Aydın Engin

11 Mayıs 2012

Çöp ve Mertek

Suriye’de iç savaş benzeri bir çatışmaya dönüşmüş iktidar kavgasında taraflardan birinin yanında saf tutmak gibi bir aymazlık bizden uzak olsun...

Yine Suriye üstüne yazacağım.

Hayır, Şam’da dün korkunç bir cankırımı ile sonuçlanan patlamadan yola çıkıp “Gördünüz mü Suriye muhalefeti denen Sünni hareket de masum değil” filan gibisinden karşılaştırma yapmak gibi bir niyetim yok.

Daha kestirmeden söyleyeyim: Suriye’de iç savaş benzeri bir çatışmaya dönüşmüş iktidar kavgasında taraflardan birinin yanında saf tutmak gibi bir aymazlık bizden uzak olsun.

Ama Hükümet’in ( En azından Başbakan Tayyip Erdoğan’ın) açıkça Sünni kanadın yanında yer alıp Türkiye’yi sonuçları öngörülemeyecek kadar korkunç bir savaşa sürüklemesine seyirci ve suskun kalmak gibi bir aymazlık da bizden uzak olsun.

Başbakan’ın Suriye konusunda Türkiye’nin bu işe karışmasının bir zorunluk olduğunu söylerken ileri sürdüğü gerekçelerin hemen hiç biri tutarlı değil; inandırıcı hiç değil.

İnsanı gerekçelerle Suriye Baas rejiminin  ezdiği kitlelere yakın duruluyor, Baas’a kaş çatılıyorsa Sudan’da çok daha kanlı ve zalim bir cankırım, hatta soykırım uygulayan diktatör Ömer el Beşir’in Ankara’da birinci sınıf protokolle ağırlanmasına ne diyeceğiz?

Suriye Baas’ının göstermelik bir demokrasiye bile yanaşmaması yüzünden Türkiye’nin kesin tavır alması gerekiyorsa, Suudi Arabistan’la, Katar’la, Körfez emirlikleriyle, Kuveyt’le can ciğer kuzu sarması olan bir Türkiye’yi nasıl açıklayacağız?

Ve en sık kullanılan tanıt (=argüman): Beşer Esed ve Baas yönetimi, ülkedeki Sünni Arap çoğunluğun ve Kürt azınlığın demokrasi ve özgürlük taleplerine şiddet kullanarak, kan dökerek cevap veriyor ve Suriye ile 910 kilometrelik bir sınırı paylaşan Türkiye bu insanlık dramına seyirci kalamaz.

Doğrusu haklı bir gerekçe.

Ama bu gerekçeye sarılarak dış politika belirleyecek ülkeler sıralanırsa Türkiye ilk sıralarda değil, son sırada filan yer alır.

Ülkedeki Kürtlerin en masum demokratik taleplerini, mesela anadilini özgürce kullanmak, geliştirmek, anadilinde eğitim görmek gibi; yerel yönetimlerin Ankara’dan değil, yerinde yönetilmesi gibi taleplerine asla yanaşmayan, yasaklarla, bin dereden su getiren mezaretlerle cevaplayan ve taleplerinde ısrar edenlere hapishane yolunu gösteren bir Türkiye, Suriye rejimine akıl öğretme, öğüt verme hakkına sahip midir?

30 yıldır süren savaşa son verecek barışçıl çözüm için çaba göstermeyen, askeri yöntemlerle Kürt sorununu çözeceğini durmadan ilan eden ve 30 yıldır çözemeyen Türkiye’nin, Baas rejimine akıl ve öğüt vermesi ne kadar haklıdır dersiniz?

“Ama Baas rejimi ve Beşar Esed halkına karşı bombalarla, tanklarla, toplarla saldırıyor, öldürüyor” diyenler var.

Demesinler. Uludere belleklerde silinecek kadar eski günlerde değil, bir kaç ay önceydi. Hani şu devletin savaş uçaklarının, aynı devletin yurttaşlarını bombalayarak yok ettiği Uludere’den söz ediyorum. Hani “Şike soruşturması” için Başbakanıyla, parlamentosuyla, Federasyonu ile kolları sıvayan, ama Uludere soruşturması için “mış gibi yapma”ya bile yanaşmayan Türkiye’den söz ediyorum.

*    *    *

Böylesi durumlar için bir halk deyişi, “Kendi gözündeki merteği görmez, gider elalemin gözündeki çöple uğraşır” der.

Çok mu  yalın bir değerlendirme oldu?

Ne bekliyordunuz peki? Durum bu kadar yalın, bu kadar aşikar. Türkiye, yalanlar, inandırıcılıktan uzak gerekçeler kullanılarak bir savaşa sürüklenmek isteniyor.

Evet. Bu kadar yalın.