Binlerce kişinin KCK üyeliğinden tutuklanıp hapishanelere doldurulduğu; KCK’nin Türkiye Cumhuriyeti'ni bölüp parçalamayı hedefleyen bir örgütlenme modeli olduğunun hükümette, devletin öteki erk merkezlerinde ve merkez medyada genel kabul gördüğü bir ortamda KCK’yi Kürt sorununda bir çözüm önerisi olarak değerlendirmek çubuğu tersine fazla bükmek olacak. Biliyorum. Böyle bir değerlendirme kolayca karşı tanıtlarla (=argümanlarla) çürütülmek istenecek ve üstelik bunlar epey güçlü tanıtlar olacak. Bunu da biliyorum.
Ama yine de...
Kestirmeden söylersek merkezinde PKK’nin yeraldığı Kürt siyasal örgütlenmesi KCK’yi, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun kanayan yarası Kürt sorununun barışçıl çözümü için öneriyor.
Ütopik ya da ayakları havada bulabilirsiniz. Bunda haklı da olabilirsiniz. Kürtlerin yaşadığı dört ülkede ulus-devlet yapısı inatla ve kıskançlıkla savunulurken KCK’nın işlerlik kazanması bu ülkelerin “ulus-devlet” yapısını ciddi ölçüde çatlatacaktır. Bugünün (sadece bugünün) koşullarında İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin ve elbet Türkiye’nin KCK yapılanmasına yeşil ışık yakmaları pek mümkün görünmüyor. Bunu da biliyorum.
Ama yine de...
Türkiye’nin (İran mollalarının, Suriye’de Baas iktidarının, Irak’ta gürleyen ama yağamayan Bağdat hükümetinin) Kürtlere sundukları bir çözüm önerisi yok.
Haydi bu kadar insafsız olmayayım, çözüm diye sundukları, “Varolan haklarınızla yetinin, arada bizden ufak tefek yeni haklar gelirse şükredin” diye özetlenebilecek önerilerden ibaret.
Yani yok.
Buna karşılık Kürtler bazı öneriler geliştiriyorlar. Türkiye’de 30 yıllık savaşı sonlandırabilecek, Baas iktidarı sonrası Suriye’de Kürtlerin kendilerini güvende ve eşit haklı yurttaş hissedebilecekleri, Irak’ın Kuzeyinde her an çatışmaya dönüşebilecek gerginliği ortadan kaldırabilecek öneriler. (İran’ı atlamadım. Ama ora Kürtlerinin ne önerdiği üstüne bir bilgim yok)
Hepsini tek tek ele almak bu gazete yazısının sınırlarını da, bu gazetecinin bilgisini de aşar. Ancak Öcalan’ın ürettiği, 1999’da Kürt siyasal hareketinde çalkantılara yol açan ama bir süre sonra PKK’ya yakın duran Kürt kesimince benimsendiği gözlenen KCK önerisi üstünde tartışabiliriz. Dahası tartışmalıyız. Reddetsek bile ancak tartışıp, neden yanlış bulduğumuzun gerekçelerini sergileyerek reddebiliriz.
Bu kapsamlı ve çapraşık öneriyi tümüyle benimsemek kendi adıma mümkün değil. En azından KCK programı olarak ortaya konan metinlerdeki Stalinist damar sanırım pek çok Kürt siyasetçi için de sorunlu.
Ama yine de eğer Türkiye’nin Kürt sorununu “mücadele” ile değil “Müzakere” ile çözmekten yanaysanız ya kendi çözüm önerinizi üretecek ve Kürtlerin önüne koyacaksınız ya da Kürtlerin önünüze koyduğu öneri üstünde düşünüp, tartışıp yol almaya çalışacaksınız.
(2011 Aralık’ında Tırmık’ta bu konuya değinmeye çalışan ardarda dört yazı yayınlandı. Meraklıysanız tıklayın)
Ulus-Devletler Biterken Ulus-Devlet Kurmak
KCK ve Demokratik Konfederasyon
Varsayalım barışçıl çözüme ulaşıldı...
Türk olarak Kürtlere bakmak ve...
* * *
Brüksel’de karşılaşıp uzun bir yemek sohbeti boyunca konuştuğum Kongre-Gel Başkanı Remzi Kartal ve KCK Yürütme Kurulu üyesi Zübeyir Aydar’ın söylediklerini o yüzden önemli bulup T24’e sundum.
Bilen biliyor, gerek Kartal, gerek Aydar, siyasal göçmenliği seçip Belçika’ya sığınmış ve göçmenliğin çürütücü etkileriyle boğuşmak zorunda kalan iki (eski) Kürt siyasetçi değil. PKK merkezli hareketin Avrupa’daki etkinliklerini yürüten, yönetiminde görev üstlenmiş iki etkili ve yetkili siyasetçi...
Onların söylediklerini “Aaaa korkmayın! Bakın bu Kürtler cici çocuklarmış meğer. Baksanıza misak-ı milli sınırlarını kabul ediyor, Türk ulus-devletinden ayrılıp kendi ulus devletlerini kurmayı amaçlamıyorlarmış” gibi sığ ve çocuksu bir değerlendirmeye konu etmek ne kadar yanlışsa, “Takiye yapıyor bunlar. Esas niyetlerini söylerler mi hiç” gibisinden dolaylı olarak “Müzakereyi boş verin mücadeleyi şiddetlendirin” diye okumak da bir o kadar yanlış.
Her iki siyasetçi de söylediklerinin kişisel görüşleri olmadığını, içinde yer aldıkları örgütlü yapının programını ifade ettiğini kuşkuya yer bırakmayacak bir açıklıkla vurguladılar.
O haberin T24’de yayınlandığı gün Suriye’de yeni kurulan ve Türkiye sınırı boyunca uzanan Kürt bölgesinde yönetimi fiilen eline alan Kürt Ulusal Konseyi Başkanının aynı paraleldeki açıklaması kanımca anlamlıdır; gözardı edilmemelidir.
* * *
PKK’nin ve ona yakın duran Kürt siyasal örgütlerinin “KCK”, “Demokratik konfederasyon”, “Demokratik özerklik”ten ne anladıklarını bilmek, Kürt sorununun çözümü üstüne kafa patlatan herkesin ödevi olsa gerek. Sabırla okuyup, ciddiyetle tartışmak, kıyasıya eleştirmek yerine “Amaaaan boşverin; deli saçması işte. Olmayacak duaya amin mi denir” yaklaşımı aslında “Bu kanlı savaş sürsün” cümlesini başka kelimelerle yeniden kurmak demek...