Atilla Dorsay

26 Şubat 2014

Hırstan gözü dönenler insan hayatına da kastediyor!

İktidardakileri baştan sona ve en küçükten en büyüğe sarmış gözüken para hırsı, rant düşüncesi. Öyle ki, bu uğurda her dinin kutsal bildiği, her vicdanlı insanın öncelikle koruması gereken şeye, insan hayatına da kast ediliyor.

Her şeyin birbirine karıştığı, tüm siyasal, etik, estetik kavramların içinin boşaltıldığı bir toplumsal kargaşa dönemi içinde beliren kimi temel çizgiler var. Bunlardan biri, iktidardakileri baştan sona ve en küçükten en büyüğe sarmış gözüken para hırsı, rant düşüncesi. Öyle ki, bu uğurda her dinin kutsal bildiği, her vicdanlı insanın öncelikle koruması gereken şeye, insan hayatına da kast ediliyor.

Bakınız, Taksim-Beyoğlu gibi özellikle son dönemde toplumsal eylemlerin ana merkezi haline gelmiş olan, Gezi Olayları’ndan beri sürekli polis denetimi altında ve çatışmalara sahne bir yöredeki hastanelere yapılanlara...

O güzelim Taksim İlk Yardım hastanesi pat diye kapatıldı. Neymiş? Yıkılıp yenisi yapılacakmış. Semtin diğer önemli hastanesi olan Alman Hastanesi de tam o günlerde, kimi bütçe ve yönetim sıkıntılarıyla etkinliğini yavaşlatmaz mı?  

Böylece daha ilk önemli olayda, Kazancı yokuşundaki gaz patlamasında yaralananları götürecek yakın yer bulunamadı, uzaktaki hastanelere sevk edildiler. Ölen olmadıysa büyük şans eseridir. Allah korusun, yörede gerçekten büyük bir olay çıksa ne olur!...

Bu sadece Taksim’e özgü bir durum da değil. Tayyip Erdoğan’ın seçim öncesi en büyük göz boyama vaatlerinden biri olan ‘Şehir Hastaneleri’ de yürümüyor. Kamu özel ortaklığıyla yapılması planlanan bu hastaneler konusundaki son örneğe bakınız... Ankara’nın Etlik semtindeki 400 yataklı Etlik İhtisas Hastanesi, “üç bin 560 yataklı Etlik Şehir Hastanesi kurulacak” mazeretiyle boşaltılıp kapanıyor. Yeni hastanenin temeli gösterişli biçimde atılıyor, ancak beş ay geçmiş, daha çivi çakılmamış. Oysa o kalabalık semtteki eski hastanede günde 2 bin hastaya bakılıyor, yılda 2500 ameliyat yapılıyormuş. Kimin umurunda!...

Ankara Tabip Odası temsilcisi Selçuk Atalay şöyle demiş: “Erdoğan’ın ‘şehir hastaneleri benim hayalim’ sözü yattı. Ve şehir hastanelerinin başbakanın rüyalarında kalacağı anlaşıldı”. (Cumhuriyet, 22 Şubat). Bakalım, bu rüya kaç kişinin hayatına mal olacak...

Hükümetin tüm projeleri gibi, bunun arkasında da iki temel şey var. İlki, var olan yapı, imkan, uzman ve personel zenginliğinden olabildiğince yararlanmak yerine ‘benim hastanem, benim kültür merkezim, benim camim, benim barok operam (!), benim eserim” demek ve böylece damgasını vurup iz bırakmak hevesi. Mübarek sanki Kanuni Sultan Süleyman. Mülkünün her yanına kendi adını taşıyacak, en azından kendisini hatırlatacak bir mühür vurmak... Ne bitmeyen bir hırs, ne çağdışı bir zihniyet...  

Ama ikinci bir öğe daha var. O da artık hükümetin her icraatında etkili olduğuna samimiyetle inandığım rant düşüncesi. Yeni hastane, yeni inşaat demek. Ve her binanın arkasında mutlaka, ama mutlaka birilerine rant sağlama düşüncesi var. Tüm o kentsel dönüşüm olayı da sonunda gelip bu ilkeye dayanmış değil mi?

Böylesine bir rant ve yağma düşüncesi, dünyanın hiçbir köşesinde ve tarihin hiçbir döneminde görülmedi. Asıl acı olan şu ki, artık bu düşünce sağlığımıza ve de hayatlarımıza dek gelip dayanmış bulunuyor. Ama zaten Gezi Olayları’nda yaralı insanları alıp tedavi etmeye çalışan kurumlara, -Dolmabahçe Camii’nden Divan Oteli’ne- yapılan saldırı ve hakaret göstermiyor muydu: bunlar için insan yaşanının bile beş kuruşluk değeri olmadığını?.