MUCİZE X X ½ Yönetim ve senaryo: Mahsun Kırmızıgül |
Bir Ege köyü üzerine görkemli bir panoramayla açılıyor film: Soykut Turan’ın iki saat boyunca bizlere sunacağı nefes kesen genel çekimlerden biriyle...Ki bu çekimler, dönemin (1960’lar) yaşantısı içinde Ege’den Doğu’ya Anadolu’yu, hem de tüm o görkemli doğasıyla kavrayıp bize sunmada büyük işlev görecektir.
27 Mayıs devriminden hemen sonraki günlerde, yer yer vahşi bir doğayı (en azından iki dağı) yürüyüşle katederek Doğu’daki bir Zaza köyüne gelen Ege’li ‘muallimi’ tanırız. Orada bir okul binası bile yokken onu karşılayan, çocuklarının birşeyler öğrenmesinden gayet mutlu köy halkını da...
Yaşlı muhtarın tam dokuz oğlu vardır örneğin!..İçlerinden biri de iyice sakat olan Aziz’dir. Çocukların taş atıp durduğu, herkesin itip kaktığı talihsiz bir genç adam... Dağdaki eşkiyanın yardımıyla okul binasını yaptırıp eğitime geçen idealist ve insancıl öğretmen, Aziz’e de ilgi duyar. Ve onu biraz eğitip hayata katmak için savaşır.
Bu arada köyde hayat sürmektedir. Bu farklı dil ve kültürün erkekleri, kimi zaman uzaktan buldukları kızları yüzünü bile görmeden, araya giren kadınlarla istetir. Böylece her evlilik bir büyük kumara döner. Aziz’in bahtına da tüm kızların belki en güzeli olan Mızgın düşer. Onun için bir büyük hayal kırıklığıyla birlikte...
Ama bu kez de, aslında ilginç ögeler içeren hikayenin özellikle tek bir noktada, Aziz’in kimliğinde ve onun Mızgın’la evliliğinde takıldığı söylenebilir. Bir de muallimin Aziz’e karşı inandırıcılık boyutlarını aşan muhabbetinde...İyilikseverlik elbette iyi, güzel birşey. Ama, filmde bize gösterildiği kadarıyla hayli itici, giderek ürkünç olan böyle bir kişiliğe yöneldiğinde, o iyilik inandırıcılığını yitiriyor.
Bu temel kusurlar filmi zedeliyor. Ve sürekli bir ilgiyi engelliyor. Ancak Kırmızıgül’ün sinemasal anlatımının, önceki filmlerinden bile daha iyi olduğu da söylenmeli. Dediğim gibi, Soykut Turan’ın enfes görüntüleriyle birleşerek, perdede zaman zaman nefes kesen sinema anları yaşıyoruz.
Örneğin Mahsun, hayvanları olağanüstü biçimde kullanıyor. Atlar ya da kuşlar, kimi sahnelerin candamarını oluşturuyor. Kara ya da fırtınaya teslim olmuş doğa sahneleri de öyle.
Ayrıca filmin dönemini de aşarak Doğu’nun ezeli ve ebedi kadın sorununa bakışı da çarpıcı ve ilginç. Örneğin hepsinin dişleri çürük bu halkın (özellikle de kadınların) ilk kez inci dişli Mızgın’i görünce duydukları kıskançlık...O kadınlar takmının oynadığı gönül postacısı rolü...Ve güzel bir kadının ve onun aşkının yaratabileceği, filme adını veren o ‘mucize’.
Öte yandan, filmin kusura dönüşen belli saplantıları var. Örneğin hikayenin erkekleri ve de kadınları, eski Yunan’daki gibi bir ‘koro’ oluşturuyor ve önemli yerlerde hep birlikte, ayni anda tepki veriyorlar. Ama bu öylesine mekanikleşiyor ki, kısa zamanda bir komediye dönüşüyor. Zaten filmin ilk yarım saatte komedi tonunda gidip sonradan ‘ciddileştiğini’ söylemek de mümkün.
Sonuç olarak, Mahsun’un üç film ve kimi TV dizilerinden sonra artık sinemasının daha olgunlaştığı söylenebilir. Ama senaryo konusunda hala eksikleri var, hem de çok...Belki en başta, Aziz gibi herşeyiyle aşırı bir kimlik, sanki doğulu bir Notre Dame’ın Kamburu yerine daha kabul edilebilir bir kişilik yaratsaydı, film daha kolay sevilebilirdi..
Üç yeteneğin ortak çabasıyla oluşan müziği de övdükten sonra oyunculara gelirsek...Talat Bulut, muallim rolünde rahatlıkla izlenen olumlu, sempatik bir karakter çiziyor. Bir diğer baş rol sayılabilecek Aziz’de genç oyuncu Mert Turak elinden geleni yapıyor, ancak kağıt üzerindeki karakterinin kurbanı oluyor. Yine de finali öylesine unutulmaz kılanın özellikle onun oyunu olduğunu söylemek gerekir.
Eskilerden Erol Demiröz, Ali Sürmeli, Meral Çetinkaya, Cezmi Baskın ve diğerleri, elbette hep ‘güvenilir’ oyuncular. Ama onlar da kişilikleri değil, grupları öne çıkaran ve ‘koro esprisine’ fazla dayanan senaryonun içinden çıkıp gelmekte zorlanıyorlar. Mahsun’un kendisine ayırdığı mütevazi ‘şaşı Bozat’ rolünde bu kadar iyi şaşı olması şaşırtıcı!...
Genç oyunculardan, özellikle Seda Tosun ve Erdem Ener’in ve elbette Büşra Pekin’inse filme büyük katkıda bulunduklarını düşünüyorum.
İşte benim yeni Mahsun’a bakışım. Karar, siz seyircilerin...