Aydın Engin

25 Haziran 2013

Gezi: 3. Cumhuriyet’in tohumu

Gezi direnişi ile ortaya çıkan buluşlu, bilişli ve bilinçli muhalefet hareketi Üçüncü Cumhuriyet’in tohumudur...

 

Baştan pazarlık.  Alışılandan epey daha uzun bir Tırmık olacak. Bu çetin konunun kısa bir yazıyla üstesinden gelecek kadar usta değilim. O kadar uzun yazıya katlanamayacaklar şimdiden bir başka T24 yazarına atlasalar iyi olur.

İlk paragraftaki uyarıya kulak asmayarak okumaya devam edenler sanırım başlığa bakarak irkildiler. Şaşmam. Hele hele daha “2. Cumhuriyet” denince kirpileşen, Facebook’ta adlarının önüne TC ekleyenler “Bu da nereden çıktı” diye küplere binmeye hazırlanacaklardır.

Ama  önce yukarıdaki fotoğrafa bakıp tepkilerini birkaç saniye ertelesinler. Bu fotoğraf  T24’ün kıdemli okurları için tanıdık. Hatırlamayanlar ya da ilk kez görenlere hatırlatayım: Bu fotoğraf 29 Ekim 1961’da Türk Hava Kuvvetleri'nin Ankara’daki bir gösterisinde çekildi ve o dönemin ünlü “Hayat Mecmuası”nda yayımlandı. Fotoğrafı çeken de Türk Hava Kuvvetleri'nin resmi fotoğraf ekibiydi. Yani uçaklarla gökyüzüne “2. Cumhuriyet” yazan Türk Silahlı Kuvvetleri'ydi. 27 Mayıs darbesinden sonra eski cumhuriyetin, yani 1. Cumhuriyet’in bittiğini ve yeni bir cumhuriyet kurulduğunu ilan ediyorlardı: 2. Cumhuriyet.

Yani 2. Cumhuriyet’i savunan ya da önerenlerle “Numaralı cumhuriyetçiler” diye dalga geçen, “Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet”e saldırıldığını düşünenlerin aslında cumhuriyetlerin birinin bitip ötekinin başlamasından hiç de korkmaları gerekmiyor.

Mesela şu anda Fransa 5. Cumhuriyet’i yaşıyor ve Fransa’nın “milli birlik ve beraberliğine” hiç de  krem sürülmüyor.

Fransa 1789´dan beri bir cumhuriyet. Bugün sapasağlam, güçlü ve halkına refahı yaşatan bir cumhuriyet. Dahası laik, özgürlükçü... Ancak bugünkü Fransa Cumhuriyeti "5. cumhuriyet" diye anılır. Hem de resmen. Birincisi 1789´da kralın tepetaklak edilip, cumhur'un (=halkın) yönetimi ele almasıyla kurulmuştu. İkincisi köklü bir değişim anlamına gelen, "halkların baharı" denen o büyük yurttaş ayaklanmaları döneminde, 1848´de kuruldu. Üçüncü 1875´de. Dördüncü 2. Dünya Savaşı'nın ardından cumhuriyet yeniden yapılandırılırken, 1946´da kuruldu. Beşinci ise Fransa'nın Kuzey Afrika´daki son sömürgelerinden Cezayir'in bağımsızlığını tanıyıp "sömürgeci cumhuriyet" utancından vazgeçtiği 1958'de...

Almanya’dan, İspanya’dan, Belçika’dan başka örnekler de verilebilir. Yani korkacak, panikleyecek bir durum yok.

*    *    *

27 Mayıs sonrası uçaklarla gökyüzüne yazacak kadar 2. Cumhuriyet’i ciddiye alanlar yanılmıştı. İkinci Cumhuriyet terimini hak edecek bir dönüşüm söz konusu değildi. Tersine 1950’de seçim kazanarak iktidara gelen Demokrat Parti eliyle gerçekleşen “Birinci Cumhuriyet”in temel ilkelerindeki ve devletin örgütlenme hiyerarşisindeki kimi sapmalar 27 Mayıs 1960 darbesi ile giderildi ve “Birinci Cumhuriyet” Anayasa’ya konan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) gibi kurumlarla daha da pekiştirilmiş olarak devam etti.

İkinci Cumhuriyet terimi asıl 90’lı yıllarda ortaya atıldı. İsim babası kimdi bilmiyorum (Mehmet Altan’dan şüpheleniyorum, ama emin değilim). Ayrıca İkinci Cumhuriyet’i öneren ve savunanlar nasıl bir cumhuriyet tanımı yaptılar üstüne de yeterli bilgim yok.

Ancak 2002’de hükümet kuracak çoğunluğu yakalayan ve her seçimde oy gücünü pekiştiren AKP iktidarında “Birinci cumhuriyet”in sona erdirildiği kanısındayım.

Artık ne Meclis’in de üstünde bir MGK var, ne muhtıra verip siyasal iktidarlara ayar verebilecek, sözü dinlenmezse darbe yapıp “pis politikacıların yaptıklarını düzeltecek” bir ordu var. Keza yargı erkinin en kilit organı HSYK’da da “Ben seni seçeyim, sen de beni” sistemi tümüyle ortadan kalktı. HSYK büyük ölçüde yargıç ve savcıların oyları ile belirleniyor.  Sonucu beğenelim, beğenmeyelim (ben beğenmiyorum) bu HSYK 10 bini aşkın yargıç ve savcının tercihi.

Devletin örgütlenmesinde, siyasal yaşamın birçok alanında başka örnekler de verilebilir. Ancak yazıyı uzatmanın alemi yok. Kimilerinin – mesela benim- üniformalı ve üniformasız vesayet rejimi olarak tanımladığı “Birinci Cumhuriyet” bitti. Bundan hoşlanmayabiliriz. Ama hoşlanmak ya da hoşlanmamak gerçeği değiştirmez.

Gel gör ki eski vesayet rejiminin bitmesi, özgür, çoğulcu, adil ve demokratik bir rejime sıçrandığı anlamına gelmiyor. Birinci Cumhuriyet’in  devlet kurumlarını aynen koruyan, hatta onları (mesela polis gücünü) hem nicelikçe, hem yetkice daha da artıran bir başka vesayet rejiminde yaşamaktayız. Bunu AKP’nin en tepesindeki Tayyip Erdoğan’ın kişisel hırsları, yetersiz demokrasi kültürü ve tutkuları ile açıklayamayız. Etkisi elbette var. Ama tek etken olarak onu öne çıkarmak “O giderse her şey düzelir” gibi bir aymazlığa ebelik eder.

*    *    *

Birinci cumhuriyet epey uzun ömürlü oldu. 80 yıl hüküm sürdü. İkinci cumhuriyet o kadar uzun ömürlü olmayacak. Daha onuncu yılında kendi antitez’ini yarattı.

Gezi direnişi ile ortaya çıkan buluşlu, bilişli ve bilinçli muhalefet hareketi Üçüncü Cumhuriyet’in tohumudur. Üstelik çok genç tarlalarda boy atacak bir tohum. Nitekim birkaç haftalık Gezi direnişi sırasında bile yeşerip filizlerini gösterdi.

Kürtlerle Türklerin barışı diye de adlandırılabilecek barış süreci bir yandan, Gezi direnişinde gün ışığına çıkan çok güçlü ve çok genç muhalefet hareketi diğer yandan, üstüne onlarca gazete yazısı, ciltlerle kitap yazılması gereken bir dönemeçteyiz.

Yazılacak da.

Mesela yarınki Tırmık yine aynı konuyu sürdürecek…