarar sağlayan her adımı, adımların en küçüğünü bile önemsemek, ciddiye almak zorundayız. Ergenekon avukatlığını ilan etmiş,  Sosyalist Enternasyonal üyeliğinden ihraç sınırına gelecek kadar sefil bir ideolojik çukura düşmüş, varlık sebebi neredeyse AKP’ye cevap yetiştirmeye indirgenmiş bir CHP’den, iğrenç bir kaset darbesinden sonra tepe yönetimini tümüyle değiştirmiş “yeni CHP”ye geçilirken seçimlerde alınan oy sayısı, kazanılan iskemle sayısı çok da anlamlı değil. Tabii günübirlik siyasetin ve reelpolitik’in (=Eyyamcı, ilkesiz politika) rüzgarına göre dümen tutan bir partiden söz etmeyeceksek...
Tamam, Kılıçdaroğlu henüz rüştünü kanıtlamış bir lider değil... 
Tamam, Kılıçdaroğlu ekibi akademisyen, bilim adamı olarak değerleri ne olursa olsun, siyasette henüz ve epey acemi...
Tamam, bir yandan yukarıda saydığım ve ciddiye alınması gerektiğinin altını çizdiğim raporları açıklarken bir yandan da Ergenekon sanıkları diye anılan, uzamış tutukluluklarına elbette itiraz ettiğimiz ama bugüne dek sürdürdükleri siyasal çizgiye de daha şiddetle itiraz ettiğimiz zatları milletvekili yapmak gibi yürekler acısı yalpalamalar içinde...
Tamam, “demok...” diyor, ardını getirmek için “...rasi” derken zorlanıyorlar...
Yine de.
Demokratikleşme yolunda her olumlu adımı, çok küçük bile olsa destekleme yükümlülüğümüzde ısrar etmek gerek. 
Çünkü gelecek günlerde siyaset mayınlı bir arazide yürüyecek.
Kürt sorunu kansız bir çözüme gidebilecek mi; Anayasa AKP (yani Tayyip Erdoğan”ın) siyasal ve kültürel ufku ile sınırlı mı kalacak; barut fıçısına dönmüş Ortadoğu’da NATO’nun, uluslararası toplumun (O ne ise artık) dümen suyunda ve yanında değil, halkların safında durmak gibi zor bir tutum benimsenebilecek ve korunabilecek mi?
Böyle zorlu günlerin arifesinde siyaset sahnemizde Baykal CHP’sinin olmasını mı yeğlerdiniz, bütün kusurlarına rağmen Kılıçdaroğlu CHP’sinin mi?
*    *    *
Evet siyaset yazmaya bir haftacık da olsa ara vermeseydim, işte böyle bir konuya balıklama dalmak zorunda kalacaktım.
Üstelik sırada baraj duvarını yıkıp 36 milletvekili ile Meclis’e giren “sosyalistler destekli” Kürt siyasal hareketinin asla gözardı edilmemesi gereken seçim başarısı var...
Demokrasi, Özgürlük, Emek Bloku’nun geleceğine ilişkin yakıcı tartışmalar var...
Kampanya boyunca siyasetin dilini ve düzeyini alabildiğine aşağı çeken, sonra da  “balkon konuşması” adı altında ağzımıza bir parmak bal çalmaya kalkan Recep Tayyip Erdoğan “olayı” var...
Yani var oğlu var.
Bereket bir siyaset molası verdim de öyle Tırmık’lar yazmaktan kurtuldum...
Bu cesur kararımdan dolayı kendimle ne kadar öğünsem yeridir...
Siz yazıyı okuyadurun ben köye inip okey oynamaya gidiyorum. Üstelik taş çalmak, yanındakinin eline bakmak, seriler tamam olmadığı halde bitmiş numarasına yatıp el açmak ve sonra da laf kalabalığına getirmek serbest.
Kazanırsam ödülü de vazgeçilmez: Kocaman bir bardak limonlu adaçayı...