Aydın Engin

23 Nisan 2013

Bağdat Nire, Basra Nire, Erbil Nire?

Geceyarısını geçe uçağa bin; gün ışımadan sabaha karşı in; bomboş caddelerden hızla geçip otele gir; birkaç saat uyu ve sabahleyin otelin penceresinden kente bak

Geceyarısını geçe uçağa bin; gün ışımadan sabaha karşı in; bomboş caddelerden hızla geçip otele gir; birkaç saat uyu ve sabahleyin otelin penceresinden kente bak.

Sonra da otur birkaç paragraf da olsa yazı yaz.

Olacak iş değil, değil mi?

Ne yazılabilir ki?

Ama görüyorsunuz (yani okuyorsunuz) yazıyorum.

Biliyorum buranın resmi adı Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi gibi bir şey. Aslında Güney Kürdistan. Hatta “Hoşgeldiniz” filan yazan yol tabelalarına bakılırsa Kürdistan.

Ancak yine de resmen ve şimdilik Irak.

Ben bu ülkenin ortasından (Bağdat) güneyine (Basra) kadar 15 yıl kadar önce fink atmışım. Görmediğim kent, kasaba neredeyse kalmamış. Ama kuzeye ilk kez geliyorum.

Gel de Irak’ta olduğuna inan. Sanki uçak yanlışlıkla başka bir ülkeye inmiş gibi.

Küçücük Erbil, geniş düzgün caddeleri, nice Avrupa başkentinin havalimanları ile yarışabilecek kadar büyük, bakımlı ve temiz havalimanı ile “Bura nire, Bağdat, Kerbela, Basra nire” dedirtiyor.

Şimdilik “Vay canına” demekte ve “Ey petrol sen nelere kadirsin” diye eklemekteyim.

Bugün Erbil’deyim. Kandil yarına. DolayısıylaTürkiye’de dillere pelesenk olan “çekilme süreci”nin ne ve nasıl olacağına ilişkin bilgiler, PKK’nin görüşü de yarına…

Ben Erbil keşfine çıkıyorum. Siz şimdilik bu kadarıyla idare edin. Olanaklar elverirse gün boyu birkaç yazı daha okursunuz…