Öteki gazetelerde turlamaya gerek yok. Bugünkü T24 sayfalarında yer alan yorumlara, haberlere göz atın yeter.
Ben öyle yaptım.
İçim karardı.
Önce benimkiler de dahil haberlerin, yorumların altına konmuş “Yorum yaz” kutularını gözden geçirdim.
Tek tek de ele alabilirim ama hem benim emeğime yazık, hem sizin vaktinize.
Ama birini, tek birini aktaracağım.
Selin Ongun, İlhan Selçuk’un en yakınlarından, meslektaşımız
Miyase İlknur ile bir söyleşi yaptı. Bence ilginç, okuma lezzeti kışkırtan bir söyleşiydi.
Herifin biri (Herif dedim, çünkü o bir kadın olamaz. Herif dedim çünkü adam değil) o söyleşinin altındaki “yorum yaz” kutusuna tam metnini aktaracağım “yorum”u yazdı:
“Bektasilik nedir ve Bektasi yenicerleri kimdir? Bektasa eklenen i takisi Bektasa inanan Bektas yanlilari( mürüdleri)ni ifade eder. Bektasilik ayri seylerdir. Zaten anilirkende " Alevilik - Bektasilik " diye karpuz gibi bölümüs olarak anilir. Yeniceri denen sey bugünkü TSK dir. Yeniceriler genellikle Hristiyan manastirindan zorla alinan askere götürülen Yetim cocuklardir ve sevgiden uzak olduklari icin Atatürkün manevi kizi gibi Dersimi coluk cocukla bombalamaktan yok etmekten gözünü kirpmamis ve acimamis kendiside Ermenidir. Sadede gelip dogruyu konusacak olursak; Miyase ilnur denen kisinin Özal zamaninda ne halt karistirdigini bilmis oluruz. Selcuk denen Darbe külhanbeyi yahut ilhan beyi Alevi olsa ne yazar? Ben bu darbeci artiginin üstüne beton dökülmesinden yana olan Aleviyim!”
Türkçe desem, hayır Türkçe yazmayı bilmiyor. imla desem, ona da çok uzak. Fikir desem, fikir kavramına ayıp. Bilgi desem, bu düzeyde cehalet ancak tahsil ile mümkün. İnsanlık desem...
Geçiniz...
Okudum ve içim karardı...
“Yorum yaz” kutularında turlamaktan vazgeçtim. Haberlere baktım.
Önce, PKK’nın Hatay’da kekik toplamak için dağlara çıkmış iki köylüyü öldürüp, birini yaralayıp, birini de kaçırdığı haberi geldi. “Bre vicdansızlar, kekik toplayan köylülerden ne istediniz” diye sormaya hazırlanırken, haber bir kez daha ve bu kez düzeltilerek geldi. İki köylüyü öldüren, birini yaralayan PKK silahşörleri değil, TSK silahşörleri imiş. Köylüleri PKK’lı sanmışlar. Eli silahlı terörist ile kekik toplayan köylüyü ayırt edemeyenlere ne demek gerektiğinde tıkanıp kaldım; çünkü ne desem basın savcısının karşısına çıkmamak mümkün olmayacak...
Yani içim daha da karardı.
Ardından T24’te kapı yoldaşım Bekir Ağırdır’ın yazısını okudum. Ağırdır az bulunan bir cesaretle ve lafı eveleyip gevelemeden iç savaşa sürüklendiğimizi, itirazı zor kanıt ve tanıtlarla gözlerimizin önüne seriyor...
İçim kararmadı, kapkara oldu. Zifiri kara...
* * *
Sonra...
Sonra neredeyse amaçsız T24 sayfalarında dolanırken gözüm bir başlığa takıldı:
Türkiye Bu Şarkıyı Dinliyor...
Tıkladım. Açıldı.
Bir video başladı. Ekrana çakılı kaldım. Uzun sürdü ve bitti. Gözlerim - sahiden - dolu dolu, içimde boy veren umut çiçekleri, bilincimde bir mısra “Umudu kesme insandan”, yüreğimde sıcak bir coşku: Eninde sonunda biz kazanacağız...
Bu kadar.
Şimdi lütfen bu Tırmık’ı okumayı artık bırakın. Anasayfada benim yazının hemen sağındaki habere gidin. Orada
'Türkiye Bu Şarkıyı Dinliyor' yazan kutuyu göreceksiniz.
Tıklayın. Bekleyin video açılsın. Arkanıza yaslanın. Ama sakın gözlerinizi kapamayın. İzleyin...
* * *
Tamam mı? Bitti mi?
Teşekküre gerek yok.
Söyleyin haksız mıyım?
Bu kan göllerinde, bu silaha ve şiddete tapanların kolgezdiği, kimsenin kimseyi dinlemediği, düşmanlıkları, kamplaşmaları kışkırtmanın marifet sayıldığı bu berbat koşullarda, böyle yürekli, böyle hünerli ve böyle
iyi insanların varlığı içinizi ısıttıysa, onlara eklenlenmemiz gerektiği duygusu sizi de sardıysa, bu yazı hedefine hem de tam onikiden ulaşmış demektir...