Aydın Engin

28 Mart 2009

AKP’den Kurtulmak...

AKP’yi sandıkta yenmek mümkün; peki darbe yapan generalleri neyle yeneceğiz?

Galiba Bernard Show söylemiş, “Ben” demiş, “Kısa yazacak kadar usta değilim”.
Ben de öyle.
Tırmık, pehlivan tefrikasına döndü biliyorum. Ancak konu çetrefil ve karmaşık. Tek yazıda bitirmek zor. Dün kaldığımız yerden sürdüreceğiz.
Önce bu yazıya seçilen başlığı sorgulayalım. Herkes AKP iktidarından kurtulmak istiyor mu ?
Cevap belli: Hayır.
Dinsel itilerle, sadaka kampanyalarından nemalandığı için, zaten AKP üyesi olduğu için, Tayyip Erdoğan’ın oynadığı “delikanlı” Başbakan rolünü pek sevdikleri için, bir tarikat mensubu oldukları için AKP’yi destekleyenlerin yanısıra aydınlar arasında da bir kesim var ki AKP’den kurtulmayı değil, AKP’yi desteklemeyi savunuyorlar. Kimileri “askeri vesayeset demokrasisi”nden ülkeyi kurtaracak siyasal güç olarak AKP’yi görüyor. Kimilerine göre her sorunun çözümü(?) demek olan AB üyeliğine Türkiye’yi taşıyacak tek siyasal güç AKP olduğu için; kimilerine göre serbest piyasa ekonomisini en iyi ve en atak uygulayan parti AKP olduğu için...
Bu kesimlere söyleyecek sözüm yok. Tartışmaya da niyetim yok.
Sözüm Türkiye’de AKP’nin siyasal iktidarı elinde tutmasını istemeyenlere, AKP’ye kesinlikle karşı olanlara.
Ben onlardan biriyim.
Gerekçelerimi sıralayacağım:
Bir:
Ben Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmasını, üyelik koşullarını yerine getirmek için acele etmesini istiyorum. Ayrıca Türkiye bir Asya Birliği kurulursa, bir Kafkas Birliği kurulursa, bir Ortadoğu Birliği kurulursa, bir Avrasya Birliği kurulursa, bir Akdeniz Ülkeleri Birliği kurulursa, bir Karadeniz Ülkeleri Birliği kurulursa, bir Dünya Birliği kurulursa hemen onlara da üye olmasını, kapıdan kovulursa bacadan girmeye çabalamasını istiyorum.
AKP ise Avrupa Birliği üyeliğini kerhen istiyor. Oraya üye olursa askeri darbelerle önünün kesilmesini önleyebileceğini umut ediyor. Ama bir yandan da Milli Görüşçü günlerinden miras olarak bilinçaltlarına yer etmiş ”Turist döviz getirir, ahlak götürür” abuk sabuk sloganında ifadesini bulan “Gavurlaşma korkusu”ndan kendilerini kurtaramıyorlar. Avrupa değerlerinden ve yaşam tarzından ürküyorlar. Batının tekniğini alalım, ticareti koyulaştıralım ama İslami yaşam tarzımızı ve değerlerimizi koruyalım hesabı yapıyorlar.
Bense Portekizli, Hollandalı, Alman, Polonyalı, Fransız, Yunanlı, İspanyol, Macar, Çek emekçilerle, aydınlarla elele, omuz omuza “Şirketler Avrupası”nı yıkıp “Emeğin Avrupası”nı kurmakta tuzumuz olsun ve o bütünün bir halkası, organik parçası olalım umudunu taşıyor, hedefini savunuyorum.
İki:
AKP bütün İslami referanslarına rağmen aslında ya da özünde “serbest piyasa tanrısı”na tapıyor. Seçim barajını aşan partiler içinde bu vahşi kapitalist ideolojiyi en iyi uygulayan parti AKP.
Bense kapitalizmin insana aykırı bir siyasal-ekonomik model olduğunu düşünüyorum; serbest piyasa ekonomisini ise insanlığa karşı bir suç olarak olarak görüyorum.
Üç:
Ben laik bir cumhuriyeti savunuyorum. Bu ülkeyi yönetecek yasaların ve kuralların “semavi kurallar” değil “dünyevi”, yani insan eliyle üretilen kurallar ve yasalar olmasında ısrar ediyorum. Dinin sadece ve sadece bireysel inanç özgürlüğü sınırları içinde kalmasını, Kuran hükümlerinin toplumsal yaşamı belirlemek hatta etkilemek olanağının tümüyle yok edilmesini savunuyorum.
AKP ise laikliği İslamın Hanefi mezhebine bağlı kişi ve tarikatların yapıp ettiklerine devlet erkinin karışmaması gibi sığ ve çarpık bir tanımlamayla kavrıyor ve adım adım bu hedefe yürümeye çabalıyor.
Dört, beş, altı, yedi, sekiz...
Ben AKP’ye karşıyım.
* * *
Ancak bir askeri darbe ile işbaşına gelecek generallerin, Türkiye’de AKP iktidarının yaptıklarının daniskasını yapacağını, AKP’nin yürüdüğü yolu daha da koyulaştırarak izleyeceğini, üstelik bunu yaparken itiraz edenleri asıp keseceğini, zindanlara tıkıp en aşağılık işkencelerden geçireceğini somut yaşam deneyleri ile biliyorum.
Mesela...
AB üyeliğine giden yolda demokratik açılımlar askerin siyasetteki ağırlığını kısıtlayacağı, hatta sileceği için AB’ye karşılar. Bunu 12 Eylül sürecinde de kanıtladılar; AB uyum paketlerine MKG’da karşı çıkarak da...
Serbest piyasa ekonomisi generallerin de tercihi. 12 Mart darbesinden sonra kara ünlü “24 Nisan kararları”nı askeri cunta uyguladı ve uygulattı. Serbest piyasa ekonomisinin en azgın uygulaması, 12 Eylül’de generallerin ekonomiyi teslim ettikleri Turgut Özal tarafından ekonominin temel yönelimi kılındı.
Generaller laikliği bir ilke, bir hedef olarak değil bir araç olarak kavrıyorlar. En çok imam hatip lisesi 12 Eylül döneminde açıldı. Evren, 12 Eylül rejimini kuran ayetleri ile halka kabul ettirmeye çalıştı. Alevi Tunceli'nin kalbine kurulan Sünni camiini diken güç 12 Eylül generallerinin iktidarıydı. İmam maaşları Suudi sermaye örgütü Rabıta’dan karşılandığı günlerde mutlak iktidar General Evren ve suç ortaklarının ellerindeydi.
Bir askeri darbenin bu ülkeyi AKP’den kurtaracağı umuduna sarılanlar, “AKP gitsin de gerekirse bir askeri darbe ile gitsin” diyenler, diyebilenler, aslında AKP iktidarını bile mumla arayacakları bir bataklığa koltuk çıktıklarının farkında değiller mi ?
AKP’yi sandıkta yenmek mümkün; peki darbeyle işbaşına gelecek bir generaller iktidarını neyle yeneceğiz?