Aydın Engin

07 Ocak 2014

Reel politik yani eyyamcı siyaset

Cemaat’ı yalnızlaştırma, kendi destek cephesini genişletme çabalarında AKP gözünü iki hedef dikmiş görünüyor:

Aşağıdaki alıntı Cumhuriyet’in Ankara temsilcisi Utku Çakır Özer arkadaşımdan. Özer, CHP’nin bilge adamlarından Rıza Türmen ile konuşmuş. Türmen sadece uluslararası düzeyde bir hukukçu değil ince siyasal analizler de yapabildiğini kanıtlıyor. Bir tuzağa dikkatimizi çekiyor. Şöyle demiş:

“…Çünkü Başbakan ve hükümetinin kafasında bir ‘denklem’ var: Önce Balyoz ve Ergenekon’da insanların sahte delillerle tutuklandığı ortaya çıkacak. Sonra da ‘sahte delil üreten o kişiler şimdi de aynısını yolsuzluk soruşturmasında yapıyor’ algısı yaratacaklar ve ‘haklılığımız ortaya çıktı’ diyecekler.”

Çok doğru.

Ama eksik. AKP’nin siyasal hesaplarında Türmen’in işaret ettiği tuzak da var. Ama aynı zamanda “Hedef küçültme – Cephe büyütme”  manevrası da var.

Cemaat’ı yalnızlaştırma, kendi destek cephesini genişletme çabalarında AKP gözünü iki hedef dikmiş görünüyor:

Bir: Ergenekon, Balyoz gibi davalarda suça değilse bile mahkûmiyet kararlarının adil olduğuna ikna olmamış kesimler. Yani “Tamam darbe suçtur ama bu davalarda yargılananlar fiili bir darbeye kalkışmadılar ki” diyenlere. Bu sanık ya da hükümlü yakınlarından ibaret olmayan ve hiç de dar olmayan bir kitle ve sesi yüksek çıkan bir kitle.

Kamuoyunda “yeniden yargılanma” diye adlandırılan ve sonuçta Ergenekon, Balyoz ve aynı çerçevede yer alan davalarda halen tutuklu yargılananların tümünün tahliyesine ve çok uzun süreceği şimdiden belli bir yeniden yargılamayla belki de yine tümünün aklanmasına gidecek bir süreçten söz ediyorum.

Nitekim Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve  “367” rakamıyla birlikte anılır olmuş Yargıtay Onursal Başkanı ünlü Sabih Kanadoğlu kolları sıvadılar. KCK tutuklularının adını bile anmaksızın sadece Ergenekon ve türevlerinin davaları için çözüm öneriyorlar.

Her iki hukuk adamının kolları sıvamaları bugüne kadarki siyasal tercihleri göz önüne alındığında şaşırtıcı değil. Ama AKP’nin (Siz elbette “Tayyip Erdoğan’ın” diye anlamalısınız) düne kadar can düşmanı bellediği bu iki hukukçuyu neredeyse bağrına basması şaşırtıcı.

Ancak şaşırmayalım. Sözünü ettiğim “Hedef küçültme - Cephe büyütme” manevrasının gereği bu.

Buna “Bir” demiştik. Şimdi gelelim ötekine:

İki: Kürt siyasal hareketi.

AKP’nin (Siz Recep Tayyip Erdoğan’ın diye okuyorsunuz değil mi ?) Kürt siyasal hareketini ne yapıp da yanına çekmeye çalışacağı henüz biçimlenmiş, belirginleşmiş değil. Ama gözardı edilemeyecek ipuçları var. AKP tepelerinden değilse bile “Biatsa biat, itaatsa itaat” diye böğüren medya yiğitlerince  gitgide daha sık ve daha ballandırılarak pazarlanan bir tez var:  “Çözüm sürecini bu güne kadar Cemaat dinamitliyordu. Ama artık o imkânlarını ellerinden alacağız…”

Kürt siyasal hareketi bu zokayı yer mi ?

Barış sürecinde ilişkin bugüne dek defalarca ifade edilen ilkeler çiğnenmezse Kürt siyasal hareketi zokayı yemez, bu numarayı yutmaz.

Ama…

Bunu düşünmek bile istemiyorum ama eğer ilkeleri bir yana koyup “Ben sonuca, hem de hemen erişilebilir sonuca bakarım” diyen bir düşünceye kapılınırsa…

Reel politik” siyasal bir terim. Ama çoğu kişi “Gerçekçi politika” diye anlıyor. Bu yanlış bir çeviri. Reel politik’in Osmanlıcası “Eyyamcı siyaset”tir. Yani ilkeleri bir yana koyup esen rüzgâra göre yelken açan, siyasette savrulmaları umursamayan tutumlar için kullanılır.

Imralı – Kandil – Diyarbakır çizgisinin “solduyu”su buna izin vermez.

Umarım ve dilerim…