Aydın Engin

11 Eylül 2021

BioNTech ve internet sapıklarım

Eğer bir basılı ya da elektronik gazetede çalışıyor, yazı yazıyorsanız “internet sapıkları”ndan kurtuluşunuz olmaz.

Bugün Cumartesi ve başlık da böyle olunca siz bu yazıyı “mavra” sandınız. Hiç bile değil. Bu çok ciddi bir yazı ve çok kişisel bir yazı.

Eğer bir basılı ya da elektronik gazetede çalışıyor, yazı yazıyorsanız “internet sapıkları”ndan kurtuluşunuz olmaz.

Benim içinse bu sapık saldırısı Türkiye’de internetin “icadı”ndan önce başladı. Oturup faks çeken, üşenmeden uzun mektuplar yazıp, zarfa koyup, pullayıp yollayan mı istersiniz… Cumhuriyet’te başladığım (1992) günden o dönemin sonuna (2002) kadar çok faks, çok mektup okudum; pek çok “Bu gazeteyi kirletiyorsun, defol git” öğüdü aldım. “Git PKK’ye katıl” ya da “Erbakan veledi” diye yazanlar da az değildi.

Galiba Birgün’de yazdığım 6-7 ay boyunca (2004) bana bulaşmadığı mutluluk günleriydi.

T24 kurulduğunda sapıklar artık “internet sapığı” olmuşlardı. Facebook, Twitter, SMS, e-Mail, WhatsApp, artık hangisini denk gelirse, sövüp sayan mı istersiniz, tehdit eden mi, akıl verirken hakaret eden mi, hızını alamayıp ana avrat düz giden mi, yayınlamak istediği kitaba yayınevi bulmakta yardımcı olmadığın için överken sövgüye geçen mi…

Flood denen yöntemle Twitter’in kısıtlarını aşanlar; WhatsApp’ı, e_Mail’i oku oku bitmez makaleleri ile doldurup, cevap vermediğin için aynı uzunlukta sövüp sayanlar; kitabı çıkınca kitapçıya gidip almanı, aldığını hemen okumanı, okuduğunu köşende överek yayınlamanı isteyenler, bu talimatı yerine getirmediğin için “Burnun büyüdü di mi? Yazsan ne olur, yazmasan ne olur be” diye posta koyanlar…

Off sıkıldım. Herhalde siz de …

Yakındığın meslektaşlar “Sil at abi. Ben öyle yapıyorum”dan öte çare göstermediler.

Ta ki “Cumhuriyet Davası”nı izlemek için İstanbul’a gelen Hollandalı bir meslektaşa kadar. Güldü. “Çok kolay Engin”, dedi “Alman bir arkadaş çok kısa ve basit bir program yazdı. O programın listesine mail adını koyduğun sapıkların yolladıklarını açmadan geri yolluyor. Ayrıca ‘Mailiniz okunmadan geri yollanmıştır’ diye de bir not ekliyor. Bu kadar basit” dedi.

Sonra da o programı benim, benden akıllı cep telefonuma yükleyiverdi.

Oh, be dünya varmış.

Hiç olmazsa sapıkların iflah olmazlarından kurtuldum. Onlar yolluyor mu hâlâ bilmiyorum. Ben görmüyorum. Onlar ne yapıyor onu da bilmiyorum.

*   *   *

Anladık Aydın Engin de, başlıktaki BioNTech’in bu anlattıklarında ne ilgisi var” diye soracak olursanız…

Benim çok fazla hekim arkadaşım var. Büyücek bir bölümü de “Prof. Dr” hekim. Onlar, telefonla,WhatsApp üstünden ya da yüzyüze iken  “Oğlum, Çin aşısı vızıltı... Hem altı ay sonra koruyucu etkisi kalmıyor. Sen BioNTech  yaptıracaksın” dediler.

Bilgin sözü dinledik Temmuz başında yaptırdık.

Oya Baydar aşı akşamı hafif bir yorgunlakla sorunu geçiştirdi. Ben yine yorgan döşek oldum. Hem üşüdüm, hem terledim. Tırmık yazamayacak haldeydim. Ama ben meslek sorumluluğu çok güçlü(!!!) bir gazeteci olduğum için canımı dişime taktım, kısa da olsa bir Tırmık yazdım.

İki gün gün sonra bilgisayar ekranımda üst üste yazılmış iki e-posta belirdi. Yazanı tanımıyorum. Kadrolu sapıklarım listesinde de adı yok. Mecburen okudum.

Birincisi gece yarısından sonra 01.44’de yazılmış. Haydi siz de okuyun:

“Aşı olduğunuzu köşe yazınızdan okudum Aydın Efendi. Aşınızın sizi felç etmesini bütün kalbimle diliyorum. Uğur Mumcu’nun tırnağı değilsiniz bunu bilin. Gözümde zerre değeriniz yok. Ölmeyin ama felç olun”.

Yeni sapığımı bu yazdığı kesmemiş, ertesi gün öğle saatlerinde ikincisini yazıp yolladı:

Felç haberinizi dört gözle bekliyorum”

Dedim ya, yeni sapığımı tanımıyorum. Adını ilk kez duyuyorum. Takma ad mı, yoksa ana babası mı bu adı koymuş bilemem. Ama And İçer adına bakıp  “Bu yaratık and değil herhalde başka bir şeyler içiyor. Kuru, sarma, toz. Ama başka şeyler” dedim geçtim… 

*   *   * 

Birkaç ay geçti. Tıp uleması bu kez de “Tek BioNTech yeterli koruma sağlamıyor. İkincisini de olacaksınız” buyurdular.

Geçen Çarşamba o vazifeyi de yerine getirdik. Oya Baydar yine Çarşamba gecesi hafif bir halsizlikle BioNTech’i atlattı. Ama ben sözcüğün tam anlamıyla perişan oldum. 33 saat yataktan çıkamadım. Bacaklarım beni taşımıyor, kollarım yataktan çıkabilmeme olanak tanımıyor. Titremeyi dişleri takırdatan bir üşüme, üşümenin ardından bilmem kaç derece ateş basıyor ve bunlar sıraya girmiş, biri bitince öteki başlıyor.

Okuduğunuz bu dertleşme yazısı dün akşamüstüne doğru yazılabildi. Epey toparladım yani. Ama hâlâ “uyku tanrıçası” beni çağırıyor. Bu yazıyı bitirince “tumba yatak” olacak.

Bakalım yarın öbür gün “yeni sapığım”dan yeni bir e-posta gelecek mi?