20 Aralık 2011
Adını Bilmediğim Bir Savcıya Mektup
Lafı gevelemeden soracağım: Gazete okuyor musunuz?
Savcı bey,
Lafı gevelemeden soracağım: Gazete okuyor musunuz?
“Hangisi” diye sormayın. Ciddiye alınır gazetelerden herhangi birini...
Eğer cevabınız, “Elbette okuyorum. Ben eğitim görmüş, hukuk fakültesini bitirmiş, kamunun hak ve hukukunu savunma görevini üstlenmiş çağdaş bir yurttaşım. Gazete okumadan olur mu” gibi bir cevap verdiyseniz rahat bir soluk aldım... Sağolun.
Demek ki son birkaç hafta içinde okuduğunuz gazeteleri yeterli buldunuz ve eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel, eski başbakanlardan Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz, eski bakanlardan Mehmet Ağar başta olmak üzere 1990’lı yıllarda bu ülkede cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık, emniyet genel müdürlüğü, MİT müsteşarlığı, jandarma genel komutanlığı, ceza ve tevkif evleri genel müdürlüğü yapmış bütün üst düzey (bu da ne demekse!) siyasetçi ve bürokratları çağırmış, sorgulamış ve “kaçma, delilleri karartma, tanıkları susturma ihtimali yüksek olduğundan acilen tutuklanmaları” talebiyle mahkemeye sevk etmiş olmalısınız.
Dahası bununla da yetinmemiş, Hıdır Öztürk’ün kızı Ayten Öztürk’ü kulaklarını kesip, gözlerini oyup, boynunu kırıp, mezarlıkta bir çukura atıp, üstünü 15 santimlik (sadece 15 santimlik) toprakla örtmek üzere Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’a teslim eden dönemin Tunceli Jandarma Komutanı olan zatı, özel harekâtçı İbrahim Şahin ve Korkut Eken’i, MİT Kontr-terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ü, İbrahim Şahin’in ekibinde görev yapmış özel harekâtçı polisleri, pek çok ilin jandarma komutanları ve emniyet müdürlerini, 90’lı yılların OHAL valilerini de sorgulamış ve yine yukarıdaki gerekçeye dayanarak tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk etmiş olmalısınız.
Dahanın dahası birkaç gün önce özel harekâtçı polis Ayhan Çarkın’ın ifadelerini yetersiz, somut delillere dayanmadığı gerekçesiyle reddedip öteki özel harekâtçıları serbest bırakan meslektaşınız hakkında da “görevini ihmal” suçlaması ile koğuşturma başlatmış olmalısınız...
Keza “Savcı istesin Tarık Ümit’in mezarının yerini göstereyim” diyen Ayhan Çarkın’ı, Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu eski başkanı Mehmet Elkatmış’ı, şimdiki Meclis Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nda birkaç gün önce kızının öldürülmesi ile ilgili olarak ifade veren Hıdır Öztürk’ü, ünlü Susurluk Raporu’nu hazırlayan Kutlu Savaş’ı da makamınıza çağırmış, onlardaki bilgileri tek tek almış, tasnif etmiş ve soruşturmalarınızı bir sistematiğe bağlamış olmalısınız...
Sayın savcı,
Dikkat ettiyseniz binlerce fail-i meçhule değinmedim bile. Yine dikkat ettiyseniz sadece son birkaç haftanın gazeteleri ile yetindim. Gerisine gitmedim. Çünkü bu, tek bir savcının üstesinden gelemeyeceği bir yük olurdu. Ama son birkaç haftanın gazetelerinde yer, ad, tarih, olay, maktul, katil belirtilerek bizlere sunulan haberlere dayanarak çok ciddi bir koğuşturmalar zinciri başlatmış olmalısınız.
Bütün bunları yapmış olduğunu varsaymak zorudayım. Bir “Cumhuriyet savcısı”nın bütün bunlara kayıtsız kalabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Çünkü bu ülkenin bir yurttaşı olarak bütün aksaklıklarına, bütün hantallığına, bütün ideolojik bulamaçlara boğulmuşluğuna, bütün mesleki yetersizliklerle sakatlanmışlığına rağmen hâlâ ve henüz hukuka olan güvenimi tam olarak yitirmedim.
Ama sayın savcı,
Yukarıda söylediklerimi hâlâ yapmadı, makamınızın size verdiği yetkiyi ve gücü kullanmadıysanız, o zaman da Adalet Bakanlığı’na bir dilekçe verip “Ben görevlerimi yerine getirecek mesleki sorumluluğu ve cesareti gösteremiyorum; hukuk fakültelerinin ilk sınıfında okuyup sınavından geçtiğim hukuk felsefesinin temel ilkelerini uygulamakta kusurluyum, istifamın kabulünü saygılarımla rica ederim” demiş olmalısınız.
Eğer bunu da yapmadıysanız, ne yaptığınızı, hâlâ ve henüz hukuka olan güvenini yitirmek istemeyen bir yurttaş olarak bilmek isterim sayın -adını bilmediğim- savcı.
Saygılarımla...