Pek çok kişi ütopya sözcüğünü, günübirlik olaylardan söz ederken hep "olmayacak duaya amin demek" ya da "Boş hayal bu" anlamında kullanıyor. Ben de onlardan biri idim.
İdim…
Siyasal göçmenlik yıllarımda, Frankfurt’ta, Nazi toplama kampından sağ kurtulmayı başarmış Alman komünisti Walter K. ve bir Alman arkadaşla bira höpürdetip sohbet ederken ütopya sözcüğünü yine “O dediğin olmayacak iş” anlamında kullandım.
Yaşı 80 üstü, kendi delikanlı Walter gözlerini kıstı, dudaklarını büzdü, suratını ekşitti:
- İyi dinleyin, dedi. Ütopyasız insanın ottan pek farkı yoktur; ütopyasız hareket, parti ise rüzgarın önünde sürüklenen kalabalıktan ibarettir…
O gün bugün ütopya sözcüğü benim için yaşanan güne, yıla, döneme anlam kazandıran bir hedefi anlatır…
Haydi şimdi KCK ütopyasını tartışalım…
* * *
Ulus teriminin uluslararası literatürde pek yalın bir tanımı var:
Ulus: Devleti olan halk!
Ortadoğu’da iki halk (Kürtler ve Filistinliler) hariç bütün halkların devleti var.
Filistin bu konuda epey yol aldı. Tabii 65 yılda alınan yola "epey" mi demeli, "bir arpa boyu" mu demeli tartışılmalı. Yine de Birleşmiş Milletlerde devlet yakın bir tanımlama ile temsil edilme gibi kazanımları var.
Buna karşılık dört ulus-devlet arasında paylaşılmış Kürtlerin devleti yok.
Şimdi soralım:
- Olmalı mı ?
Bu soruya Kürt milliyetçileri büyük olasılıkla "Elbette olmalı. Olacak da…" diye cevap veriyorlar.
Ancak Türkiye Kürdistan’ında belirleyici siyasal güç olduğu artık tartışılmazlık kazanmış PKK-BDP çizgisi bu soruya öyle cevap vermiyor.
Onların cevabı: KCK.
Koma Ciwaken Kürdistan. Yani Kürdistan Topluluklar Birliği.
KCK sözleşmesinin 2. Maddesi bu örgüt modelini tanımlıyor.
Şöyle: Koma Ciwaken Kürdistan (Kürdistan Topluluklar Birliği) demokratik, toplumcu-konfederal bir sistemdir. Devlet olmayan, örgütlenmiş, demokratik, siyasal ve toplumsal bir organizasyondur.
KCK’yı "PKK’nin kent örgütlenmesi" gibi sığ hatta saçma bir cümleyle tanımlayanları ciddiye almayalım ve geçelim.
Keza KCK sözleşmesinde yer alan ve Stalinist çağrışımlar yaptıran kimi madde ve cümleleri de geçelim. Çünkü eninde sonunda bu çağdışı kalmış yaklaşımların aşılacağı kanısındayım. Aşılamazsa zaten ölü doğan bir örgütlenme modeli ile karşılaşırız.
KCK modeli Öcalan’ın kendi özgün önerisi mi, yoksa iz bırakmış bir düşünür olan, gençliğinde anarşizmle flört etmiş, geçen yüzyıl biterken bu bağını kesinlikle koparıp Marksizm üstüne ilginç, Leninizm üstüne aykırı çalışmalarıyla ünlenmiş Murray Bookchin’nden mi esinlendi bilemiyorum.
Bildiğim, Öcalan’ın bazan "devlet olmayan organizasyon" bazan "Demokratik konfederasyon" terimleriyle tanımladığı bir örgütlenme modeli.
Meraklısı Öcalan’ın savunmasında ve daha sonraki yazılarında daha ayrıntılı bilgi edinebilir. Ancak bir gazete yazısı çerçevesinde kalalım. KCK, dört ülkedeki ulus-devletlerin varlıklarının sermayenin küreselleştiği şu dönemde de hemen son bulmayacağını görüyor ve bir Kürt ulus-devleti yerine dört ülke sınırları içindeki Kürtlerin özgürce ilişki kurabilecekleri, kültür, ekonomi, sanat, eğitim alanlarında pasaport ve benzeri engellerle karşılaşmayacakları bir model öneriyor.
Sadece iyi anlaşılması için (çünkü tam bir benzeşim yok) bir örnek vereyim: Benelüks modeli. Yani henüz Avrupa Birliği yokken, daha "Ortak Pazar" aşamasında iken Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un oluşturdukları ve siyasal literatürde “Benelüks modeli” olarak adlandırılan organizasyon. Ekonomiden başlayıp hemen hemen yaşamın bütün alanlarında bu üç ülkenin yurttaşları, kendi devletlerine bağlılıklarını sürdürerek serbestçe hareket ediyorlardı. AB kurulup, Avrupanın neredeyse tümünü kucaklayan bir çatı örgütüne dönüştüğünde Benelüks modelinin de pek anlamı kalmadı. Ama işlev taşıdığı dönemde Lüksemburg, Hollanda, Belçika devletlerinin uyguladıkları ve sonunda o devletlerin parçalanmasına, çökmesine filan yol açmayan; tersine üç ülkedeki halkların ilişkilerini zenginleştiren bir model olarak var oldu.
KCK da Türkiye, Irak, Suriye, İran arasında benzeri bir modelin kurulması, bu mümkün olmuyorsa, bu dört ülkedeki Kürt etnik kökeninden yurttaşlarına bu olanağın tanınmasını öneriyor ve öngörüyor.
Bu ay Erbil’de toplanacak Kürt Ulusal Kongresinde ve sonrasında bu model nasıl karşılanır, benimsenir mi, red mi edilir bilemem.
Ancak Türkiye’nin (ve İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin) bölünme korkuları ve kaygıları yerine bu modeli ciddiye almaları, hatta tercih etmeleri gerekmez mi?
Tersi, Kürtlere dönüp “ Oturun aşağıya, kesin sesinizi” demek. Yani "Savaşa devam" demek.
* * *
Çok karmaşık ve yakıcı bir konuda ve bir gazete yazısının zorunlu sınırları içinde KCK modelini daha da ayrıntılamak mümkün değil.
Yine de bu yazıda ele alındığı kadarına kimi okurlardan, özellikle milliyetçi eğilimleri güçlü okurlardan “Saçma...Olmayacak duaya amin… Kürt ulus-devletine giden yolun taşlarını döşemek bu” gibi tepkiler beni şaşırtmayacak.
Ama Kürt sorununa mutlaka barışçıl bir çözüm bulunmasından yana olanların KCK’yi ciddiye alması ve tartışması gerektiğine inanıyorum.
KCK bir ütopya mı ?
Evet bir ütopya.
Kürtlerin yaşadığı dört ulus-devletin Kürtlere karşı bugüne kadar izledikleri ve pek vazgeçmek eğiliminde olmadıkları gözlenen tutumları gözönüne alındığında gerçekleşmesi pek zor bir ütopya…
Ama ütopyalar iyidir.
İnanmazsanız yazının başına dönün ve benim bilge (ve rahmetli) dostum, Alman komünisti Walter K.’nin sözlerini bir daha okuyun…