Aydın Engin

15 Eylül 2011

MİT – PKK Görüşmeleri

Başlık biraz yanlış. 'Hükümet – PKK Görüşmeleri' demeliydim. Ama çok da yanlış değil. Çünkü görüşmeleri


Başlık biraz yanlış.  “Hükümet – PKK Görüşmeleri” demeliydim. Ama çok da yanlış değil. Çünkü görüşmeleri üst düzey MİT görevlileri Hükümet adına yapmış.
Görüşmelerin banda alınıp internette yayınlanması üstüne epey yazıldı çizildi de, yayınlanan konuşmaların içeriği üstünde pek durulmadı. Duranlar da “Birbirleriyle çok samimi konuşuyorlar” filan gibi magazin sınırında değerlendirmeler yaptılar. Oysa yazıya döküldüğünde hayli uzun bir görüşme olmuş. (Ulaşamayanlar ya da tümünü okumak isteyenler BURAYI TIKLAYARAK tam metne ulaşabilirler.) Uzun olmanın yanısıra çok önemli ayrıntılar da içeriyor.
Önce internete oradan da öteki medya kanallarına ulaşan haber, milliyetçi-ulusalcı kanadın sözcüleri sayılabilecek Yeniçağ ve Aydınlık gazetelerinde “Doğruysa Vahim” ve “İhanet Görüşmesi” başlıklarıyla değerlendirildi. Hükümet yanlısı olarak ünlenmiş gazetelerin hemen tümü ise haberi görmemeyi yeğlediler. Bir kaç hafta önce Işık Koşaner’in internete düşen konuşma metnini nal gibi harflerle manşet yapanların aynı önemde bir “konuşma bandını” görmezlikten gelmelerine ne demeli?  Biz “Meslek sınavında bir kere daha  sınıfta kaldılar” deyip geçelim.
Ve bu ayrıntılarla oyalanmmadan soralım: MİT’in üst düzey görevlileri, kendi ağızlarıyla da belirttikleri gibi AKP Hükümeti adına PKK’nın önde gelenleri ile görüşmeler yapmakla iyi mi etmişler, kötü mü?
Konuşma metni dikkatle okunursa görülüyor, görüşmelerde bazı konularda mutabakata da varmışlar. Soruyu genişleterek soralım: Hükümetçe görevlendirildikleri belli olan MİT üst düzey görevlileri PKK önde gelenleri ile görüşerek bazı konularda mutabakata varmakla iyi mi etmişler, kötü mü?
Yukarıdaki iki paragrafta koyu harfler kullanarak vurguladığım iki yalın soru aslında Kürt sorununun çözümü üstüne düşünenler için bir turnusol kağıdı; verdikleri cevaplar da çözüm önerilerinin göstergesi.
Yani Kürt sorunu görüşerek, konuşarak mı çözülecek döğüşerek, vuruşarak mı?
*    *    *
Peki kapalı kapılar ardında, kamuoyuna açıklanmayan görüşmeler, haydi kelimeden kaçınmayalım, “pazarlıklar” yapılması doğru mu; siyasal olarak savunulabilir mi?
Aynı soru çok yıllar önce, 1994’de,  Israil Başbakanı İzak Rabin’e de sorulmuştu. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile Israil arasında çatışmaların barışçıl bir çözüme kavuşturulması için Oslo’da sürdürelen görüşmelerden bir Filistin devleti kurulması, Israil’in onu tanıması ve iyi birer komşu olmaya çalışılması kararı çıkmıştı. Aylar hatta yıllar süren Oslo görüşmeleri dünya kamuoyunun gözünden titizlikle saklandı. Ta ki anlaşma sağlanana kadar. Bunun doğru bir tutum , siyasal olarak savunulabilir bir yöntem olup olmadığı sorusuna Yaser Arafat ile birlikte Nobel Barış ödülünü alan İzak Rabin “Ben lokantanın mutfağına girip yemeğin nasıl pişirildiğini merak etmem. Önüme gelen yemek lezzetli mi değil mi, ona bakarım” diye cevaplamıştı.
Bu pragmatist (=Faydacı, olumlu sonuca odaklı) tutum her zaman geçerli olmayabilir. Ama Filistin – Israil anlaşmazlığının, çatışmasının çözümünün önünü açmıştı. O yüzden de barışa ramak kala Rabin, Israilli bir aşırı sağcı tarafından öldürülmüştü ve  barış kökünden dinamitlenmiş, bir daha da yakalanamamıştı. O gün bugündür Israil ve Filistinliler arasında barış hâlâ çok ama çoook uzakta...
*    *    *
MİT – PKK görüşmelerinin olumluya giderken birden kesilivermesi; Öcalan’ın “Beni oyalıyorlar, ben aradan çekiliyorum” demesi; PKK’nın Silvan’da başlayan şiddet eylemlerini sıklaştırması, şiddeti tırmandırması; devletin de  çözümü yeniden 1990’lı yılların modelinde aramaya kesin karar verip, hava harekatına girişmesi ve kara harekatında da son noktayı koymaya hazırlanması ile Israil ile FKÖ arasında Oslo görüşmelerinde varılan olumlu sonucun, yani barışçıl çözüm umut ve olanağının İzak Rabin’in öldürülmesi ile yok edilişi arasında bir benzerlik yok mu?
Galiba “MİT de dileniyorsa vay halimize” filan gibi ayrıntıları tartışacağımıza, “Sahiden Oslo’da moı görüşülmüş, yoksa Israil- FKÖ görüşmeleri orada olduğu için kod adı olarak mı bu kullanılmış” gibi sorularla oyalanacağımıza, “Bu bandı internete kim sızdırdı? Mossad mı, PKK mı, savaşın  sonlanmasını istemeyen karanlık güçler mi”yi merak edeceğimize doğrudan şunu sorsak:
- Ne oldu da, neler döndü de AKP ve PKK Kürt sorununun çözümünü görüşmelerde, yani siyasette değil savaşta, namluların ucunda aramaya başladılar?

Bilgiye (tahmine, yoruma değil bilgiye) dayanan bir cevabı olan konuşssun; Bencileyin cevabı olmayanlar ise ayrıntıları, hiç bir yere götürmeyecek merak sorularını bir yana bırakıp yukarıda yine koyu harflerle dizilip vurgulanan soruya yanıt arasın.