Başlıktaki yarım cümleyi nasıl tamamlardınız?
Sanırım kimileriniz cümleyi “...en iyisidir” diye tamamladı...
Ve bence fena halde yanıldı...
Yine sanırım kimileriniz, özellikle “yorum yaz” kutusuna “faşizme beş kala” incileri döktürenleriniz ise “...en kötüsüdür” diye tamamladılar...
Eh, bence onlar da fena halde yanıldılar.
* * *
Demokrasiye gelinceye kadar insanlık birbirinden pek farklı rejimler, siyasal iktidarı belirleyecek yöntemler yaşadı.
Sanırım başlangıçta çoluk çocuk torun torba derken kocaman bir insan topluluğuna ulaşan ailelerde (klan, kabile) en yaşlı, bazan da en güçlü olan iktidarı eline aldı.
Sonra gün geldi kötü ruhları kovma, iyi ruhları çağırma, yağmur yağdırma, aşırı yağmuru önleme gibi yetenekleri olduğuna inanan büyücüler, rahipler iktidar oldu...
Eski Yunan’da “çoban krallar” döneminde kabilenin, kentin, bölgenin en fazla malı mülkü, koyun sığır sürüsüne sahip varsılı iktidarı da elinde tuttu.
Gün oldu, tiranlar, despotlar, krallar, imparatorlar, kendisine kutsallık yakıştırılmış dinsel önderler iktidar asasını taşıdı.
Ortaçağ Avrupası’nda, uzak Çin’de, Japonya’da asılzade (=aristokrat) sınıfın en güçlüsü, en çok asker besleyeni, yani en varsılı kral olup iktidarın en tepesine çöreklendi. İktidarı kendi dölünden gelen oğullarına aktararak hanedanlar oluşturdu...
Sonra 1789 Fransız Devrimi ile Fransa’da ve 1848’de “halkların baharı” diye anılan burjuva devrimleri çağında bütün Avrupa’da iktidar, yurttaş (=Bürger, Citizen, Citoyen) denen sermaye sahiplerinin eline geçti. Bu aynı zamanda uluslaşma dönemiydi. Ülkelerini gümrük duvarları ile yabancı sermayedarlardan koruyan burjuvalar “ulus” kavramını ürettiler ve ona sarılarak aynı dili konuşan, aynı tarihsel geçmişten gelen, hatta bazı ülkelerde aynı ırktan olan insanları ulus denen çimentoda birleştirdiler. Milliyetçilik (=ulusalcılık) ideolojisini yaygın ve egemen ideoloji kılarak öteki uluslarla rekabet eden, rekabet tıkanınca savaşa giren ulus-devletler ortaya çıktı.
Demokrasi de gerek kavram olarak, gerekse bir rejim biçimi olarak aynı çağların ürünü. (Tabii bu bağlamdaki demokrası ile “Atina demokrasisi” denen antik çağın köleci düzenlerini birbirine karıştırmamak gerektiğini belirtmeme gerek yoktur sanırım...)
Bu saydığım temel rejim biçimlerinin yanısıra askeri diktatörlük, faşit diktatörlük, oligarşi vb. iktidar biçimleri gibi insanlığın tanık olduğu ve olageldiği rejimler de var...
Yani demokrasi tarihin belli bir döneminde ve dönemecinde ortaya çıkmış ve tarihin belirli bir döneminde var olacak bir iktidar biçiminden ibaret.
Ona ne ebedilik tanıyabiliriz ne mükemmellik.
En kestirme tarifi ile demokrasi rejimlerin en az kötü olanıdır ve bu yargı bugün için yani şimdilik geçerlidir.
İnsanlık demokrasiden daha iyi bir rejimi bulup ürettiğinde demokrasiyi tarihin çöp sepetine atmaması için hiçbir neden yok.
Başlıktaki yarım cümleyi ben böyle tamamladım. Yani bir kez daha: Demokrasi rejimlerin en az kötü olanıdır...
İster çoğunluğun azınlık üstündeki egemenliği denen “kötü yanı”ndan söz edin; ister demagogların (=Halk dalkavuklarının) elinde bilinci bulandırılan kitlelerin sürüye dönüşüp, iyileri değil en kötüleri iktidara taşıdığından söz edin; ister dar çıkarların tuzağından kendini kurtaramayan “Ben yerine biz” demeyi başaracak bilinç duruluğuna ulaşamamış seçmen kitlelerin sonucu belirlemesindeki sakıncalara değinin...
Dedik ya... Demokrasi en iyi rejim değil, en az kötü olan rejimdir...
Ne çare ki insanlık henüz ondan da az kötü olan bir rejim “icat” edemedi. Ama insandan umut kesilmez. Er geç bulup çıkaracaktır...
Demokrasinin kötü yanlarını saymak zor değil. Üstelik bunlar az da değil...
Peki demokrasiye itiraz edenler, “Halk cahil oyunu bilinçli kullanamıyor... Halk çıkarcı, yarım kilo şekere, iki torba pirince oyunu satıyor” filan deyip demokrasiye karşı çıkanlar, “seçilmişler iktidarı”nda binbir sakınca bulanlar nasıl bir rejim öneriyorlarsa. o rejimin neden ve hangi noktalarda demokrasiden daha iyi olduğunu bizlere bir anlatsalar da anlasak...
Demokrasiye bu kadar şiddetle itiraz ettiklerine, mesela “laikliği korumak için gerektiğinden demokrasiden vazgeçilir” noktasına sık sık ulaştıklarına bakılırsa herhalde bir bildikleri var...
O bildiklerini bizimle paylaşırlar mı acep?