Aydın Engin

13 Mart 2013

Dobra Dobra Konuşurmuş da, Ondanmış…

Başbakanın bir danışmanı var. Üstelik baş danışman: Yalçın Akdoğan

Başbakanın bir danışmanı var. Üstelik baş danışman: Yalçın Akdoğan. Hem danışman, hem milletvekili. AKP içindeki bazı çevreler Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıkınca başbakanlık koltuğuna onun oturacağından bile söz ediyorlar. Yani AKP içinde önemli bir zat.

Dahası ucundan kıyından meslektaş bile sayılır. Eskişehir Anadolu Üniversitesinin İletişim Fakültesinin basın-yayın bölümünden mezun. Yüksek lisansı da oradan. Nitekim danışmanlığın ve milletvekilliğinin yanı sıra Star gazetesinde “köşe yazarlığı” da yapıyor.

Başbakanın ““Eğer böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin bu gazeteciliğin” sözleri üstüne kopan fırtınada AKP’yi ve özellikle Başbakanını (Başbakanı değil, başbakanını) aklama ödevi anlaşılan bu ucundan kıyından meslektaş, danışmanbaşı Akdoğan’a düşmüş.

Star’daki dünkü köşe yazısında döktürüyor. İletişim Fakültesi mezunu olarak (kaderin cilvesine bakın siz) stajını 1987’de Milliyet’te yapmış. O zamanlar “siyasi iktidarların medyayı pervasız ve ilkesiz bir şekilde kontrol etmeye, yönlendirmeye çalıştığını, medya üzerinde terör estirdiğini düşünürdüm” diye yazıyor ve ekliyor “…Son dönemde siyaset kurumu tarafından baktığımda bu ilişkinin çok da dışarıdan göründüğü gibi olmadığını, en azından bu iktidara yönelik olumsuz imajın hakkaniyeti yansıtmadığını düşünüyorum…”

(Şimdi burda kilisenin kulesine çıkıp bakınca olup bitenin farklı göründüğüyle dalga geçen o edepsiz “papaz-zangoç fıkrası”nı anlatmak vardı ama niyetim ne Akdoğan’a, ne başbakanına sataşmak değil. O yüzden geçelim.)

*    *    *

Bu meslekte epey eskiyim ve Akdoğan gibi medya-iktidar ilişkisine bir de “siyaset kurumu” tarafından hiç bakmadım, bakamadım, bakmaya da niyetlenmedim. Gazetecilik mesleği açısından ise çok baktım ve medya-iktidar ilişkisinin ne kadar kirli, ne kadar karşılıklı çıkarlara dayandığını ve ne kadar acımasız olabileceğini yaşayarak biliyorum. Hepsini sıralamaya kalksam kalın bir kitap olur.

Yalçın Akdoğan da bunu biliyor. Nitekim yazmış da: “Daha önceki iktidar dönemlerinde kapalı kapılar ardından yürüyen bu ilişki biçimi AK Parti iktidarında miadını doldurmuş durumda. Daha önce Başbakanlar yargıya gitmezler, bu işleri başka türlü hallederlerdi.”

Çok doğru.

Peki sonra ?

Sonrasında “danışmanbaşı”nın zurnası “Zırt” diyor. Aynen aktarıyorum:

“…Başbakan Erdoğan doğru bulmadığı hususları çıkar dobra dobra söyler, kendisini savunur, gerekirse hukuki yollara başvurur.
Bunun ötesinde kimse kendi tasarruflarına hükümeti alet etmesin, ürettikleri tezviratlara bizim isimlerimizi karıştırmasın…”

Olur. Karıştırmayalım.

Örneğin Başdanışmanın Başbakanı birkaç gün önce  “Batsın senin bu gazeteciliğin” dediğinde…

Örneğin Başdanışmanın Başbakanı2010 yılında “…Ben de şimdi o gazetelerin patronlarına sesleniyorum. ‘Ne yapayım köşe yazarı, hakim olamıyorum’ diyemezsin…… O insanlara o kalemleri teslim edenler de der ki: ‘Kusura bakma kardeşim, bizim dükkânda sana yer yok. Çünkü herkes vitrinine layık olanını koyar” diye yağıp gürlediğinde…

Örneğin Başdanışmanın Başbakanı Ağustos 2012’de “Bu adamları köşe yazarı olarak nasıl tutuyorsunuz” diye sorduğunda…

Örneğin Başdanışmanın Başbakanı İstanbul’da Çayırbaşı-Sarıyer tünelinin açılışında “…Bir teşekkürünüz yok mu? Verin işte bunu manşetten” deyip gazetecilere gazetecilik dersi verdiğinde…

Örneğin Başdanışmanın Başbakanı…

Haydi bu kadar örnek yetsin…

Bütün bu sözlerin anlamı Başbakanın “dobra dobra” konuşmasından ibaretmiş. Bu sözleri dinleyen medya patronları, ki her biri sanayinin, ticaretin, finans piyasasının bir yerlerinde at koşturan namlı ve iri kıyım işadamlarıdır, hiç korkmazlar, “Yok canım, Başbakan dobra dobra konuştu, hepsi bundan ibaret” derler ve düşündüklerini özgürce yazan gazetecilere kaş çatıp, parmak sallamaz, olmadı kapının önüne koymazlar…

İnanmadınız mı ?

Yerseniz…

*    *    *

Sorun Hasan Cemal arkadaşımızın iki haftalığına (belki de sürekli) susturulması değil. Sorun “Hasan Cemal vakası” filan değil. 28 Şubat döneminde generallerin pervasızca medya patronlarına çeki düzen verdikleri dönemi andıran bir “çeki düzen operasyonu”nu yaşıyoruz.

Generallerin topu tüfeği, tankı, MGK’sı vardı. Korkulurdu.

“Dobra dobra” konuşan Başbakanın iri kıyım işadamı olan medya patronları üstünde tank kadar, top kadar etkili silahları var.

Kanıt mı?

Medyanın yandaş sayılmayan kesiminin epeydir çeki düzen verilmiş, sade suya tirit sayfalarına, suya sabuna dokunmayan TV ekranlarına bakın yeter…