Aydın Engin

14 Mart 2014

Hukuk mu? O da ne?

Başlık epey ağır değil mi? Biliyorum.

Başlık epey ağır değil mi?

Biliyorum.

Aşağıda aktaracağım, hem de yorumsuz aktaracağım  üç mahkeme kararını  okuyun. Mümkünse sinirlenmeden, ağzınızdan kötü sözler çıkarmadan, tansiyonunuz yükselmeden okuyun. Sonra da başlıkla ilgili bir de siz karar verin.

Biliyorsunuz özel yetkili mahkemeler kaldırıldı. İyi de oldu. Mahkemenin özeli, geneli olmaz. Hukuk fakültelerinde “doğal hakim” ilkesi öğretilir. DGM’lerdi, sıkıyönetim mahkemeleriydi, özel yetkili mahkemelerdi derken epeydir unuttuğumuz bir ilkeydi.

Evet, özel yetkili mahkemeler yasayla kaldırıldı.

Ardından, topluca “Ergenekon” diye andığımız darbeciler, darbe yardakçıları, darbe ortamı  hazırlayıcıları ile Cemaat’a karşı imam nikahı kıyıp kolkola giren Tayyip Erdoğan ve takımı sayesinde elikanlı katillerin de serbest bırakıldığı bir “tahliye furyası”yaşadık.

Birkaç kez yazdım, tekrarlayacağım. Özellikle siyasal davalarda  tutuksuz yargılama hukukun doğru kavranması ve uygulanmasıdır. O yüzden tahliyeleri olumlu bir hukuksal adım olarak değerlendirmek gerek. Ama misyonerlik yapıyor diye adam boğazlayan ve suçüstü yakalanan; Danıştay basıp mermi yağdıran ve suçüstü yakalanan, dolayısıyla ek kanıta ihtiyaç kalmayan katillerin de serbest bırakılması sadece kamu vicdanının yaralanması değil, hukukun da ağır yaralanmasıdır.

Peki, madem yargı erki(miz) Anayasa Mahkemesinin tutukluluk süreleri ile ilgili kararını bu kadar geniş yorumluyor, bu geniş yorumun benzer durumda olan herkese, her tutukluya uygulanması gerekir değil mi?

Yoksa Anayasa Mahkemesinin beş yılı aşan tutukluluk durumlarıyla ilgili kararında benim, sizin görmediğiniz, sadece yargıçların gördüğü  bir gizli hüküm mü var acaba?

Mesela “Sosyalistler ve Kürtler hariç” filan denmiş olabilir mi?

Saçmalıyor muyum?

Ya da saçmalayan ben miyim?

*    *    *

Buyrun size ardarda üç karar. Kimin saçmaladığına siz karar verin.

Bir: Tahliye taleplerini inceleyen İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi üç gün önce, 10 Mart Pazartesi günü Atılım Gazetesi çalışanlarının tahliye taleplerini ele aldı. Ayrıntıları bir yana bırakalım, “Sizin hakkınızda gizli örgüt üyeliğinden tutuklama kararı verildiğinde tutukluluk sürelerinin 10 yıla kadar sürmesine olanak veren kanun maddesi geçerliydi.  Anayasa Mahkemesinin tutukluluğu 5 yılla kısıtlama kararı sizin tutuklanma kararınızdan sonra çıktı. Yani size uygulanamaz.  Şu anda sizler 7,5 (yazıyla: Yedi buçuk) yıldır tutuklusunuz. Daha iki buçuk yıl hapis yatırılabilirsiniz” dedi ve tahliye taleplerini reddetti.

İki: Ertesi gün, 11 Mart Salı günü, aynı mahkeme 6 yıldır tutuklu şu meşhuuuuur Veli Küçük ile Jandarma İstahbarat Başkanlığı (JİTEM diye de okuyabilirsiniz) yapmış ve 4 yıldır tutuklu  albay Levent Ersöz hakkında tahliye kararı verdi. Her iki subay da tutuklamaya 5 yıllık kısıtlama getiren karardan çooook önce  ikişer kez ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışlardı.

Üç: Diyarbakır’da  KCK ana davasına bakan mahkeme 93 sanıklı davada, tutuklu avukatlarının verdiği tahliye dilekçelerini ele aldı. Tutukluların büyük bir bölümünün tutuklulukta beş yılı doldurmalarına sadece 30 gün kalmıştı. Mahkeme “Tahliye olurlarsa dağa çıkmaları ihtimali var” gerekçesini de yazdığı kararında ayrıca tutukluların 4 yıl 11 aydır hapiste olduklarını, beş yılı doldurmalarına daha bir ay kaldığını da hesapladı ve tahliye taleplerini reddetti. Böylece KCK tutuklularının en azından 30 günden önce dağa çıkmalarını engelledi.

*    *    *

Bu kararları veren yargıçlar  “paralel yapı”nın yargıçları mıdır; yoksa  “paralel yapı”ya paralel “öteki yapı”nın yargıçları mıdır bilemem.

Bildiğim, yukarıda aktardığım bu kararları verdiklerinden ibaret…

Şimdi lütfen yazının başlığını bir daha okuyun ve yüreğiniz elveriyorsa bana “saçmalamışsın” deyin…