Atilla Dorsay

19 Temmuz 2014

Sanki bir etnik belgesel

Şantaj filmleriyle tanıdığımız Amerikalı sinemacı John Curran’ın filmi, bu kez bizi Avustralya’ya taşıyor

ÇÖLDEKİ İZLER 
(Tracks)

Yönetmen: John Curran
Senaryo: Marion Nelson
Görüntü: Mandy Walker
Müzik: Garth Stevenson
Oyuncular: Mia Wasikowska, Adam Driver, Emma Booth, Jessica Towey, Melanie Zanetti, Rainer Bock/ Avustralya filmi.

The Painted Veil- Duvak ve Stone- Şantaj filmleriyle tanıdığımız Amerikalı sinemacı John Curran’ın filmi, bu kez bizi Avustralya’ya taşıyor. Ve 1975’de yaşanmış gerçek bir olayın Robyn Davidson tarafından yazılmış romanını uyarlıyor.

Olayın da gerçek kahramanı olan Robyn, çocukluğunda –filmde kısa sahnelerle verilen- travmalar geçirmiş ve içedönük biri olarak büyümüştür. İnsanlara çok mesafelidir. Fotoğrafçı Rick’in dediği gibi ‘insanlarla sorunları vardır’.

Özellikle bu nedenle de, bir hayal kurar: Avustralya’nı ünlü çöllerini tek başına yürüyerek geçmek. Ve öte yandaki okyanusa ulaşmak... Bu yaklaşık 3000 kilometrelik yolculukta, Robyn yanına iki ya da üç deve ile sadık köpeği Digg’i (Diggity) almayı düşünür. Ona eşlik etmek isteyen dost ve arkadaşlarını kesin biçimde reddederek...

Ama bunun için para gereklidir. Oysa Robyn meteliksizdir. Bunun üzerine, Rick’in önerisiyle projesi için ünlü National Geography dergisine başvurur.  Rick’in en azından zaman zaman katılıp resim çekmesi koşuluyla, yolculuk başlar.

İlk başta develeri bulmak bir sorundur. Sonra da onlarla temas kurmayı öğrenmek... Daha sonra çeşitli doğa ve iklim koşulları ortaya çıkacaktır. Ama yalnızlığını değerli bir armağan gibi yüreğinde taşıyan Robyn için, hiçbiri aşılmaz değildir.

Aslında değişik ve hoş bir film. Avustralya’yı hiç göremeyeceğiniz biçimde tanıyorsunuz: vahşi doğası, ünlü çölleri, yerli halkı Aborjiniler’le birlikte...  Ayrıca gerçekten de tümüyle kendi içine hapsolmuş ve insan temasından bile ürken bir yaralı ruhun macerası az dokunaklı değil. Ki bize en çok Sean Penn’in kült filmi Into the Wild’ı hatırlattı.

Ancak film çok uzun ve çok yavaş gelişiyor. Bu haliyle belki daha çok kadın seyirciyi çekebilir: hem kadınsal temaları daha baskın, hem de erkeklerin genelde aradığı aksiyon ve gerilim yeterince yok!..

Başroldeki Mia Wasikowska daha önce de yeteneğini kanıtlamıştı. Ünlü oyuncu Gwyneth Paltrow’u çok andıran fiziği ve duru oyunuyla, Mia filmi baştan sona sürüklüyor.

Sonuç olarak bir doğal ve etnik belgesel havasındaki bu film, meraklıları için...

 

Suç ve cinayet
özgürlüğü gecesi!..

ARINMA GECESİ:  ANARŞİ   
(The Purge: Anarchy)

Yönetim ve senaryo: James deMonaco
Görüntü: Jacques Jouffret
Müzik: Nathan Whitehead
Oyuncular: Frank Grillo, Carmen Ejeco, Zach Gilford, Kiele Sanchez, Zoe Soul, Justina Machado, John Beasley/ Amerikan filmi.

Geleceğin ABD’sinde yönetim radikal bir karar almıştır. Her yıl bir gece boyunca, insanların istedikleri her şeyi yapması serbesttir: özellikle de sokaklara çıkıp (ağırlığı sınırlanmış silahlarla) istediklerini öldürmesi.

Bu ‘suç işleme özgürlüğü’ gecesinde, devlet tüm kurumlarıyla kendisini geriye çekmiştir: sokaklarda ne polis, ne itfaiye, ne de acil yardım vardır!.. Hatta hastaneler bile hasta ve yaralı kabul etmez...

Ancak 12 saat sonra, sabah vakti düdüklerin çalmasıyla birlikte, suç işleme özgürlüğü sona erecek ve ‘ölen ölür, kalan sağlar bizimdir’ mantığıyla ortalık temizlenerek, hayat kaldığı yerden devam edecektir.

Bu gecenin ve bu özgürlüğün adı ise ‘arınma’dır. Yani bir kerelik her türden suçu işleyip arınmak ve yeniden normal bir insan olmak!...

James DeMonaco bir yıl önce yaptığı The Purge- Arınma filminin devamını kotarmış. İlk filmi görmemiştim, ama eleştirileri hiç parlak gözükmüyor.

Bu devam filmi sanırım daha iyi, Senaryo hayli sağlam. Gerçi bu olağanüstü uygulamanın temeli, mantığı ve işleyiş biçimi inandırıcı biçimde ortaya çıkmıyor.

Ancak tüm dünyada giderek artan anarşi, şiddet ve kriminalitenin günün birinde böyle radikal bir uygulama getireceği hayal edilebilir. En azından distopya türünün meraklıları tarafından!...

Böylece, öldürülen oğlunun intikamını almaya çıkmış, tepeden tırnağa silahlı bir adam, basılan evlerinden kaçmak zorunda kalmış siyahi bir ana-kız ve arabaları bozulunca dışarda kalmış bir çift, o hengamede hayatta kalmaya çalışıyorlar. Ve belalı gece başlıyor.

Tahmin edebileceğiniz gibi, hayli kan ve şiddet içeren bir film. Ama makul ölçüde iyi yazılmış, çekilmiş ve oynanmış. Üstelik bu boşanmış şiddet çağında, belki yararlı bile olabilir: bizi uyarıp, suçu ve kanunsuzluğu her alanda ve her düzeyde yeterince önleyemeyen ve cezasız bırakan sistemlerimizi gözden geçirmeye çağırabilir. Ve fena da olmaz...