Aydın Engin

08 Eylül 2010

Biraz Gülümseyelim (mi?)

Geceleri balığa, karidese çıkıyorlar; gündüz de akşamüstüne kadar uyuyorlar. Bu okey denen oyun da dört kişi...

Yazlıkçılar gitti. Ada bize kaldı.
Ama balık yasağı da bitti. Çınarların altında benim ahpaplar sabahları pek görünmez oldular.
Geceleri balığa, karidese çıkıyorlar; gündüz de akşamüstüne kadar uyuyorlar. Bu okey denen oyun da dört kişi tamam olmadan oynanmıyor. 
Sonuçta akşamüstü sohbetleri ile idare ediyoruz.
Sohbetlerin konusu malum...
Bir üstteki yarım cümleyi nasıl tamamladınız.
Bahse girerim ki “Referandum” dediniz; “Evet mi, hayır mı, boykot mu” tartışmasıdır diye düşündünüz.
Ve yanıldınız...

Baş sohbet konusu elbette balık.
Olmayan balık. 
Boş kasalarla balığa çıkıp sabaha karşı kasaların yarısını bile dolduramadan dönüyor balıkçılar.
Oltacılar ise zaten istavritle izmarite talim ediyorlar ve çektikleri balık kendilerine bile yetmiyor...
Çaktırmadan trol çekerek, trolün balığı tükettiğini düşünenler ise trolden biraz daha az zararlı algarna çekerek, ama yasal  uzunluğu üç metreyi geçmemesi gereken algarnayı altı metreye filan çıkararak Marmara’da balığı tükettiler. Şimdi oturup dizlerini dövüyorlar.
Tekerlekli arabada balık satan  dalgasını geçiyordu:
- Haydi Danimarka kolyosu bunlar... Satan da utansın, alan da utansın.

Adam haklı. Balık yasağının bittiği gün denizin ortasındaki Marmara Adasında bile buzhaneden çıkma, ithal kolyos satılıyordu.
*    *    *
Bir kaç gün önce siyasetle hiç ama hiç ilgisi olmayacağını sandığım, sessiz sedasız sohbet izleyen biri durup dururken lafa karıştı:
- Arkadaş bu Apo’ya yapılan insan haklarına aykırı değil mi?
Hoppalaaaa!..
Tamam böyle düşünenler olabilir. Ama konuşanının ağzından bugüne kadar bırak PKK sorunu üstüne iki çift laf, siyasetin Se‘si çıkmış değil. 
Devam etti:
- Mahkum olduysa oldu. Kaç bin kişi mapusta. Hükümlü yani. E, o adamcağız niye İmralı’da? Koysunlar bir memleket hapishanesine. Anası, danası, babası, varsa karısı, akrabası ziyaret etsinler...
Sohbet ve bakışlar kaçınılmaz olarak onda kilitlendi. Biri dalgasını geçerek sordu:
- Nerden çıktı lan bu şimdi ?
O tınmadı bile, devam etti:
- Tabii. Vatandaşlar eşit değil mi? O adam niye İmralı adasında? Adanın altında denizaltı, üstünde iki hücümbot gün yirmidört saat nöbet turu atıyor. Kimseyi yaklaştırmıyorlar... İnsan hakları diyorlar hani, nerde insan hakları peki?
Valla bizimki haklı gibi de, şimdi balık konuşurken bu nerden çıktı?
O devam etti:
-Bak arkadaş, gece picamaları giyip televizyonda son haberlere bakıyor, sonra da  yatıyoruz ya... İşte o haberlerde Apo, söz misali, Adapazarı hapishanesine sevkedildi diye bir haber duysam, pijamalarla  atlarım motoro, ver elini İmralı...
İyiden iyiye karıştı. Anlamadık. O anlattı:
- Ben deyim on, siz deyin on iki  yıldır İmralı’nın kıyısına, kuytusuna, koyuna, açığına yanaşan, ağ serpen balıkçı oldu mu ? Olmadı di mi ? İmralı’nın her yanı şimdi balık kaynıyor arkadaş. Daldır elini çek balığı...
Bu akıl yürütmeye kimse itiraz etmedi. Balığı sadece satın alıp yiyen ben bile bu zeka pırıltısına alkış tuttum...
Yani haberiniz olsun; Marmara, Avşa ve Paşalimanı balıkçıları Öcalan’a uygulanan cezayı insan haklarına aykırı buluyorlar ve galiba yerden göğe haklılar...
*    *    *
Peki, bugünlerde böyle bir Tırmık da ne oluyor” diyenleriniz mi var?
Valla İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den, Diyarbakır’dan kiminle telefonda konuştuysam, ilk sözleri “Şu referandum itiş kakışından kusmak geldi” oluyor...
Belki siz de o haldesinizdir diye düşündüm ve becerebilirsem belki bir gülümseme molası verirsiniz hesabı yaptım. 
Hesabım tuttu mu bilemem.
Ama yazarken ben bile keyiflendim...