Aydın Engin

19 Ağustos 2019

Dört kadın, bir umut

Orada barış, demokrasi, adalet, özgürlük ortak paydasında buluşan, buluşabilen, o dili konuşan, konuşabilen dört kadın vardı

Dersim'de dağlar yanıyor. Valilik "Fotoğraf gerçek değil ama yangın gerçek" anlamına gelen bir açıklama yaptı. Ardından bir açıklama daha "Çatışma var. O yüzden yangına müdahale edilemiyor."

Sen salt yaşadığı yerdeki, köydeki, Ada'daki yangınlara duyarlı bir bencil değilsin. Dersim'in de sesi olmalısın. Otur yaz...

Kaz Dağları’nda altın uğruna doğanın altını üstüne getirmek için zorba bir uğursuzlar çetesi kol kola girdi... Ancak on binler de dün yine oradaydı. Fazıl Say bahaneydi. On binler bir kez daha "Varız, inatçıyız " diye kükrediler.

"Kaz Dağları için beş altı Tırmık yazdım" deme sakın. Bıkma, inatçı ol ve yine yaz. Sonra yine yaz...

Topu topu elli yıl işe yarayacak Ilısu Barajı için su tutulmaya başlandı. Sonbaharda on bin yıllık Hasankeyf sular altında kalacak. Yukarıda yamaçta "yapay ve tarihsiz" yani çakma bir Hasankeyf yaptılar...

Doğaya ve insana yönelen bu vahşi saldırıda "Artık ne desek, ne yazsak boş. Devlet zoru üstün geldi" deyip susma. Bu suçu hatırlat. Sakın unutturma. Yazdın, yine yaz...

41 baro, adli yıl açılışında yargıya devlet yöneticilerinin, siyasetçilerin konuk olması yerine yargının devlet başkanına konuk olacağı bir adli yıl açılış törenini protesto ettiler, Yargının bağımsızlığının sembolik ama önemli bir yara alacağını açıkladılar ve adli yıl açılış törenine katılmayacaklarını ilan ettiler. 81 baro içinde -şu ana kadar- 41 baro.

Yani yarı yarıya...

Sahiden öyle mi?

Türkiye'de irili ufaklı 81 baroda 106 bin 436 avukat kayıtlı. Adli yıl açılış törenine katılmayacaklarını açıklayan 41 baro bu avukatların 97 bin 445'ini temsil ediyor.

Birisi yarı yarıya mı demişti?

Bütün baroların üst örgütü Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) Başkanı olan zat bu duruma belli ki çok öfkelenmiş, "Tuzu kuru olanların ne dediği önemli değil" buyurdu.

Büyük baro, küçük baro, güçlü baro, sesi çıkmayan baro gibi nitelemeler duymuşluğum var. Ama "Tuzu kuru baro" tanımını ilk kez duyuyorum. Bir baronun "tuzu" nasıl kuru olur acaba? Hatta bir baronun neden tuzu olur?

E, o zaman otur bunu yaz...

*   *   *

Hayır.

Bugün, önce ve öncelikle o dört kadını yazacağım.

Hani Bakırköy'de bir lokantada buluşan Selvi, Dilek, Başak ve Aygül adlı dört kadını...

Biliyorum onlardan ille de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun karısı Selvi Kılıçdaroğlu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun karısı Dilek İmamoğlu, HDP'nin tutuklu eş başkanı Selahattin Demirtaş'ın karısı Başak Demirtaş, HDP'nin tutuklu eş başkanı Selahattin Demirtaş'ın kız kardeşi Aygül Demirtaş diye söz edildi, söz ediliyor, söz edilecek.

Niye?

Dahası, kimileri ağır analiz yapan siyaset uzmanı havasında gözlerini kısıp ahkâm kesecek:

- Yok abi, bu buluşma önemli. O kadınlar kocalarına haber vermeden, hatta izin almadan böyle bir buluşmaya kendileri karar vermiş olabilirler mi? Geçiniz efendim Bu gelişme önemli bir siyasal anlam taşıyor.

Hayır, taşımıyor.

Dört özgür ve güçlü kadın karar verdiler ve bir araya geldiler. Bahane ile içlerinden birinin birkaç gün önceki doğum gününü de bir pasta kesip kutladılar; sohbet ettiler, Yüzleri gülüyordu; yüzleri ışıldıyordu.

*   *   *

Peki bu buluşma önemsiz mi?

Hiç de değil. Önemli, çok önemli.

Türkiye'nin yaşadığı kamplaşmayı "Herkes birbirine sarılsın; kimse kimseye karşı çıkmasın; hep beraber el ele tutuşulsun. Lay lay lom..." sığlığında ele alıp reçetelen yazanlara verilmiş değerli bir yanıttı.

Orada barış, demokrasi, adalet, özgürlük ortak paydasında buluşan, buluşabilen, o dili konuşan, konuşabilen dört kadın vardı.

Kocalarından izin filan almadılar.

Ama belki kocalarına ders verirler.

O yüzden bu yazının başlığı "Dört kadın, bir umut" oldu.

Küçücük bir adım attılar. Küçücük bir umut kıvılcımı çaktılar.

Kendi adıma, ayağa kalktım ve alkışladım...