Freni patlayanın AKP mi, yoksa sadece Tayyip Erdoğan mı emin değilim. Ama arada bir Bülent Arınç’tan çıkan bir iki aykırı sesi, sözü saymazsak AKP ile Erdoğan’ı özdeşleştirmek de pek yanlış değil.
Freni patlayan kamyon tehlikelidir. Zararı salt kendine değil, hatta belki kendine değil çevresinedir.
Eğer kamyonu tamamen durdurmak, şoförü değiştirmek mümkün değilse, ki öyle görünüyor, freni işler hale getirmek, kamyonun oraya buraya çarpmasını önlemek zorunludur.
Görüyorsunuz, serbest piyasa ekonomisi freni patlak AKP’nin yönetiminde vahşi kapitalizmin en acımasız uygulamasına dönüştü. Yoksullukla mücadele sadaka ekonomisine indirgendi ve emekçilerin kazanımları gözü dönmüş bir pervasızlıkla budandı. Taşaronluk kurumu alabildiğine destekleniyor. Böylece asgari ücret
esas, daha yüksek ücretler ise
istisna haline gelmekte. (Örnek isteyenler –mesela- Tuzla tersanelerine bir uğrasınlar).
Yirminci yüzyıl sonuna doğru aklı başında bütün ülkelerde terkedilen “Kalkınma, ne pahasına olursa olsun kalkınma, sanayileşme” politikaları AKP dilinde “hizmet yarışı” oldu ve üstelik bununla öğünmekteler. Nükleer enerjide “İnadım inat, diz kapağım iki kanat” dayatması; akarsu olan her yere, ırmağa, çaya değil, küçükcük, incecik derelere bile ekonomik ömrü beş on yılla sınırlı hidroelektrik santrallar (HES) dikme; dikerken doğayı hoyrat bir umursamaksızlıkla tahrip etme gözü dönmüşlüğü dört nala kalktı.
Yeni Meclis’in yeni bir anayasa yapacağı belli. Tersini söyleyen de yok. Ama AKP elebaşıları yeni Anayasayı çoktan hazırlamış da, seçimden sonra ortaya atıp, Meclis’te apar topar görüşüp, ardından referanduma götürüp işi pişirmeye niyetliler. Opsa toplumun pek çok kesiminin, mesela Kürtlerin, mesela emek örgütlerinin, mesela AKP’nin çizebileceği özgürlük ve demokrasi sınırlarının daha ötelerine vurgu yapanların önlerine konacak, göstermelik tartışmalarla oldu bittiye getirilecek yeni bir Anayasa tezgahına itirazları var. Bu itirazlarından vazgeçmeye de niyetleri filan yok.
Ve Kürt sorunu... Kürt siyasi hareketinin “İşte TRT Şeş, işte üniversitelerde Kürtçe enstitüleri, daha ne olsun” dayatmalarına boyun eğip, demokratik özerklik, yerel yönetimlerin yetkilerinin yeniden ve çok köklü tanımlanması, dağdan inilince düz ovada siyaset yapabilme olanaklarının kısıtsız, engelsiz sağlanması gibi taleplerinden vazgeçmeleri mümkün değil. Oysa AKP’nin tek sesi Tayyip Erdoğan “Kürt meselemiz yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunları vardır” gibi anlamsız, demagojik yorumları ısıtıp ısıtıp önümüze sürüyor...
Örnekleri sayfalar drolusu uzatabilirim, uzatabilirsiniz.
Ama bu kadarı bile AKP’nin freninin boşaldığını, paçalarından akan kibirle “Dediğim dedik, çaldığıım düdük” çizgisinde yürümeye niyetli olduğunu yeterince kanıtlıyor.
* * *
12 Haziran seçimleri AKP’nin bu tehlikeli ve zararlı gidişini frenleme
fırsatını, dahası
ödevini önümüze koyuyor.
Çok fazla seçenek yok.
Kimileri bu freni CHP’ye oy vererek sağlamaya yönelecek. CHP kendi eliyle kendi ayağına vurduğu prangalara rağmen yine de iyi kötü bir fren işlevi taşıyacağa benziyor.
Ama bir seçenek daha var. Daha etkili, daha radikal bir
fren seçeneği...
Yüzde 10 barajı aşmak için seçimlere bağımsız adaylar formülü ile girecek olan BDP’nin yanı sıra sayıca küçük ama entellektüel ve kültürel birikimi ile güçlü ve etkili sosyalist örgütler ve kişiler bir
blok oluşturdular:
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku...
12 Haziran için kararınızı netleştirmeden önce bu “blok”un sesine bir kulak vermenizi, kimlerin desteğini aldığına bir göz atmanızı öneriyorum.
Yapacağınız pek yalın:
İnternette
www.bagimsizlarmeclise.com sayfasını tıklayın... Açılacak sayfada kısa bir tur atın...
Devamını önümüzdeki günlerde zaten bir kaç kez daha konuşacağız. Siz hele şu turu bir atın...